22 Kasım 2013 Cuma

ÇOCUKLARDA MAHREMİYET EĞİTİMİ

İki buçuk sene önce bu eve taşındığımızda, bir gün ev sahibim gelip komşuların benimle tanışmak istediklerini ve kabul edersem bir gün evime gelmek istediklerini söyledi.  Tamam madem sen samimi olduğun kisilere söyle filanca gün gelsinler dedim. O filanca gün benim evime ortalama 25 kişilik komşu kafilesi geldi. (Şimdiki aklım olsa hiç bulaşmazdım diyorum ama her işte vardır bir hayır). Neyse çaylar yapıldı börekler yendi komşu teyzelerde bir muhabbet bir neşe ki hepsi bildiğin yurdum annesi, evinin annesi, kocasının eşi.  Kızım da çok hareketli olduğundan evi ikiye bölen koridor kapısını kapattım, hole bütün oyuncakları getirdim, minderleri döşedim ki kızım çocuklarla oynarken gözümün önünde olsun. Salonda oturuyorum ama kızımı görebiliyorum. Herkes bir şen bir muhabbet bir şamata o biçim. ..
Misafirlerle birlikte 8 yaşında 1 kız çocuğu,  8 yaşında 1 erkek çocuğu ve 4.5 yasinda 1 erkek çocuğu geldi. Kızım da 1,5 yaşını yeni geçmiş.Çocukların hem annesi hem babanesi hem ananesi var ortamda. Her neyse bir ara bir gariplik sevdim ortamın taa ortasında ayağa kalktım parmak uçlarına basa basa gizlice çocukları izlemeye başladım.  8 yaşındaki kız çocuğu kızıma oyuncak cep telefonunu gösteriyor yukarıya kaldırıp gösteriyor, diğer 8 yaşındaki erkek çocuğu 4.5 yaşındaki erkek çocuğunu ensesinden tutup kızımın dudagına yapıştırmaya çalışıyor!!işte o an çileden çıktım.  Avazımın çıktığı kadar bağırdım. "Siz utanmıyomusunuz bu ne terbiyesizlik" dedim. Hepsi suçu birbirine atıyor. Erkek çocuğu kız çocuğu göstererek"o az önce şu köşeye götürmeye çalıştı" dediğinde iyice çileden çıktım.  Hiçbir allahın kulu çocuğuna torununa kalkıp tek kelime etmedi yaa aa dostlar! Kızımı yanıma aldım ve yarım saat sonra misafirler gitti. İşte tam o gün o an tüm korkularım taa en tepeye, gün yüzüne çıkıverdi..
Amansız araştırmalar sonucu internette bir forumda bir kitaba rastladım.  Pedagog Adem Güneş - ÇOCUKLARDA MAHREMIYET EĞİTİMİ.. Hemen soluğu kitapçıda aldım ve kitabı bulup aldım eve geldim ve birkaç saat içinde okudum bitirdim. Bu kitabı okuyunca aslında küçük ayrıntılara dikkat ederek, çocuğumuzu dışarıdan gelebilecek tehlikelere ve kötü niyetli insanlara karşı cok güzel kendini koruyabilen bireyler olarak temelden yetiştirebilecegimizi farkettim. Ve ben bu kitaptan  bazı önemli olduğunu ve sizin de işinize yarayabilecegine inandığım kısımları paylasmak istiyorum.  Yararlandığım kaynak kitap; Pedagog Adem Güneş -Çocuklarda Mahremiyet Eğitimi. .
Temel Davranış refleksi nedir?
Çocuklara kazandırılan temel davranış refleksi ile Çocuklar bir yandan sosyal hayat içinde normlara uygun hareket etme yeteneği kazanırken,  öte yandan kendilerine yönelebilecek bir taciz riskine karşı da farkında olmadan kendilerini savunabilme becerisi elde edebilmektedirler. Çocuğa öyle bir mahremiyet eğitimi verilmesi gerekir ki, çocuk cinselliğin ne olduğunu anlamadığı dönemlerde normal ve anormal davranışları ayırt edebilsin.. Yani çocuk aldığı eğitimi akıl süzgecinden geçirerek değil de, bir refleks halinde uygulayabilsin..
Temel davranış refleksi  çocuklara nasıl kazandırılır?
BEDENİM BANA AİTTİR bilinci: Kendi bedeninin kendine ait olduğu bilincini kazanamayan çocuk, kendi bedeni üzerinde başkalarının birseyler yapabileceğini düşünen çocuk,  çok rahatlıkla taciz tuzağına düşebilmektedir. Anne babalar çocuk 4 yaşına gelmeye başladığından itibaren, çocuğa bedeninin ona ait olduğu hissini yavaş yavaş vermelidir. Çocuğa,  diğer insanlardan farklı birisi olduğu hissettirilmelidir. Bu bilincin oluşturulmasındaki en önemli faktör anne ve babanın çocuğun bedenleri ile ilgili hareketlerde, çocuğun onayını alma yönünde eğilim göstermeleridir. Örneğin sıcaktan terlemiş bir çocuğun üzerini kendinden izin alınmadan aniden çıkartıp degistirmek yerine, "istersen üzerini degistireyim kızım/oğlum çok terlemişsin" denilerek yaklaşılmalıdır. Çocuk en başta kendisinden neden boyle bir onay alındığını anlayamasa da, ilerleyen zamanda, kendisinden izin alınmadan bedenine yapılacak müdahaleleri hissedip rahatsızlık yaşayacaktır.
İZİN VERIRSEM DOKUNABİLİRSİN bilinci: Çocuğun, kendi bedenine olan hakimiyetini öğrenmiş olması yetmemekte bununla birlikte hakim olduğu bu beden üzerinde kendisinin söz hakkı olduğunu bilmelidir. Her ne kadar çocuk kendilerinin çocuğu da olsa, çocuğun ayrı bir dünya geliştirdiğini ve ayrı bir yaşam sürecine hazırlandığı asla unutulmamalıdır.  Anne baba  4-5 yaşından sonra, çocuğu öperken (bazen), "seni Öpebilirmiyim?" diye müsaade istemesi bu bilincin oluşmasında etkilidir.
DOKUNULMASI YASAK OLAN YERLERİM refleksi: Çocuk 4 yaşından itibaren, vücudunun belli bolgelerine dokunulmasından rahatsız olmaya başlamalıdır. Özellikle genital bölgelere dokunulması çocukta ani tepkiye neden olmalıdır. 4 yaşından itibaren mümkün olduğunca çocuğun genital bölgelerine olan harici temas azaltılmalıdır. Anne baba, eş dost akraba tarafından çocuk cinsel organlarına dokunularak, öperek, vurarak sevilmemelidir.
FİZİKSEL BASKIYA DİRENME resfleksi: küçük yaştaki çocuklar kendi güçsüzlüklerini,  büyüklerin gücünü kesfettikce anlarlar. Çocuk zorla köşeye sıkıştırılıp sevilmemelidir. Yoksa cocuk kendinin yetişkin birisi karşısında güçsüz hisseder ve asla bir büyüğün karşısında yenilecegi düşüncesiyle direnmez , istenmeyen davranışlara karşı koymaz. Oyun sırasında cocuga yenilinmeli ki cocuk güclu olduğunu hissedebilsin.
VÜCUDUM GÖRÜNMEMELİ hissi:Çocuk yürümeye başladığı andan itibaren,  anne babalar çocuğunu çırılçıplak olarak ortada bırakmamalıdır. Çocuk hatırlayabildiği en küçük yaştan itibaren kendini devamlı genital bölgeleri giyinik olarak hatırlamalıdır. Özellikle 4 yaşından itibaren çocuk,  çıplak olarak evde veya dışarıda bulunmamalı, giysilerini kendisinin giyip çıkarmasına izin verilmelidir. Böylece çocuk, kendi çıplaklığına karşı bilinçsizce bir alışkanlık ve bu alışkanlığın sonucu olarak bir refleks geliştirmelidir. Kendisini başkalarının yanında  çıplak görmeye alışkın olmayan çocuk,  elbiselerinin birileri tarafından çıkartılmasından ciddi şekilde rahatsızlık duymalıdır.
BANYODA ÇIPLAK OLUNMAMASI bilinci: Çocuğun 7 yaşına kadar anne babasıyla birlikte banyo yapmasında bir sakınca görülmeyebilir. Ancak 4 yaşından itibaren anne baba çocukla birlikte çırılçıplak banyoda bulunmamalıdır. Hatta banyoda çocuğun iç çamaşırı üzerinde bulundurulmalıdır ki çocuk genital bölgelerinin başkaları tarafından görülmemesi  gerektiğine pratikte uygulayarak alıştırmalıdır. Çocuğun 7 yaşından itibaren genital bölgelerinin başkası tarafından görülmemesine özen gösterilmelidir.
TUVALETTE BENDEN BAŞKASI OLMAMALI bilinci: 4 yaşına girmiş bir çocuk mutlaka tuvaletin özel bir mekan olduğunu öğrenmeli, tuvalet ihtiyacını gideren birisinin başkaları tarafından görülmesinin doğru olmayacağı ögretilmelidir. Çocuk genital bölgelerinin görülmesinden rahatsız olmamaya, kendisini tuvalette iken gören birisine karşı tepki göstermemeye alışmamalıdır.
SOYUNMA VE GİYİNMEDE YALNIZLIK ilkesi: Çocuk kendi bedenini izleyen birisinden rahatsız olmalıdır.  Çocuğun bedenine yönelecek kötü bakışları engelleyemeyiz belki ama çocuğa bu bakışlardan rahatsızlık duyması için gerekli refleksi kazandırabiliriz. 4 yaşındaki bir çocuk belki kendi kıyafetlerini  tek başına değistiremeyebilir, bu durumda anne baba çocuğun kıyafetini başka bir odada değistirmek üzere yardımcı olabilirler. Buradaki asıl amaç, çocuğun kendi bedeninin açık bir ortamda birilerinin görebileceği sekilde sergilenemeyeceğinin refleksinin kazandırılmasıdır.
İZİN VERİRSEM KABUL EDİLİRSİN ilkesi: Çocuk 4 yaşına geldiğinde zaman zaman izin verirsem kabul edilirsin ilkesi hayata geçirilmelidir. 7 yaşından sonra ise artık çocuktan izin alınmadan onun özel dünyasına adım atılmamalıdır. Örneğin özellikle 7 yaşından sonra çocuğun odasına girerken izin alınarak,  istersen ben yardım edeyim " şeklinde izin isteyerek çocuğa yardım edilebilir. Çocuk kendi odasının özel olduğunu anlayana kadar, kendi izni olmadan kendi özel dünyasına kimsenin giremeyeceğini ve gerekirse izin vermeyeceğini öğrenene kadar bu eğitim devam etmelidir. Bu davranış şekli hem çocuğun kişiliğine saygıyı, hem de çocuğun rahatsız olduğu bir durumda itiraz edebilme becerisi kazandırılması açısından çok önemlidir.
*KİM KİMDİR? bilinci: Çocuklar için güven duygusu çok önemlidir. Onlar herkese sonsuz güven duymaktadırlar. Temel davranış refleksi verilmek istenen çocuklarda verilmesi gereken en önemli bilinçlerden birisi "kim kimdir" bilincidir. Bu bilinç ile çocuk, sadece kendisi için "güven kaynağı" kişilere güven duyacak, güven çemberi dışındakilere karşı da , bilinçsizce bir refleksle kendini koruycaktır. Çocuğa etrafındaki yetişkinlerle belli kategoriler içerisinde ilişki kurması öğretilmelidir. babanın kardeşi amca ile bakkal amca arasındaki fark çocuğa mutlaka öğretilmelidir. Birine güven sınırı en üst noktada iken diğerine sınırlı güven duymalıdır. Çocuklarda yetişkinlere karşı duyulan sonsuz güven  duygusunun belli bir reflekse bağlanması günümüz şartlarında ve toplumunda bir ihtiyaç hatta bir zorunluluktur..
Bu yazdıklarım kitabın sadece belli bir kısmından kendimce çıkarttığım özeti. Kitabı kesinlikle tavsiye ederim ve en kısa zamanda alıp okumanızı öneririm. Aslında küçük ayrıntılara dikkat ederek, basit kuralları uygulayarak çocuklarımız kendini savunabilen , koruyabilen bireyler olarak yetiştirebilmemiz mümkün. Ellerimiz sürekli çocuklarımıza uzanabilecek kadar uzun olmayabilir yada biz sürekli çocuklarımızın yanında bulunamayabiliriz. Kötü niyetli insanlara belki engel olamayabiliriz ama onlara karşı kendini koruyabilen çocuklar yetiştirebilmemiz mümkün. Haa bu arada benim evime gelen o çocukların daha sonraları da uygunsuz oyunlar oynadıklarına şahit oldum. Anneleriyle konuştum çocuklarının zarar görebileceğini söyledim. Ama pek önemsediklerini ve söylediklerimden etkilendiklerini pek sanmıyorum. Hala hepbirlikte çay ve kek muhabbeti yapıyorlar ve çocuklar ise özgürce diğer odada oynuyorlar. Bense kızımla yanlız şekilde takılmaya devam etmekteyim..

10 Kasım 2013 Pazar

OLURMU Kİ BİR GÜN. .

Sıcacık suyun altına girdim.  Nasıl da rahatlatıcı ve güzel.  Aklimdan geçiriyorum rahatladım ya o an, ee ortalığı toparlamışım, kocayı ve kızımı doyurmusum, çocuğa banyo yaptırmışım ve pijamalarını giydirmişim ve babasının çalışma odasındaki yatağa uzanmış babası çalışırken o da uyuycak.. Hayal kuruyorum duştan çıkarım kahvemi yaparım alırım elime kitabımı azcık kafa dinlerim. Bornozumu giyiyorum banyodan çıkıp yatak odasına yönelmişim ki hemen babanın sesi: "hadi koş kızım annen çıktı banyodan".. Kan beynime sıçrıyor bir çığlık koparıyorum "yaaa yollama üzerimi giyinicem" baba sesleniyor "çalışmama izinn vermiyoorr"..
O an keyif falan kalmıyor kardeşim valla taaa en ücra köşelere anasının gözüne kacıyor keyfim.. Hay diyorum kendi kendime aklından geçirmez olsaydın "vay be ne günler atlattım, bak valla duş alabiliyorum artık rahatça". Hee zaten bunu aklımdan geçirirken kızımın bebek olduğu babasının ben dustayken duşakabinin tepesinden kızımı bana baktırdıgı, banyodan çıkmam ile birlikte peşimden gelerek üzerimi giyinir giyinmez daha saçımı bile taramadan kızımı elime tutuşturduğu  çaresiz zor günlerimi düşünerekten duş almaktaydım.. Bakıyorum hiç birşey degismemis degismiyor. . Çocuk büyüyor evet ama üstün çabalar ve kendinden verdigin ödünlerle.. Evet baba çalışıyor anne EVDE..Baba yoğun yorgun anne DİNLENIK..Baba İşe gidiyor yıpranıyor adamcağız, anne YATIYOR hep..Çocuk tüm gün okulda anne ohh kebap valla bütün gün YAYILIYOR.. Bütün gün yayılıyorsun a kadın o yüzden geceleri ve hafta sonları gıkın çıkmasın,  sıkılsan da bunalsan da şşttt sus zaten çocuk hep okulda..
Ulan diyorum bazen valla biz kadınlar beleşe yaşıyoruz haa. Hayat bize güzel.  Koca çalışıp getiriyor, çocuk okulda, müge Anlı -seda Sayan televizyonda,  ohhh valla kadın kısmı yan gel yat Asuman. .
Sen geç evladım doğal yesin iyi beslensin ki iyi gelişsin iki lokma fazla yesin de,  aman terlemesin üşümesin diye üstüne titre, en iyi sekilde yetissin psikolijisi tam olsun, sorduğu sorulara iyi cevaplar vereyim herşeyi dogru öğrensin diye hayatinda okuduğun ders kitaplarından fazla çocuk psikolojisi kitabı oku aynı zamanda bunların özetini kocaya geç ki o da nasıl davranacagini bilsin , cocugun babaya sorduğu sorular konusunda da babayı yönlendir , saatlerce kendi saçını taramadıgın kadar barbie saçı tara, çocuğun gelişimine uygun destekleyici kitaplar faaliyetler bul araştır,  otur kitapcilarda yere saatlerce satır satır incele her dergiyi kitabı, sırf yarım saat az televizyon izlesin diye köpekten tut damata kadar her role bürün ama işte geç yat bide bütün gün evde boş boş. .
Bir gün gelir de kıymet bilinir mi dersiniz? Evlat gelir de karşına vayy benim fedakar anam, koca gelir de karşına vay benim fedakar karım cok emeğin var bizde bizim üstümüzde der mi ki?.. O zaman bu anne bu kadın kendini işe yarar hisseder mi ki? Ne dersiniz olur mu ki?..
O zaman gun gelir anne unutur yanlız başına geçirdiği zamanları,  o zaman belki düşünüp üzülmez iki kolu da doluyken tek ayağının uzerinde durup tek ayağı ile puseti tutarken puset devrildiginde eğilip yerden almak icin 3. bir kolum neden yok yada biri olsaydı hic olmazsa şu puseti parmağının ucuyla tutsaydı diyerekten kapının eşiğinde ağladığı günleri.  Kızı çok hareketli diye kapı dışarı çıkamadıgı çıktığı anda ilk oturdugu yerin yine eve döndüğünde olduğu anları düşününce çok güler belki anne o günlerine. .
Kadın değilseniz hele anne olmamışsaniz hele hele gercek anlamda hiç yanliz kalmadiysaniz bilemezsiniz ve anlayamazsınız..
Kızım büyüsün başarılı ve en önemlisi mutlu olsun. Vatanını sevsin ahlaki ve milli değerlerine sahip çıksın,  tüm haksızlıkların karşısında dimdik durabilsin benim başka bir dilegim yok.  Herşey canım kızım için ona canım feda..

26 Ekim 2013 Cumartesi

YENİ OKULUMUZDA İLK VELİ TOPLANTIMIZ

Bugün yeni okulumuzda ilk bireysel veli-öğretmen toplantısı vardı.  Çok tedirgin bir şekilde hazırlanıp evden çıktık kızımla birlikte. Eşimin toplantısı olmasi nedeniyle kızımla birlikte gittik veli toplantısına. Napalım heryere birlikte gidiyoruz zaten diyerekten yola koyulduk. Aslında aklım Renkli Ada Anneler buluşmasında kaldı.  Veli toplantısı dolayısıyla katılamadım maalesef :( Neyse alelacele okula vardık.  Koşa koşa kızımın sınıfının bulunduğu kata indik. Sağolsun rehberlik ögretmenimiz kızımla ilgilenebilecegini söyledi ve kızımı rehberlik öğretmeninin yanına bırakıp kızımın öğretmenleri ile görüşmek icin ilk adımı attım içimde korku, tedirginlik ve kaygıyla elim ayağım titreyerekten..
İlk önce ikinci yabancı dil (ispanyolca) öğretmeni ile görüştük.  Sınıfta ilk Eylül'ün adını öğrendim ben dedi. Gayet girişken, istekli ve sicak kanlı, ogrenmeye istekli olduğunu söyledi.  "Sürekli ön planda ve her faaliyete katılıyor, hep yanımda yer alıyor çok yol katetti ve benimle ufak ufak konuşmaya başladı" dediğinde gerçekten derin bir nefes aldım.  :)
Sonra sınıf öğretmeni ile görüşmek için kızımın sınıfına gittim. Ögretmenimiz şunları söyledi :
-Genellikle çok girişken, arkadaşları ile arası çok iyi ama bazen yanlız oynamayı tercih ediyor
 -Genellikle tüm faaliyetlere katılıyor ama biraz hareketli, çok fazla oturmayı sevmiyor, çabuk sıkılıyor ama genelde gayretli.
-Sınırları zorlamaya her zaman hazır. Gözümün icine bakıyor tepkimi ölçüyor. Mesela yemek konusunda pazarlık halinde "bundan yemesem şu yemegi bitirsem" tarzında.
-Kendi özbakımı konusunda çok başarılı ve kendisi halledebiliyor herşeyi.
Sınırların sağlam çizilmesi gerektiğini,  taviz vermemesini ve tutarlı davranması gerektiğini, zaman zaman istediği şeyler konusunda kızımın tekrar başa dönüp kuralları esnetmeye çalışabilecegini söyledim.  (Öğretmene de taktik verdim ya daha ne diyebilirim ki kendime)  :)
Sira ingilizce öğretmenine geldiğinde artık iyice rahatladığımı hissettim. En memnun ve övgüler yağdıran kişi ingilizce öğretmeniydi ve en çok bu görüşme hoşuma gitti :) Kızımın ders konusunda çok aktif olduğunu,  sınıfın en küçük 2 öğrencisinden biri olduğu halde ingilizce konusunda en iyi birkaç öğrencisinden biri olduğunu söyledi.  Sadece öğrenmekle kalmıyor cok guzel pratiğe geçirip uygulayabiliyor dedi. Sürekli bir hareket halinde ve hep pazarlık yaparak işlerini yaptırıp ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyormus :) Yemek sırasında ingilizce öğretmeninin yanina oturup sohbet ediyor ve sonra "hadi biraz sen yediriver yemegimi" diyormus. (Ee daha ne olsun kızım başının caresine bakmayı öğrenmiş) Uzun lafın kısası kızımdan çok memnunmus ingilizce öğretmeni ama cok kıpır kıpır olduğunu,  sürekli elinin kolunun havada olduğunu da ayrıca belirtti tabiki :)
Satranç öğretmeni ise en istekli ve girişken ogrencilerden birisi olarak Eylül'ün adını not aldim dedi. Okulda izledikleri yolu, nasıl satranç ogrettiklerini ve bizim üzerimize dusen şeyleri anlatti. Zaten kizim sadece 1 kez satranç dersine girdi ve o gün sonunda bana tüm ayrıntıları ile anlattı.  Bu iyiye ve cok istekli olduğuna dikkatini bu işe cok iyi verebildigine işaretmis. ( klasik Dehb özelliği işte dedim kendi kendime. Ilgisini çeken seylerde cok dikkatli fakat sevmediği şeylere karşı bir o kadar dikkatsiz ve ilgisiz)..
Müzik öğretmeni ile görüşürken daha doğrusu görüşmeye çalışırken kızım yanimdaydi. Adamla iki çift laf etmeye çalışıyoruz benimki daire şeklinde olan müzik atolyesinin pencerelerine tırmanıp oturdu. Kizim hayır inermisin ordan dedim ki öğretmen;  "Eylül ama orası çok yüksek" dedi ki benimki "ee zaten yüksek olması gerek " dedi ve konuyu kapattı.:) müzik ogretmenimiz de uygulayacagi müfredattan bahsetti bizim yapmamız gerekenleri söyledi.  Görüşmemiz çok uzun sürmedi zaten.
Sonra danışmadan rica ettik duraktan taksi çağırdılar bizim için.  Taksi gelinceye kadar bahcede kosturduk, her öğretmene tek tek sarıldık ve taksiyle okuldan eve geldik. O kadar hafiflemis hissettim ki kendimi. Kızımın okuldaki durumu, öğretmenlerin memnuniyeti , kızımın okulunu sevmesi ve en önemlisi okulunda mutlu olması.  Allahıma sonsuz şükürler olsun ki bu günleri gorebildik. İnşallah bundan sonra hersey çok daha iyi olur.  Hersey canım kızım için ve her cocuk gibi o da herşeyin en iyisine layık.  Iyiki varsın canım kızım. .

8 Ekim 2013 Salı

RENKLİ ADA ANNELER BULUŞMASI

Biz anneler bulustuk.. Çeşit çeşit rengarenk çocukların anneleri olarak bir araya geldik.. En büyük ortak noktamiz en kiymetlilerimiz evlatlarimiz.. Genelimiz Özel gereksinimli çocuk anneleri olarak sadece bizlere destek için gelmiş olan normal gelişim gösteren çocuk anneleri de vardı aramızda. Bu kadar çok ortak noktamız varken konuşulacak o kadar çok şey vardı ki. 3 saatlik bir buluşma bitmedi bitirilemedi, sığmadı 3 saate anlatılmak istenenler, içe atılanlar, yürekte büyütülenler.. O kadar güzel o kadar yalındı ki herşey ve anlatılanlar o kadar içtendi. En önemlisi anlattıklarınızı gerçekten anladığını bildiğiniz kişiler var karşınızda ve yüreğinizi acıtan şeyleri duyduğunda gerçekten içinin tam da sizinki gibi acıdığını biliyorsunuz karşınızdakilerin. Bizdik ve bizbizeydik. Birimizin evladı hepimizin, birimizin problemi tümümüzün problemiydi. Çaba sarfetmek yoktu karşındakine bişeyleri anlatmak için ve sen anlatırken karşında dolan o gözler işte tam da aynı yüreğe aynı şeye sahip olduğumuzun işaretiydi. 
Anlattı herkes yüreğinin en derinlerinde sakladıklarını ve gerçekten anlaşıldığını bilmenin verdiği bir güç vardı bu annelerin gözlerinde. O kadar rahatlatıcıydı ki o ortam eğer fırsatım olsaydı saatlerce hiçç rahatsız olmadan kalabilirdim orda. Hem yaşadıklarım bir bir su yüzüne çıkıp endişelerim tekrar sardı etrafımı hemde o endişelerim ve korkularımla , ilk defa ben korkmadan çok güçlü hissettim kendimi bir ortamda. Biz orda hepimiz aynı, hepimiz farklı ve hepimiz ortaktık ve biz hepimiz birbirimizdik. Kızım doğduğundan beri en çok duymak istediğim cümle "seni anlıyorum" du ve ben o ortamda herkesin beni anladığını biliyordum ve bu gerçekten pahabiçilemezdi.
Zaman geldi gözler doldu zaman geldi kendi derdimden utandım. Ama ben orda o kadar güçlü anneler gördüm ki, ben orda 10 kaplan gücünden daha kuvvetli anneler tanıdım. Ben orda pes etmeyen ben orda dimdik duran ben orda söz konusu evlat olunca bir kadının nasıl 10 kaplan gücünden daha güçlü olabilen anneler gördüm. Ben orda çok özel insanlar tanıdım ki iyiki de tanıdım. Kızım doğduğundan beri beni en çok zorlayan şeyin ne olduğu soruldu bana ve ben " yanlızlık" diye cevap verdim. Bu yolda beni en çok yanlızlık yıprattı ve zorladı ama artık biliyorum ki ben artık yanlız değilim. Artık güçlü kadınlar var benim yanımda ki bu kadınların hepi birer anne. Annelik bir kadını en güçlü kılan şey bence. Biz güçlüyüz ve şimdi birarada hep birlikte daha da güçlüyüz.
Meğer ne kadar çok ortak noktamız varmış ve aynı konulardan ne çok canımız yanmış. Dertlerimiz, kaygılarımız, korkularımız hep aynı. Bir kez daha gördüm ki bizi nelerin beklediği ve ileriki yıllarda yaşayabileceğimiz söz konusu problemler konusunda endişelerim gerçekten boşuna değilmiş. Çünkü aklıma gelen ve beni korkutan okul problemleri, öğretmenler konusundaki kaygılarım orda tanıştığım tüm anneler tarafından senelerdir yaşanıyormuş. Anlatılanlar konusunda o kadar şaşırdım ve üzüldüm ki, zaman geldi gözlerimiz doldu zaman geldi kelimenin gerçek anlamıyla ağzım açık kaldı anlatılanlar karşısında. Orada bir öğretmenin öğretmen olmayı elbette becerebileceğini fakat insan olmanın çok da kolay olmadığını birkez daha anladım. Anlatan annelerle birlikte benim de yüreğim yandı, ben de onlar gibi öfkelendim sanki bahsi geçen çocuk benim çocuğum gibi. ne farkeder ki zaten tüm çocuklar hepimizin değil mi? Her çocuğa yanmazmı bir ananın yüreği?...
O ortamdan ayrıldığımda tüm korkularım dertlerim ve yaşadıklarım yine su yüzeyine çıktı. Yine sarsıldım yine içim acıdı yine tekrar farkına varmanın verdiği ağırlıkla doldu yüreğim. Ama bu kez korkmadım, aksine kendimi çok güçlü hissettim. Çünkü artık yanlız olmadığımı biliyorum, çünkü yanımda benim gibi güçlü bir sürü annenin olduğunu biliyorum. Biz aynıyız, bir bütünüz ve birlikte çok daha fazla güçlüyüz. Ayda 2 kez bu buluşmaları tekrarlama düşüncesindeyiz. umarım herşey bundan sonra hep birlikte daha güzel, daha kolay aşılır şekilde olur. Evlatlarımız bizim en kıymetlilerimiz. Söz konusu evlat olduğunda biz çok daha güçlü kadınlarız, çünkü biz ANNEYİZ..

4 Ekim 2013 Cuma

GÜZEL ŞEYLER DE OLUYOR ELBETTE..

Bugün itibari ile yeni okulumuzda 3. haftamızı alnımızın akıyla tamamlamış bulunmaktayız. Öncelikle ailemize hayırlı uğurlu olsun demeyi bir görev bilmekteyim kendime. :) En son okul konusunda yazım 3 hafta önce oryantasyon dönemindeydi. Çok kara, hüzünlü ve tükenmişlik dolu bir yazıydı. Çünkü o 3 gün gerçekten kendimi son zamanlarda hiç hissetmediğim kadar çaresiz hissetmiştim. Şimdi üzerinden tam 3 hafta geçti ve çok şükür herşey yolunda. ( çookk şükür allahıma defalarca kez şükürler olsunn)
Bu hafta son iki gündür kızım biraz okul konusunda mızmızlanmaya başladı. " anneeaa okula gitmeyeyim ben evde kalayım" yada "beni senin götürüp almanı istiyorum, servise binmek istemiyorum" şeklinde sözler karşısında taviz vermedim elbette.  Neyse dün yani perşembe günü okuldan geldi. Servisten aldım yine çene açık anlatıyor anlatıyor.. Yukarıya çıktık eve girer girmez bir ağlama tutturdu ki feryat figan. " acıktım, yoruldum, uykum var, canım sıkılıyorr!" şeklinde 10 dakikalık ağlama sonrası yemek yedirdim, sakız verdim, sohbet ettik ve biraz sakinledi ortalık. Öğretmenini aradım. Son 2 gündür biraz mutsuz geldiğini okula gitmek istemediğini söyledim. Öğretmeni okulda gayet mutlu ve uyumlu olduğunu söyledi. Konuştuk anlaştık cuma günü akşam okuldan kızımı benim almama karar verdik. Kızıma dedim seni okuldan ben alıcam diye ve havalara uçtu sevinçten. Gece oldu pijamalarımızı giydik ben mutfakta oyalanırken baktım kışlık montunu giymiş salonda dans ediyor. " kızım artık bu montunu giymek istermisin, yolda üşüyomusun ince montunla?" diye sordum ki benimki eteğindeki taşları dökmeye başladı. :) " anneeaa okulda çok üşüyorummm bugün sınıfa küçük petek getirdiler, biz bütün çocuklar titreyerek ısınmaya çalıştık minderlerle yer kaptık hemen peteğin önünde" dedi ve ben vuruldum beynimden. İşte okul soğukmuş hep titremişler üşümüşler. Hırkasını giymiş hala üşümüş. Telefon numarasını bildiğim birkaç veliyle görüştüm hemen. Onların çocukları da okulun soğuk olduğunu ve çok üşüdüklerini söylediler. Hemen ertesi gün yani bugün soluğu öğlen okulda aldım.
Cuma günleri öğleden sonra 3 te çıkıyor öğrenciler ama ben 1,5 ta gittim okula. Arayıp diğer velilere de okulun ısısı hakkında bilgi vermekle görevlendirildim çünkü. :) Okula girer girmez montumu çıkardım bakalım soğukmu ortam diye. Dayanamadım aşağıya indim yani anaokulu katına. Orda rehberlik öğretmeniyle karşılaştım. Ayak üzeri sohbet ettik. Meğer elektrik konusunda bir problem varmış bir önceki gün. O yüzden okulun içi biraz serinmiş ama sobalarla telafi etmeye çalışmışlar ki klimalar çalışıyordu ve çok sıcak olmasa da ılıktı en azından sınıflar. Zaten kızım "anne nolur kalın giydir" dediğinden kalın kıyafetler giydirdim bugün ki üşümemiş bugün öyle dedi. Neyse okulun çıkış saati geldi ve ben kızımı almak için aşağı indim. Tüm öğretmenlere görevlilere söylemiş annem beni almaya gelicek diye. Beni görünce havalar uçtu yine. Hemen boynuma atladı sonra gururla üzerini değiştirdi, dışarı ayakkabılarını giydi. Bir bardak su istedim bana sebilden koşup getirdi. Elimden tuttu tuvaletten sınıfına kadar hatta reviri bile büyük gururla gezdirdi bana.
Öğretmeni herşeyin çok güzel ve yolunda olduğunu söyledi. Rehberlik öğretmeni farkındalığının çok iyi olduğunu ve kızımın sohbetine bayıldığını anlattı. İngilizce öğretmeni yabancı dilinin çok iyi olduğunu ve çok memnun olduğunu söyledi. " anneee teacher bana Hello, how are you? come here please dedi. Ben ona iyiyim demedim merhaba demek istemedim ve canım yanına gitmek istemedi gitmedim" demişti birkaç hafta önce. Ama şimdi çok güzel sohbet ediyor ingilizce öğretmeniyle ki bu okula uyum sağlayıp orayı benimsediğinin önemli bir işareti. Tek tek herkesle vedalaştık sohbet ede ede okuldan ayrılıp ikea ya top havuzunda oynamaya gittik. Birlikte yemek yedik ve eve geldik.
İnsanın iyi şeyler duyması ne güzel şey. Bakıyorum kızımın yüzüne ve onun gülümseyen yüzünü görmek dünyalara bedel benim için. İyiliği için çabalamak emek vermek ve emeklerin karşılığını görebilmek gerçekten çok güzel. Canım kızım kıymetlim herşeyim. Asla büyük şeyler beklemiyorum senden ve çokk büyük beklentiler içinde değilim senin geleceğin konusunda. Benim için bizim için en önemlisi senin mutlu olman. Başarılı olman elbette önemli ama bir bilim adamı olmanı, çokk yükseklerde en tepelerde olmanı beklemiyorum senden. Sadece iyi bir insan ol, mutlu ol.. Ayrımcı olma insanları olduğu gibi ve sadece insan olduğu için sev. Haksızlıkların karşısında her daim dimdik dur. İçindeki merhameti ve sevgiyi asla kaybetme. Sen sen ol olduğun gibi ol kendin ol. Seni seviyorum. İYiki varsın iyiki sensin ve iyiki olduğun gibisin..

DEHB ile KAYGILAR-KORKULAR ve UMUT ETMEK üzerine..

Kaç kez geçtim bilgisayarın karşısına yada kaç kez aldim telefonumu elime bloğuma bişeyler yazayım dedim ama yazmadım.  Epey kafam karışıktı ve yine biraz çaresiz hissediyordum kendimi. Hep kötü yada karamsar şeyler yazmak istemiyorum bloğuma.  Her okuyan kişinin içi kararmasın istiyorum yada hep yakınma seklinde olmasın yazdıklarım.  Belkide yakınan biri gibi görünmekten çekiniyorum bilemiyorum bilmiyorum işte..
Geçtiğimiz hafta içi İz Koçluk ve İnternet Anneleri nin katkılarıyla Bağdat Caddesi Zamane Kahvesi'de düzenlenen ve dünyada DEHB'li gençlere koçluk hareketini başlatan Amerikalı Koç Jodi Sleeper-Triplet ve DEHB Koçu Elgiz Helden sunumuyla gerçekleştirilen DEHB seminerine katıldım.  Hersey gerçekten cok güzeldi ve seminere ilgi epeyce yoğundu.  O kadar çok araştırma yapıp o kadar çok kitap okudum ki DEHB konusunda tamamıyla bilgi sahibi olduğumu hissediyorum. Genelde bildiğim daha önce okuduğum bilgilerdi anlatılanlar. Ama DEHB dolayısıyla biraraya toplanan kişiler arasında olmak ve o ortamın havasını solumak tarif edilemez bir duyguydu. Tüm anlatılanları büyük bir dikkatle dinledim. Konuşuldu sorular cevaplandırıldı. Konu DEHB olunca benim dinlememem imkansızdı zaten. Seminerde ailelerin yanısıra öğretmenlerin de olması çok hoşuma gitti. Çünkü biliyorum ki günümüzde öğretmenlerin bu konuda hiçbir bilgisi yok nerdeyse. Ama orda bişeyler icin cabalayan, Dehb konusinda kendi imkanlarınca bilgilenmeye çalışan öğretmenlerimizi görünce bir nebze su serpildi içime.  Çok önemli bilgiler verildi ve çok önemli noktalara değinildi. Cesitli benzetmelerle konuya değinilmesi ayrıca güzeldi. "Bardaktan bosanırcasına yağan yağmurda silecekleri çalıştırmadan son hız araba kullanmak gibidir DEHB" dedi Elgiz hanım.  Ne kadar da doğru bir benzetme gerçekten de...
Evet seminer cok güzel ve faydaliydi. Özellikle Jodi Sleeper-triplett 'in ağzından daha doğrusu yabanci birinin ağzından DEHB i dinlemek ayrıca cok ilginc ve güzeldi.  Aileler ve Ogretmenler seminer sonunda akillarindaki sorulari sordular.  Elgiz hanim ve Jodi Sleeper-Triplett sorulari yanıtladı.  Soruların arasinda "biz tedavi oluyoruz, terapilere de gidiyoruz. Peki Dehb ne zaman biticek çocuğum ne zaman duzelicek?" Yada "Dehb i önlemek icin ne yapabiliriz?" Şeklinde sorular da vardı.  O an bu sorular " önlemek icin yapilabilecek birsey yok ve Dehb belli bir zaman sonra geçebilecek bir bozukluk değil"seklinde cevaplandı. Umut etmek, birşeyler birgün bitecek ve herşey normal devam edecek diye düşünmek ne demek çok iyi bildiğim için birkez daha icimin acidigini hissettim o an. Aslında bildiğim farkinda olduğum hersey su yüzüne çıktı tekrar. Sarsılarak kendime geldim yada bir kez daha dank diye yerine oturdu düşüncelerim diyebilirim. Evet ben o seminere katıldım ve çok güzeldi herşey. Ama sanki tekrar birkez daha herseyin farkina vardim ve tekrar icinde bulunduğumuz durumu düşündüm. .
İster istemez endiselerim tekrar ortaya çıktı.  Dehbli bir çocuğun ögretmeninin sınıfta öğrenciyle arasinda belli gizli sifreli hareketler sözler gelistirebilecegi ve böylelikle öğrencinin derse katılımının arttırılıp daha iyi başarı sağlanabilineceği söylendi. Düşündüm o an.. Öğretmenler ülkemizde bu konuda ne kadar bilgi ve eğitim sahibi ki, ve gercekten Dehbli bir çocuga isteyerek gönülden destek verecek,  anlayışlı ve sabırlı davranarak yol gösterebilecek ögretmen sayisı ne kadar ki?.. Ve biliyorum ki Dehbli bir ögrenci ile ugrasmaktansa arka siralara tenha bir koseye gonderiyor öğretmenler ve her sene bir suru Dehbli öğrenci sırf ögretmen ve veli baskısı yuzunden okul degistiriyor. Aile zaten gerçekten zor ve çaresiz durumda. Her aile gibi çocuğu için en iyisini yapmaya çalışıyor. Ama düşünsenize elinde olmayan sebepler dolayısıyla çocuk dışlanıyor, sınıfın bir koşesinde kendi halinde körelip gidiyor yada okul okul dolaşıyor..
Cocuğunuzu özel okula vermek isteseniz özel okullar tamamen akademik basari pesinde olduğundan çocuğunuzu sınıf duzenini bozduğu yada başarı yüzdesini etkilediği gerekçesiyle almak istemiyor yada nice bin liralar vermeye sizin bütçeniz yetmiyor.  Devlet okuluna verseniz ögretmen ne kadar ilgili bilgili ve anlayisli olur acaba ki ögretmen devlet okulunda tamamen şans meselesi bu cocuklar için.  Ki kendi adıma söylüyorum 40 kişilik bir sınıfta sadece 1 öğretmenin bulunduğu sınıfta kızım ne yapar, ne kadar ilgilenir öğretmeni,  ya kızım başını alıp gitse ögretmen hemen yokluğunu farkedermi, pencereye çıksa,  merdivenlerden itilse, tuvalette büyük bir ogrenci sıkıştırsa ogretmen ne derece duruma hakim olabilir? Şeklinde bir sürü soruyu düşünmeden duramıyorum.. Zaten okul meselesi benim kafamda her zaman büyük soru işaretleri barındıran bir konu. Ki söz konusu evlat olunca ne basit geliyor ki insana hayatta. Allahım yardım etsin hepimize ve evlatlarımızı korusun inşallah.
Çok çabalıyorum, elimden gelenin en en enn iyisini yapmaya çalışıyorum. Her lafımı, her davranışımı söylemeden uygulamadan önce kırkbin kez tartıyorum. Herşeyin en güzeli en doğrusu için çabalıyorum. Araştırıyorum okuyorum gözlemliyorum paylaşıyorum.. Bazen yaşadıklarımı hissettiklerimi içime sığdıramıyor buraya yazıp paylaşıyorum. Bahsettiğim seminerin üzerinden 5 gün geçti ve ben bekledim yazmadım hemen içimden geçenleri ve aklıma takılanları. En başta dediğim gibi karamsar olmak istemiyorum ve kimseyi karamsarlığa düşürmek istemiyorrum. Evet bu bloğu yaşadıklarımı hissettiklerimi ve kafama takılanları herkesle paylaşmak için oluşturdum. Ama Dehb ile yaşamak öyle bişeyki bazen çok üstün çabalar sarfetmeniz gerekiyor olumlu düşünebilmek ve pozitif olabilmek için. Ve elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum bu konuda da. Yanlız değilsiniz, yanlız değiliz demek istiyorum Dehb konusunun içinde olan ve durumla yaşayan ailelere kişilere ve herkese.. Evet yanlız değiliz biz  çok kişiyiz.. Okumaya araştırmaya sabretmeye ve dikkat etmeye devam...

20 Eylül 2013 Cuma

TÜM ÇOCUKLAR BİZİM, HEPİMİZİN..

Annemin bir çocukluk arkadaşı vardı ve çocukluk arkadaşının kızı.. Takma isimle yazmak istiyorum ben ve Mine diye bahsedicem annemin arkadaşının kızından. Mine engelliydi. Yürüyemiyor, kendi yemeğini yiyemiyor hatta doğru düzgün oturamıyordu.  Annesi kucağında taşıyordu ilk zamanlar sonra bebek arabasıyla en son da tekerlekli sandalyeyle hatırlıyorum. Çocuktuk o zamanlar. Çok sık görüşmezdik mine ile ama görüştüğümüzde de samimiydik. Genellikle yazları yada bayram zamanları gelirlerdi dayılarının evine ve dayısı bizim komşumuzdu. Büyükler bir odada oturup sohbet ederken biz diğer odada takılırdık. Oyun oynar masallar anlatır eğlenirdik. Mine 1 yaş küçüktü benden. Biz koşar zıplar eğlenirdik o da sevinir çığlıklar atar gülüp eğlenirdi bizi görünce. Hiç acıyan gözlerle bakmadım ben ona ve benim için diğer arkadaşlarımdan hiçbir farkı olmadı hiçbir zaman.  Aynı boyda aynı kilodaydık biz. Bazen onu koltukaltından tutar ayağa kaldırırdım gezdirirdim odanın içinde o ise bilinçsizce yere basar ayaklarını çırpar sevinç çığlıkları atardı. Hep neşeliydi sıcak kanlıydı ve sohbet ederdi bizimle. Annesinin annemlerle dertleştiğini duyardım bazen. "odaya kapanıp bağıra bağıra saatlerce ağlıyorum, bazen çok ağır geliyor" dediğini hatırlıyorum ki ilkokul çocuğuydum o zaman. Bir ara bacakları alçıya alındı Mine nin ve  annesi bir ara engelliler okuluna işe girdi sırf kızını da oraya götürebilmek için... Çocuk aklı işte parça parça aklımda kalmış herşey. Annemler aralarında konuşurdu işte, benim kulağıma gelirdi kelimeler ama takılmazdım ne bileyim ben çocuktum işte o zamanlar.. Ben üniversite 1. sınıftayken Mine bir gece rahatsızlanmış acile götürmüşler ve ölmüş.. 18 yaşında ya vardı ya da yok..  Ama arkadaşımdı işte benim. Benimle koşabilmesinin ne önemi vardı ki yanımdaydı ya bişeyler paylaşıyorduk ya, daha ne olsun. Hiçbir zaman dışlamadım ve hiç farklı gelmedi o benim gözüme. O benim arkadaşımdı ve hep öyle kaldı..
Şimdi büyüdüm anne oldum.. Benim de bir evladım var canımın taa içi, yüreğimin bir parçası.. Okula başladı ve bu hafta itibari ile okullu oldu gerçek anlamda. Bu sene anaokulunda yani hazırlık sınıfında. Özene bezene aldık eşyalarını çantasını ayakkabılarını. Büyük sevinçle yolladık okula ve gururlandık kızımız okula başladı artık büyüdü diye. Ve sevinçle karşıladık okuldan her geldiği akşam onu apartmanın önünde. Evet biz mutluyuz kızımız da mutlu. Ama mutlu olmayan çocuklar var mutlu olamayan okula gidemeyen, okullu olamayan çocuklar.. Pencereden okula giden çocukları izleyen, okulda kabul görmeyen ve sırf farklı olduğu için okula alınmayan çocuklar. Sınıf arkadaşları tarafından dışlanıyor adeta kovuluyorlar bu çocuklar.. Anlayışsız öğretmenler var ülkemde özel gereksinimli çocuklarla uğraşmayı zaman kaybı gibi gören.. Ve veliler var engelli veya özel gereksinimli çocuklardan kendi çocuklarına birşeyler bulaşacağını sanan bilinçsiz veliler.. Engel nedir peki? Sadece bedensel bir eksiklik mi? Özel gereksinimli çocuklar mı engelli yoksa anlayışsız bilinçsiz veliler ve öğretmenler mi?.. Özel gereksinimli bir çocuğun tek istediği kabul görmek ama bu neden bu kadar zor anlamıyorum..
Bir insan düşünün hatta kadın yada erkek farketmez bu bahsettiğim kişinin yerine koyun kendinizi. Sevdiğiniz kişiyle tanışıyor ve evleniyorsunuz. Bir süre sonra bir bebek beklediğinizi öğreniyor ve mutlu oluyorsunuz. Hamileliğin belli bir döneminde bebekte birşeylerin ters gittiğini öğreniyorsunuz ve doktorunuz gebeliğin sonlandırılması konusunda ısrarcı fakat  evlat bu kıyılırmı canına deyip hamileliği sonlandırmıyorsunuz ve özel gereksinimli bir bebek dünyaya getiriyorsunuz. Yada tamamen yolunda giden bir hamilelik sonrası bebeğiniz sorunsuz şekilde dünyaya geliyor. Fakat zamanla birşeylerin yolunda gitmediğini farkediyorsunuz ve çocuğunuza özel gereksinimli olduğu konusunda bir teşhis konuyor. Ne mi yapıyorsunuz ? hayır efendim o kalabalığın karşısına çıkıpta engellileri aşağılayan kendini bilmez densiz adamın dediği gibi ölsün diye gözünün içine bakmıyorsunuz, ondan utanmıyorsunuz yada dışarıya çıkmaktan falan çekinmiyorsunuz. Tam tersine öyle bir bağrınıza basıyorsunuz ki evladınızı sizin dünyanız oluyor ve tüm dünya o evladın etrafında dönüyor. Çok özel emekler harcıyorsunuz evladınız için ve zaman geliyor kendi hayatınızdan vazgeçip o evladı hayatınız yapıyorsunuz. Ve karşılığında koşulsuzca en saf duygularla seviliyorsunuz. Sizin kendi dünyanız var siz ve evladınızdan ibaret. Evet çok farklı ve zor şeyler yaşıyorsunuz. Zaman geliyor elbette çok ağır geliyor herşey, ee nihayetinde insansınız. Ama ne isyan etmeye ne sorgulamaya vaktiniz var çünkü zaman kaybetmeden her anı verimli şekilde değerlendirmelisiniz ki evladınızın gelişimine ilerlemesine bir katkınız olsun. Durup düşünmeye zaman yok hemen yola koyulmak gerek. Diğer çocuklara göre daha yavaş daha geç de olsa birşeylerin temellerini atıp ilmek ilmek dokuyarak örüyorsunuz evladınızın hayatının temellerini ve siz evladınızı hayata hazırlamak için üstün çabalar sarfetmek zorunda kalıyorsunuz. Evladınız kıymetliniz gözünüzün bebeği canınızın taa en içi.. O sizin dünyanız..
Sonra dışarıda, parkta, bahçede, alışveriş merkezinde.. Çocugunuz hakkında olumsuz eleştiriler alıyorsunuz, garipseniyorsunuz bir sürü olumsuz nasihatlar dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Çocuğunuzun okula başlama zamanı geldiğinde veliler sizin çocuğunuzu sınıfta istemiyorlar, arkadaşları adeta ondan kaçıyor, öğretmeni sırf uğraşamam gerekçesiyle çocuğunuzu istemiyor, özel gereksinimli olduğu için okul çocuğunuzu kabul etmiyor. Çocuğunuz çok yetenekli olduğu için yetenek sınavını geçip özel bir okula yeteneği dahilinde girmeye hak kazanıyor fakat özel gereksinimli olduğu için adı kazananlar listesinden siliniyor, eğitim hakkı elinden alınıyor. Çünkü aileler çocuklarına evde özel gereksinimli insanlara öcü gibi bakmayı öğretiyor. Asıl güzelliğin yürekte olduğunu ve bir insanı olduğu gibi, sırf insan olduğu için şartsız sevmeyi öğretmiyorlar. Böyle bir ailede yetişen çocuk ileriki hayatında kendi çocuklarına da aynen böyle öğretiyor. Çocuk ne yapsın annesi onu parkta karşılaştığı özel gereksinimli çocuktan hızla kaçırıyor, okuldaki özel arkadaşından uzak durması için tembihliyor. Aman ne mi lazım çocuğuna bulaşır tabiki bu durum.. Öğretmen özel çocukla ilgilenmeye üşeniyor, evet öğretmen olmuş üniversite okumuş ama vicdan sahibi olamadıktan, işinin ehli olamadıktan insan ayrımı yaptıktan sonra neye yarar.. Dimdik duramıyor velilerin karşısında ve kendini düşünerek çocuğu okuldan uzaklaştırmak istiyor... Çocuğunuz dışlanıyor, çocuğunuz kabul görmüyor, çocuğunuz aşağılanıyor, çocuğunuz yok sayılıyor.. Ne hissederdiniz? Hiç birşey olmamış gibi başınızı önünüze eğip evinize gidebilirmiydiniz. Çocuğunuzun hakları elinden alındığı için sesinizi çıkarmadan oturabilirmiydiniz. Çocuğunuzun o masum gözlerinin içine bakıp nasıl açıklardınız bu durumu?..
Özel gereksinimli bir çocugum yok ve ben hep şükrediyorum böyle olduğu için ve sürekli dua ediyorum rabbime bu çocukların ailelerine her yeni günde bir öncekinden daha fazla güç vermesi için. Hangimizin, hangimizin bir yakınının, çocugunun hayatı boyunca sağlıklı olabilme ihtimali var ki? Rabbim hepimize hepimizin evladına sağlık versin inşallah. Ama ne malum bir gün bir kaza geçirmeyeceğimiz yada ağır bir hastalık sonrası özel gereksinimli olmayacağımız. Hayatımızda neyin tam bir garantisi varki. Ve birilerini anlayabilmek için kendimizi karşımızdakinin yerine bir anlık bile olsa koyabilmek, onu anlamaya çalışmak neden bu kadar zor ki?.. Oysa o kadar özeller o kadar güzeller ki ve o kadar kocaman yürekleri var ki. Keşke herkes bilinçli olabilse, keşke herkes anlayışlı olabilse ve evlatlarına da koşulsuz sevmeyi öğretebilse.. Bu çocuklar ve ailelerinin tek istedikleri biraz olsun anlaşılabilmek, biraz olsun saygı ve hoşgörü. Bu kadr zor mu ya koşulsuz sevebilmek, bu kadar zor mu ki herkesi eşit ve olduğu gibi sevmek..
Lütfen lütfen biraz daha duyarlı olalım. Lütfen çocuklarımıza koşulsuz sevmeyi öğretelim ve öncelikle bizler koşulsuz sevelim. Bir anneyim ben. Evladım canımın canı, kıymetlim, dünyam benim. Sokaktaki yavru kediye yanıyor benim içim. Karşımda bir çocuk düşse kendi çocugum gibi acıyor içim. Annelik kutsaldır babalık da öyle. Tüm çocuklar anne kuzusu değilmi ve tüm çocuklar hepimizin değilmi. Nolur anlayışlı olalım biraz empati kuralım. Biraz anlayış, destek ve saygı ile çok iyi yere gelebilir tüm çocuklarımız. Bu çocuklar bizim, hepimizin..

YENİ OKUL, ANAOKULU, İLK HAFTAMIZ..

Günlerden cuma bugün. okulun ilk haftasını tamamlamak üzereyiz kızım 1 saat sonra okuldan gelmiş olur diye tahmin ediyorum. Gayet neşeli geliyor kızım okuldan ve ekstra enerjik. Servis telefonuma çagrı bırakınca aşağıya iniyorum ve kızımı karşılıyorum. Anlatacak o kadar çok şeyi oluyor ki ve elinde tüm gün benim için çizdiği resimlerle birlikte bıcır bıcır konuşarak iniyor servisten. Apartman girişinde bekliyoruz servis sokağın ilerisinden dönüş yapıp yanımızdan geçerken coşkuyla el sallıyoruz ve tüm servisteki öğrenciler ile servis ablamız el sallıyor bize. Fakat sabah çok erken gitmesi sebebiyle biraz tedirgin üzgün ve mutsuzuz :( Servis önce kızımı alıyor ve 6.30 tam olarak kızımın gidiş saati :( Henüz hava yeni aydınlanırken kızımı servise verip göndermek canımdan can kopartıyor sanki.. Kendimi suçlu hissediyorum ve vicdan azabı çekiyorum adeta..
Pazartesi sabahı telefonumun alarmı saat 06,00 da çaldı. Kızım da alarm sesine uyandı. "annecim hadi gel hazırlanalım okula gidiceksin ya bugün, bak servis gelicek birazdan" dediğimde yüzündeki ifadeyi hatırladıkça içim parçalanıyor hala :( " ama anneee daha gece yarısııı, gece okula gidilmez ki annee gece beni okula mı yolluycaksın? anne şaka demi gerçek değil demii" deyip dudağını büküp dolu gözlerle bana baktı ya o an kalbim gerçek anlamda sıkıştı ve boğuluyormuşum gibi hissettim. "kızım birazdan hava aydınlanıcak" dedim ve inşallah aydınlanır diye içimden dua ettim. 17 aylıktan beri kızım okul hayatının içinde. İlk anneli oyun grubu olarak başladık ve şimdi hazırlik sınıfında benim kuduruk neşem. Daha bir kez bile ayrılma konusunda sorun yaşamamıştık ama o sbah çok farklıydı ve ben ilk kez o sabah ağladım hüngür hüngür ve kızıma belli etmemeye çalışarak gizlice.. Allahım o kadar pis kötü bir duyguydu ki anlatamam. Sanki çoookk uzun bir yolculuğa uzun süre için gönderiyormuşum gibi hissettim okul çantasına yedek kıyafetlerini koyarken. :( Kızım servise bindi gitti ama sanki canım da kopup gitti. "Arkandan taksiyle gelicem annecim" diye söz verdim diye ki aslında yanında olmayı şiddetle istemem dolayısıyla düştüm yollara. İstanbul'un yoğun kalabalık trafiği dolayısıyla ve ilk okul gününün verdiği kalabalık dolayısıyla azcık zahmetli de olsa varabildim okula. Aslında 10 dakikalık okul mesafesi uzadıkça uzadı trafik dolayısıyla. Okula vardım daha yeni kahvaltılarını bitirmiş sınıfa gidiyorlardı. Beni görünce koşup boynuma atladı sevdim kokladım öptüm. Alahım ağlıycam noluyosunn heyyy dedim kendi kendime. Hoopp bir dur ablaaa noluyo sana ne ediyon böylee diye kendimi içten içe azarlayaraktan kızımı yere bıraktım. Öğretmenine merhaba dedim " sen sınıfına git ders başlıyor, ben bugünlük seni görmeye geldim ama sadece bugünlük" dedim ki beklenti içine girmesin ki hiç girmedi bu güne kadar. Diğer velilerle karşılaştım birlikte kahvaltı ettik, sohbet ettik. Eee anne olunca ortak nokta çok bayanlarda. Loğusalıktan girip okul hayatından çıkıp kaynaştık ve böylelikle saat 2 gibi okuldan kendimi kopartıp eve gelebildim. Saat 5 gibi eve geldi kızım gayet neşeli mutlu. Boya kalemi ve resim defteri hediye etmişler keyfine diyecek yoktu doğrusu. Anlattı uzun uzun okulu arkadaşlarını ve servisini." Ayy okul ve servis maceralarına bayıldım vallahi" diyerekten ruhunu okşadım ki her zaman istekli şekilde anlatsın bana diye. :)
Gece yatmamız saat 9 u buldu. Sohbet muhabbet uyku merasimi falan derken uyudu kızım. Sabah alarm çalınca tüm ışıkları açtım ufaktan cilve ve dürtmeyle uyandırmaya çalışıyorum ki geriniyor kıpırdanıyor gözünü açmıyor o uyanmadıkça ben kahroluyorum. :( Hem evdeyim çalışmıyorum hem sabahın karanlığında çocugumu okula gönderiyorum :(  Zar zor uyandı ballı sütünü içirdim 2 tane haşlanmış bıldırcın yumurtasını yedirdim, giydirdim saçını taradım topladım servis bekliyoruz. Oturmuş koltuğa dayamış başını uykulu uykulu televizyon izliyor. Allahımm eriyorum bitiyorum kahroluyorum. :( servis geldi aşağıya indik servise bindi ve gitti. Yukarıya çıktım oturdum ama sanki içime de bir öküz oturdu. Deliricem. Tüm yaz okullar açılsa diye bekledim şimdi nasıl da pişmandım. :( Herşey kızımın iyiliği için. Okulun eğitimi süper, fiziki şartlar kızıma uygun, sınıf mevcudu az, öğretmenler deneyimli işinin ehli güler yüzlü, rehberlik öğretmeni süper ve donanımlı.. Ama sabahın köründe kızımı başımdan atar gibi hissediyorum vicdan azabından ölücem. :( Akşam servis geldi "sabah kaçta okula vardınız" diye sordum 8,20 dedi servis soförü. Allah tam 1,5 saati aşkın süre serviste kalmış kızım diye biraz daha içlendim. "sabah plan değişti yarın 6,30 da alıcaz" deyince servis soförü o an benim frenler boşaldı boşalacak.. Neyse yukarıya çıktık kızım oyuna daldı ben tabi napsam faydasız delirmeme az kalmış. Ogece eşim bir sunum için Ankara'ya gidicekti. Yemek sırasında kızıma açıkladım. " kızım baban bu gece yarısı Ankara'ya gidicek iş için ama yarın sen okuldan gelince dönücek" dedimki bir ağlamak bir yaygara anlatamam. "Babamm nolurr gitmee bırakma benii" diye bir aglama koparttı ki ben bir ağlamaya başlasam valla hiç kimse susturamayacak beni. "babası Ankara'nın elmoları meşhurmuş, sen gelirken elmo al kızıma bende marsupilami alayım dedim. Zar zor hanımı ikna ettik ağladı ağladı babasına sarılıp uyudu. Aldım telefonu elime diğer velilerle görüştüm saat kaçta çocuklarının gidip geldiğini öğrendim  ve rekor bizde. Bizden daha erken giden yok okula. Ertesi gün okulla konuşmaya karar verdim daha doğrusu servis şirketiyle. Oturdum ağladım ağladım ağladım.. İçimdeki suçluluk duygusu beni öldürecek dedim eşime. Eşim gece 1 de gitti bende kızımın yanına yattım. Gece 1 kez uyanıp "babam Ankara'da mı annee" dedi evet dedim " tamam" dedi ve uyudu..
Sabah saat 6 da alarm çaldı. Işıkları yaktım severekten öperekten uyandırdım kızımı. Hazırlandık daha yumurtası agzındaydı servis çaldırdı saat 6,20 ve "anne kakam geldi" dedi. Servisi aradım "bekleyin kaka yapıyoruz" dedim. Servis bizim kaka keyfimizi bekledi. :) eee o kadar erken alıyorlarsa daha çookk beklerler bizim kakamızı dedim kendikendime. Neyse aşağı indik kızım bindi ve gitti. Bir saat kadar oyalandıktan sonra  bir gün önceden telefonda konuştuğum sürücü kursuyla konuşmaya gittim. Özel direksiyon dersi alıcam, araba alıcaz ve kızımı ben götürücem okula. Ardından tüm Üsküdar'ı dolaşıp kızıma marsupilami oyuncağı bulup soluğu okulda aldım. Servis bürosuna gittim konuştum. Alttan alarak görevlinin suyuna giderekten derdimi anlattım. "Benim kızım serviste en küçük bari en son alınsın. Bakın bu sabah sabah erkenden kakası geldi ve servisi bu yüzden beklettik yani 8. sınıf öğrencisi benim kızımın kakasını bekledi. Sabah kaldıramıyorum, lütfen anlamaya çalışın küçücük çocuk daha hava karanlık anne diyerek mutsuz oluyor korkuyor bir çözüm bulun lütfen " dedim. Valla nezaketim karşısında ben bile şaşırdım. Napalım elimiz mahkum araba alana kadar servisle gitmeye mecbur kızım. Ilımlı yaklaştılar. Pazar günü bizi arayıp bilgi vereceklerini söylediler ki ben okuldan çıkarken servis şoförünü gördüm toplantıya gireceklerini söyledi. Akşam kızım gelince haftaya halolucagını söyledi servis soförümüz inşallah da öyle olur.
Kısacası bu hafta resmen ömrümden ömür gitti. Bittim tükendim mahvoldum. Ama çok güzel bir haber aldım.  Bir arkadaşımın 18 aylık oğlunun ciddi sekilde uyku ve uyum problemleri vardı ve bu konuda benim olduğum gibi eşini ve diğer yakınlarını doktor konusunda ikna edemiyordu. Bir şekilde başardı ve ikna etti ve bugün bizim doktorumuzla randevuları vardı. Teşhis DEHB elbette. :(  DEHB teşhisi konulduğuna sevinmedim elbette.. Sorunun ne olduğunu bildikleri ve işinin gerçekten ehli bir doktorla bu süreçte yol alacaklarına çok sevindim. Hem erken teşhis ile oğlumuzun daha çabuk rahatlayacağı için hem annenin artık ne ile savaştığını bildiği için çok mutluyum. Gönül isterdi ki sadece huysuz bir çocuk olsun. Ne bileyim 2 yaş sendromu olsun, diş dönemi, olsun gaz olsun geçsin bitsin. O kadar zor ki aslında. Allah yardımcısı olsun DEHB ile yaşayan herkesin..
Bizim doktor kontrolümüz de yarın öğlen. Dün kızımın öğretmeniyle konuşmak istedim genel durumunu sormak amaçlı ama toplantıda olduğu için ulaşamadım. Bu gün tekrar deniycem okulda da görüşemedim. Yarın doktorumuza bildirmem açısından önemli gerçekten. İçimde bir heyecan bir korku bir gerginlik var.. Saki kanım gereğinden hızlı akıyor midemde kelebekler uçuşuyor kalbim hızlı hızlı çarpıyor. Kontrolümüz zamanı hep aynı şeyi hissediyorum.. Umarım herşey çok güzel olur iyi olur.. Okula halen bilgi vermedik kızımın durumu hakkında. Yarın doktorumuzla tekrar konuşucam bu konuyu. Genelde okulda gayet uyumlu ve kurallara uyan bir çocuk. Hele hele 1 haftadır özel gereksinimli çocukların okullarda yaşadığı zorlukları duyup okudukça daha çok korku sarıyor içimi. Korkuyorum gerçekten ve aynı zamanda inanılmaz öfkeliyim bu duruma. Ve bu konuda en kısa zamanda bir yazı yazıcam çünkü içimde dönüp duran şeyleri açığa çıkartmam gerekli.. Öfkem içimde dönüp duruyor artık canımı yakıyor.. Allahım büyüksün yardım et..

12 Eylül 2013 Perşembe

BENİ TÜKETEN İLK 2 GÜN..

Yarın yazıcaktım bu yazıyı ben. En azından yarın yazarım birgün daha bekleyeyim de öyle yazayım dedim hele bir 3. günü göreyim de.. Yeni bir okula başladık biz yeni bir okulun 5 yaş sınıfında yani anasınıfına. Geçen seneki okulumuz el değiştirdiği için biz de okulumuzu değiştirdik. 3 günlük tanışma ve oryantasyon günümüz var. Çarşamba, perşembe ve cuma. Ama cumayı bekleyemedim ben.. Dayanamadım.. Ve işte yazıyorum.. Yazıyorum ki sesimi herkes duysun, sesimi herkes duysun ki rahatlayayım @ Aylin Anne nin de dediği gibi sesim yazılarım deryalara ulaşsın istiyorum..
Yazıyorum ben anlatıyorum bazen içim doluyor benim içimde hiç yer kalmıyor ve köşeye sıkışıp kalıyorum. 4,5 senelik annelik deneyimim okuduğum bir sürü kitaptaki bilgiler, yaptığım araştırmalar.. Uçuyor gidiyor, aklım duruyor ne tarafa dönsem çaresizim yorgunum.. Duruyorum sonra düşünüyorum evladının acısını yaşayan anneleri, evladı çaresiz hastalıklarla boğuşan ve eli kolu bağlı oturmak zorunda olan anneleri.. O kadar utanıyorum ki kendimden.. Ama diyorum "benim yaşadıklarım da bana zor".. Zor gerçekten hemde çok zor. Burnunun direğinin sızlaması nedir, içinin tükenmesi nedir gerçekten gerçek anlamda biliyorum ben. Bir anneyim ben de her anne gibi evladının iyiliğini isteyen , evladını koruyup kollayan, evladı söz konusu olduğunda panter olan.. Ama çoğu zaman fazla çaba istiyor benim anneliğim ve diyorum ki artık "zaman geliyor  evladımı sadece büyütmüyorum ben onun sağlıklı şekilde hayatta kalabilmesi için çalışıyorum".. Çok özel çabalar sarfetmek zorundayım. Devamlı dikkat halinde olmak, bir dakika bile dalgınlık yaşamamak benim asli görevim adeta. DEHB denilen durum sanki bizim ailemizin bir üyesi, sanki bizim yaşam biçimimiz..
Dün yani çarşamba yeni okulumuza başladık oryantasyon adı altında. Yeni okul yeni umutlar yeni arkadaşlıklar yeni deneyimler.. Sabah taksiye atladık hoopp doğru okulumuza. Taksiden daha inmaden kızım oyun parkını gördü tabiki dururmu benden önce kapıyı açmaya başladı hemen atlayıp oyuna başlıycak. Neyse zar zor ikna ettim birlikte indik. İlk izlenim olucak ya öğretmenler, müdür ve müdür yardımcısı kapıda yüzlerinde gülümsemeyle 4 metre ileride bekliyorlar biz tırmanma parkuruna saldırdık tırmanıp inip tekrar tırmanıyoruz.. 10 dakika tırmanıştan sonra nihayet içeri geçebildik ki o da ne kocaman rengarenkk cıvıl cıvıl bir oyun alanı ki bir o kadar da kalabalık öğrenciler çığlık çığlığa oyun halinde. İşte o an ipler koptu.. Olan oldu ve kızım karıştı kalabalığa.. Zar zor ikna edip sınıfına götürdüm öğretmeniyle tanışıcaz ama kadının yanından geçtii gitti başka köşeye. Dedim dışarıya çıkayım orda bekleyeyim, nasılsa hiç ayrılma problemimiz olmadı kızım beni aramaz.. Evet tanıyorum evladımı aramadı beni.. Hiç kimseyi görmedi gözü. Koridorda hep aynı isim söylendi "EYLÜL".. Her seferinde ayrı kişi tarafından söylendi kızımın ismi ayrı bir öğretmen tarafından.. Ne sınıfta durdu ne oyun alanında. Bir hareket bir aksiyon.. Öğretmenlerin çabası, "çok hareketli galiba" diyen veliler.. En çok 2 beden eğitimi öğretmeni mutluydu o ortamda, ve beden eğitimi öğretmeni " oo çok özgüven sahibi ne güzell" dedi bana, "evettt öyledir kendileri, süper koşar ekstra atlar inanılmaz kaçar" dedim içimden tabi ve kibarca evet öyle sağolsun diyebildim. Bir ara baktım pastel boyaları almış eline benmki sınıfta herkese 1 er tane dağıtıyor. Karalama şeklinde resimi baştan savma yaptıktan sonra hemen hoopp koşmaya.. Bir ara serbest oyun oynuyorlardı. Kızım bir kız arkadaşıyla evcilik oynuyor yanındaki iki erkek öğrenci ise puzzle yapmakla meşguldü. velilerden biri " kızlara bak erkeklere bak kızlar ne güzel evcilik oynuyor" dedi ve " bizimkine farketmez bizim evde tamir aletlerimiz ve arabalarımız var" deyip gülümsedim ki kızım elinde tamir aletleriyle geldi, eline oyuncak civi ve cekici alıp duvara taaaakk taaakk! çakmaya başladı :) herkeste sempatik gülüşler. Ardından sınıf öğretmeni ödev olarak her ögrenciye 1 puzzle parcası verdi ve yarın okula getirmelerini istedi. Bizimki bitane seçti hoopp sonra her ögrenci seçimini yaparken gidip değiştirdi ve sonunda da enn küçük parçayı bulup seçmeyi başararak bir rekora daha imza attı ve tabiki puzzle parçasını da yarım saat sonra agzına attı.. Ardından okul kıyafetlerini almak için yukarıya çıktık odaya girdik ama kıyafetleri alabilmek ne mümkün. Benimki çantasını tutmuş sürükleyerek koridorda ilerliyor ardına bile bakmadan. Kıyafetleri bıraktım peşinden koştum sesleniyorum duyuyo aldırmıyor. İlk günden çıglıklarla kendimizi belli etmeyelim dedim ama ne mümkün. Zar zor kıyafetleri seçtik her odaya her sınıfa teeekk teek girerek danışmaya vardık taksi çağırttık taksıyı beklerken sınıf öğretmenimiz beden eğitimi öğretmenimiz ve müdür yardımcısını görüp yanına gittik. Benimki aldı eline dönen koltuğu ama ne döndürmek bide dönmüş diyo ki " ben dagıtmaya döndürmeye bayılırım".. Allahım dedim tamam ilk günden tanıdılar bizi. Neyse ki taksimiz geldi bindik alışveriş merkezine gezmeye ve alışverişe gittik. kızıma okulun ilk günü hediyesi olarak yeni uçaklar filminin uçağını, ahsap kucuk tren ve peluş tavşan aldık kızım adını hanimiş koydu. Ardından eve geldik bikaç saat oynadı ve uyudu kızım. Bari yarın erken gideyim yarım saat kadar ders öncesi oynasın oyun alanında dedim. Okulun ilk günü çok uyarıldı normaldir yarın herşey daha güzel olacak umuduyla yattım..
Bu güne sabahın 6 sında uyandık. kahvaltı oyun hazırlanma falan derken durağı aradık taksi yok.. Giydik ayakkabıları vurduk kendimizi yollara ve yolda taksi bulup bindik ve okula vardık.. Aman allahım ne varış hem de. Önce bahçedeki oyun alanına en zor taraftan halata tutunup cıkılan rampadan tırmandık kaydık sonra 4515022 kez tekrarladık ve içeri tarafa geçtik. Attı kendini alana bir tırmanma bir atlama bir yuvarlanma.. sıranın önüne geçip çocukları itip en başa geçmeler, oyuncakları hızlı hızlı sallayıp diğer çocukları savurmalar.. Öğretmen yalvarıyor hadi sınıfa ders başlıyor yokk bizimki " hayır oynamam gerek" diyor. Elinde Hanimiş (peluş tavşanı) bir o yana bir bu yana. İşin vahim tarafı tek elinde hanimiş i tutuyor ve tek elle tırmanıyor! " kızım ver  bana tutayım sen rahat oyna"diyorum yokk vermiyor. Zor bela sınıfa gitti oyun hamuru oynuyorlar. Çay aldım şu ahşap köşeye bardağı koyup şeker atayım çayıma dedim. Bir yandan da aman bir çocuk gelip koşup çarpmasın yanar valla dıye düşünürken birde baktım oyuncagın içinde kızım yüzü bardağımın arkasında. Hemen tutup sınıfa götüreyim dedim ama yokk gitmiyor çok ısrarcı davranmak ta istemiyorum  millet bize bakıyor tüm velilerin gözü üzerimizde. Öğretmeni aldı götürdü. Bir ara baktım bazı çocuklar geziniyor hayrett bizimki çıkmamış diye düşünecektim ki vazgeçtim o mavi ayakkabıları sonra kızımı gördüm.. Tuvalete gidicem dedi gittik. Öğretmeni hikaye dinliycez diye aldı götürdü. Bazı veliler kapının camından çocuklarına bakıyolar tam kapıya yaklaşıyorum vazgecıyorum " yapma bakıp bosuna moralini bozma" desemde dayanamadım baktım tüm çocuklar halka olmuş benimki ayrı boyutunda hanimiş i havaya atıp yakalayıp koşuyor. Sonra ders bitti çocukları oyun alanına saldılar. Aman allahım orda işte tamamen sigorta attı. Onun yüz ifadesini gözlerinin fıldır fıldır hareket peşinde kosarkenki halini DEHB ile yaşamayan bilemez gercekten. Tırmanıyor geri iniyor atlıyor koşuyor, bir ara baktım yanındaki çocuklara bakıp garip garip kükreme sesleri çıkarıyor ki o kadar uyarılmış ki artık orda değil. Veliler teker teker yanıma gelip " çok hareketli galiba, ayy evde napıyosunuz, allaahh nasıl başa çıkıyosunuz, demek bu yüzden bu kadar zayıfsınız" şeklinde gerek iltifat gerekse acıma duygularını belli ettiler sağolsunlar. :(
 Elinden tuttum üst kata çıktık servis işini ayarlayıp hemen eve kaçıcaz. Ama çocugu tutamıyorum. Sürekli kaçıyor elini bırakmam için bir ara elimi ısırdı. Çaresizce ne yapacagımı şaşırdım. İşin ilginç yanı kızımın durumundan okula bahsetmedik hem doktorumuz hem önceki okuldaki öğretmenlerimiz ve okul müdürümüzle ortak karar alarak. Eğer aksi bir durum olursa size dönerler ve böylece ne kadar işlerinin ehli olduklarını görürüz dedi doktorumuz. Allahım çıldırıcam çocuğu tutamıyorum deli gibi kaçıyor koşuyor deliriyor kuduruyor. :( Elini tutuyorum ısırıyor bağırıyor yerlere yatıyor. Çocuga kızamıyorum kasıtlı yaptıgı bişey degil uyarmaya çalışıyorum duymuyor bile. O sırada eşim aradı kısaca elimi bıraktıgını beni ısırdığını zor durumda olduğumu söyledim ve kızınla konus dedim kulağına telefonu yapıştırdım. Neeerrdee hem kaçıyor hem yere yatıyor hem elimi ısırıyor. Eğer geçen seneki okuluzda olsaydık bizi tanıyorlar nasılsa die merdivene oturup böğüre böğüre aglardım. :( O an o kadar çaresizdim ki ne yapacağımı bilmeden bağıramadan, göze batmamaya çalışarak oracıkta tükendiğimi hissettim. :( Taksı çagırmalarını istedim durakta taksi yok :( yapay tırmanma duvarının olduğu bir bölüm var oraya gittik tırman buraya dedim. Tabi hemen sevinçten havalara uçtu çocuk.. Tırmandı tırmandıı... Böylece kendime sakinleşebilmek için zaman tanımış oldum. Biraz sakinleştikten sonra bahçede boş bir taksi gördüm içinden inen kişiye seslendim bekletmesini söyledim. Sagolsun yardımcı oldu beyfendi ve taksiye bindik. Ama hala çok gergindim. Aklıma arkadasım geldi aradım müsait olduğunu öğrenince onlara gittik.
Arkadaşımla çocuklarımızı yaşıt hatta gecen sene aynı sınıftalardı ki biz ailece de görüşüyoruz.. Onlar oynarkern bizde biraz lafladık. O kadar derine atıyorum ki artık anlatmak için yüzeye çıkarmakta zorlanıyorum kaygı ve üzüntülerimi. Yaklaşık 5 saat orda kaldık birlikte parka gitmek için evden çıktık. Apartmandan çıkmamızla beraber kızım elimden bir fırladı sokaktan caddeye doğru ilerledi ki koşuyorum yetişebilmek için peşinden ama nerdeyse caddeye vardı varacak. Allah tarafından bir arkadaşın sokagın başından geldiğini gördüm "durdurrr!" diye seslendim. Benimki arkadası görünce geri kactı elimi tuttu. Sonra eczaneye ugramam gerektiği için arkadaşım çocukları alıp parka geçti ben eczaneye uğradım, işimi halledip parka gittim ki ne göreyim benimki arkadaşın yanında bankta oturuyor.  Yanlarına gittim noldu neden oynamıyosun dedim  ve öğrendim ki arkadaşım kızıma ceza vermiş. Arkadaşımın kızı salıncağa binmiş bizimki kaydırağa. Arkadaşım arkasını bişr dönmüş ki bizimki kaçıyor gözden kaybolmak üzere. O sırada kendi kızı salıncaktan düşmüş yerde ağlıyormuş. Benimkine seslenmiş benimki arkasını dönmüş bakmış ama aldırmadan koşmya devam edince nasılsa benimki yerde aglıyo o kaçıyo deyip benimkinin peşine düşmüş kendi çocuguna bakmadan. :( Yanlarına gittiğimde birinin morararn ensesine bakarken birine nasihat veriyordu. Çantamda her zaman taşıdığım su kadar işime yarayan morluk ve ödem önleyici kremi çıkardım arkadasım kızının ensesine sürdü. Ama doğal olarak çok korkmuş arkadasım ki onun çocuğu tamamen benimkinin tersi çok dikkatli ve tedbirli. İşte orda bir kez daha içimin ennn derinlerine bıçak saplandığını hissedip biraz daha içimin tükendiği noktaya geldim. Sonra oynamaya başladılar bizimki dönen kaydıragın kayma kısmından tırmanıp en üstünden yana sarkıyor ki arkadaşımın gözlerindeki o korkuyu görünce hadi kalkalım dedim. Az ileriden ayrıldık..
Yolda giderken elimi bırakmak isteyen beni çekeleyen evladın yanında düşüncelere daldım. Tükenmiştim evet acaba Meryem Uzerlinin tükenmişlik sendromu da bunun gibi bişeymiydi gibisinden saçma salak düşüncelerle yolda yürümeye devam ettik. Sonra aklıma geçen haberlerde sanırım Rusya da idi, markette yere düşen çocugunu ayağıyla iten kadın geldi. Acaba dedim o kadın benim gibi zor şeyler yaşıyor da sinirinin kurbanı mı oldu ki anneyi herkes suçluyor acaba annenin büyük problemi mi vardı diye düşünürken buldum kendimi. Hadii manyamaaa iyice dedim kendi kendime. Evimizin dik yokuş aşagı sokağından kızım son gaz aşağıya koşarken ağlayarak böğüre böğüre taklalar atarak o yokuştan aşağı inmek istedim kızımın düşüp yüzünü gözünü yaralayacağı ihtimalini düşünürken.. :(
Merdivenleri cıkarken elimi tutmak istemedi " bari kıyıya tutunarak çık" dedim kollarını birbirine bağlayıp ablalar gibi çıkıcam deyip dengesizce sallana sallana yüreğim böbreğim ağzımda yukarıya çıktık. O ahlaksız ablaları bir bulsam kızıma örnek olan o hayali ablaları valla müebbet bile yesem ellerimle boğacam o ablaları.. Eve girdik sakinleşmem gerekiyor ama nasıl evlat paçamda. Ve istemeye istemeye televizyonu açtım karşısına çocuğu oturttum. Televizyon benim yüksek tepki verdiğimdeki gibi fazla zarar vermez herhalde 1 saatte diye düşündüm. Ve telefonu elime alıp facebook tan özelden @ Aylin Anne ye yazdım glayarak gözyaşları içinde ekranı görmeye çalışarak ve hıçkırmamak için dudaklarımı ısırararak.. Yazdım çünkü anlaşılmak istedim ve onun beni anlayabildiğini biliyorum.  Ve biz DEHB li çocuk ve tüm özel çocuk annelerinin "anlıyorum seni" lafını duymaya o kadar çok ihtiyacımız var ki.. Bizim gerçekten anlaşılmaya ihtiyacımız var. Aylin Anne" yazın ve ben yayınlayayım deryalara duyuralım sesinizi" deyince,işte yazdım..
Eve babamız gelince aldı kızımı karşısına konuştu anlattı anlattı.. Bense gözlerim dolu dolu ara sıra lafa karışaraktan anlataraktan dinledim eşimin kızımla konuşmasını. Uzunn uzun dinledi kızım hiçç sesini çıkartmadan ve ağladı. Geldi önce bana sarıldı sonra babasına.. İçim eridi.. Evladım bilerek isteyerek yapmıyor bunları biliyorum. Ama bazen ben de tükeniyorum. İnsanım yani nihayetinde. Rabbimden sabır diliyorum her gün artan bir sabır versin rabbim bana..
Canım kızım herşeyim herşeyimiz kıymetlimiz. Sana canım feda. Umarım senin için en doğrusunu en iyisini yapabilirim her zaman. Sen iyi ol saglıklı ol mutlu ol tüm çabam bunun için. Seni çok seviyoruz iyiki bizim kızımızsın iyiki olduğun gibisin..

7 Eylül 2013 Cumartesi

DEHB ile YAŞAMAK-4. Bölüm

Bazen nasıl da daralıyor yüreğim ve duruyor beynim. Evlat dünyanın en değerli hazinesi canımın da ötesi.  Ama o kadar zor bir meslek ki annelik.. Evlada duyulan o sevgi olmasa insan taş olsaydı catlardi eminim.  Allahım diyorum sen benim sabrımı arttir bana daha çok katlanabilme gücü ver. İçim tukeniyor bazen dayanacak gücüm yokmus gibi hissediyorum. Tepkilerimi kontrol altinda tutmak uğruna yutkunuyorum icimde çoook derinlere gonderiyorum aşırı tepkilerimi. Yutuyorum yutkunuyorum ama o yuttuklarim içimde taa en derinlerde birikiyor agirlasiyor. Bazen gercekten başa cikamayacakmis gibi hissediyor kendimi köşeye sıkışmış çaresiz hissediyorum :( Çok şükür rabbim gücünü veriyor ama nihayetinde insaniz bazen gercekten tüm yollar tikanmis gibi kalakaliyorum öylece. .
Surekli bir mücadele icinde olmak cok yoruyor beni hem de cok. Surekli dikkat halinde ve bir mücadele icinde olmak gercekten çok zor. Disariya gezmeye çıkacaksiniz once çocuğu yakalayip sabit bir yere oturtacaksiniz. Önce bacaklarini sabit yakalayip pantolunu giydireceksiniz, kazaga uzandiginizda cocuk coktan ayaga kalkmış yatakta zıplıyor yada baska odaya kaçmış koşarak. Tekrar yakalayip kazagi giydirip binbir mucadeleyle sac tarama operasyonuna basliycaksiniz. Muhtemelen sizin topladiginizin tam tersini istiycek saga topladiysaniz sola, topladiysaniz salınık sac, saldiysaniz toplu saç.  Saçı acımasın diye aldığınız kolay tarama spreyini dikkatsiz şekilde etrafa sıkmak istiycek ve siz deligi kendine dönük olupta gözüne sprey sıkarak 53748 saat gözünün yanmasinin yasını tutacak olmasını dusunerek gerildikce gerileceksiniz. Evet bırakmak lazım bi kez yansın gözü bak bidaha yapar mı dediginiz duyar gibiyim evet yapar tekrar da yapar defalarca kez de yapar. Evladin saçını başını toplayıp giydirip kendiniz hazirlanmaya gittiğinizde evladin saçı basi dagilmis soyunmus şekilde yanınıza gelis anında  paramparca oluyorsunuz işte.  Resmen başa dönüş yaşıyorsunuz.  Bulusacaginiz arkadaşınızın hazirlandinizmi diye sizi aramasi duvarlara tirmanip yerleri tirmalamaniz icin düğmeye basilis anı sanki..
Evi toparliyorsunuz mesela salondaki envaye cesit mutfak esyasini kiyafeti ve minder tepecigini toparlayip salondan cikip elinizdeki esyalari yerlerine dagitmak uzere evin diger odalarına geciyorsunuz. Salonun kapisindan gecerken bakiyorsunuzki evlat kendini halıya sarmış cigliklarla oynuyor.. Evin dağılmış olmasi inanın umrumda bile değil ama gelecek misafire bunu anlatmak imkansiz. Esim sabah evin en dağınık anında evden çıkıp işe gidiyor.  Ben evi toparliyorum temizliyorum evlat dağıtıyor ve esim daginikliga geliyir. Sorsaniz benim evi hic toplamadigimi söyler size ki hakli adam evi hic derli toplu görmüyor.  Bu halimle o kadar baristim ki bazen evin o halini fotograflayip facebookta paylasiyorum.  Arkadaslarimdan beni yakindan taniyanlar sabir dilerken bizim durumumuzu bilmeyenler amann ne kadar daginik evleri diye birbirlerine yorumlar yapiyorlar kulağıma geliyor ve sadece gülüyorum.  :)
Evimizde kendine zarar vermediği sürece bir kisitlama yok.  Hayal gücü epey genis kızımın. Mesela bugün öğlen mutfaktan plastik kase ve yumurta fircasini almis bilgisayar basinda calisan babasinin kollarindaki kılları hayali olarak boyayip kuaförcülük oynuyor. Nasıl kisitlayabilirsiniz bu çocuğu ki sonrasında bilgisayar odasindan kase firca ve bircok malzeme ve esyayi toplamak zorundasiniz.
Yemek yedireceksiniz ama önce çocuğun ağzını tutturup kasiktaki yemeği o hareket etmeden yada kelime arasını yakalayip ağzına sokmak zorundasınız.  Surekli kendi hayal aleminde bir oyunda yada sandalyede ayaga kalkmis ziplama pesinde. Yere sofra hazirliyosunuz yerde yuvarlaniyor, masaya hazirliyosunuz ayaga kalkiyor. Cocugun oturmaya sabri yok. Tam biseyleri rayina oturtuyosunuz ya bir yere bikac günlüğüne gidiyorsunuz yada birileri evinize misafir geliyor hersey bir anda tepetaklak oluyor. Cocuk sabırsız inanılmaz hareketli ve kazalara acik bir sekilde dikkatsiz hale geliyor.  Gittiginiz yer yada eve gelen misafir de burnunuzdan geliyor. Cocuk ne yemek yiyor ne dogru düzgün uyuyor.Gittiginiz yerdeki yada size gelen insanlardan durumunuzu bilenler ses cikartmiyir müdahale etmiyir saygi gosteriyor. Ama birde karşınıza dikilip nasihatlar veren önerilerde bulunam yada cocuga cok bilmiş edalariyla mudahale etmeye çalışanlar var. Zaten sizin canınız burnunuzda kafaniz bir dünya , üstüne birde bu insanlara katlaniyirsunuz ki hos agzinizi acip birkac laf ile susutirabilirsiniz ama anlatsanizda anlamayacak yada atsaniz atilmayacak kisiler olunca bazilari susuyorsunuz. Iste o zamanlarda saldiracak bir yer yadasaklanacak bir delik ariyor insan. :( çaresizlik tavan yapıyor aglamak istiyorsunuz ama aglamak bile gereksiz geliyor size hoopp yutup icinizde en derin yerlere gönderiveriyorsunuz hissettiklerinizi.
Bir arkadaşım var henüz 16 aylik oglu. Huzursuz uyumayan yemek yemeyen aşırı hateketli bir cocuk. Bakiyorum kendimi görüyorum sanki kadının yüzünde. Cok yakinimdaki herkese bahsetmedigim halde kizimin durumundan ama ona bahsettim hemde en küçük ayrintisina kadar. Kendi doktorumuzdan bahsettim dehb ile ilgili videolar izlettim. Bir ihtimal b8r problem olabilecegini bir doktorla gorusmesini tembihledim sıkı siki. Cok canım yandi baskalari benim kadar yanmasın kolay yoladan biran önce care bulsun istiyorum ki bu blogu yazmamin nedeni de bu aslinda. Neyse 1 hafta önce yazistik oglumu dr a götürmek istiyorum esimi ikna edemiyorum dedi bana. Yasadiklari benim yasadiklarim zorluklarla aynı.  Hareketli bir cocuk tehlike ve hareket. Onun telefonun diger ucunda agladigini biliyorum benim gozlerim doluyor taa en derinlerden aciyor icim. Ve 2 gun once aradi beni bizim dr dan randevu aldi eşini ikna etmis. Yasadigim mutluluğu anlatmam imkansiz. Umarim hicbir sorun cikmaz ama en azindan niye gitmedim diye bir dusunce olmaz kafasinda yada bir problem varsa hemen erken mudaleyle çözümlenir kisa sürede. Doktorumuzu arastirmis ve birkac hastasi ile konuşma fırsatı bulmus. 14 yasinda dehbli birooğlu olan bayanla konuştuğunu ve bayanin telefonda aglamaktan konusamadigini soyledi. Evet benimde aglayasim geliyor bağıra bağıra böğüre böğüre. . O kadar zorki allahim öyle yipratici ki. Korkuyorum diyor arkadaşım hem de çok korkuyorum. Ya inemli bisey çıkarsa nolucak cok korkuyorum. "Bişey cikmiycak oglun sapasağlam" sözünü duymak istiyor, duyup rahatlatmak istiyor içini.  Söylemedim korkma bisey cikmaz inşallah ve cikarsa bile en basindasin yolun ve cabucak koyulursunuz yola dedim. Konduramadiginibiliyorum gercekten konduramiyor insan. 1, 5 sene oluyor kizima teşhis koyulali ve esimi ikna edip kizimizi alip ben dikildim dr un karşısına ve biliyorum dr a guveniyorum ki bu cok onemli. Ama hala zihnim bilincaltim beni yokluyor her hareketli cocuga bakip acaba dogru yoladamiyiz demekten alamıyorum kendimi.  Zor gercekten kabullenmesi zor evladina kondurmasi daha da zor..
Diliyorum ki birileri benim yazdıklarımı okusun kendinde kabullenemedigi yavrusuna konduramadigi durumu aşsin ve bir uzmana gitsin. Care bulsun biryerlerden başlasın ve hayati bir nebze kolaylassin. Umarim dileğim kabul olur ve birseylere vesile olurum. Bunu tum kalbimle diliyorum..

6 Eylül 2013 Cuma

DİKKAT GELİŞTİRMEYE YÖNELİK ÇALIŞMALARIMIZ

Kızımın dikkat süresi olması gerektiğinden biraz daha kısa.  Uzmanların açıklamalarına göre çocuğun dikkat süresinin her yaş için 1 dakika olması gerekiyor. Yani 2 yaşında bir çocuğun bir aktiviteyle 2 dakika ilgilenebiliyor olmasi, en azından bir oyuncakla 2 dakika oynayabiliyor olması gerekir tabi ortalama olarak. Ama bizde durum farklı tabiki. En fazla 1 dakika dikkat süresi ki bazen o kadar bile degildi. Boyamalar birer çizik seklindeydi.  masadan kalkıp dolaşıyor yada kalem ile birlikte masada ayri oyunlar kurup kendi aleminde eğleniyor.  Zaten daha önce de bahsettigim gibi sadece tek bir sey iceren faaliyetleri yapmiyoruz, mesela icinde hem kesme hem boyama hem yapıştırma olan faaliyetler yapıyoruz.  Böylece dikkati tam dagılacağı noktada tekrar odaklanabiliyor yaptığı işe.
Gecen yıl bir hafta sonu yüzme kursu sonrasında bir kitapçıya girdik. Her zamanki gibi ben yine egitim ve cocuk gelisimi kısmına yöneldim. Orada Yrd.Doc. Dr Osman ABALI'nin Dikkat gelistirme seti ilgimi cekti. Inceledim aklıma yattı ve almaya karar verdim. Ve cok dogru birsey yapmışım gercekten. Yukarıda paylaştım kitapların resmini. Ayrica 2 sayfanın resmini paylasmak istedim ki az cok icerigi hakkinda fikir sahibi olunabilir diye düşündüm. Genelde eslestirme yada benzerini bulmaya yonelik faaliyetler.
Epeyce faydasını gördük gerçekten. Önceleri 1 sayfa boyamayı yapmayan kızımla şimdi zaman geliyor 10-15 sayfa yaptığımız oluyor bu set ile. Yaz boyu aksatmadan fazla yüklenmeden sürekli yaptık bu setin alıştırmalarını. Kızım istediği kadar devam ettik sıkıldığını anladığım anda hemen bıraktık.Ve 2 gün önce 4 yaş için olan seti bitirdik 5 yaş için olanı aldık. Bu aralar biraz dikkati dağınık fazla odaklanmıyor genelde aklı başka yerlerde gibi. 2 sayfadan fazla yapamıyoruz ben de zorlamıyorum. Jelibon ki biz haribo diyoruz adına kızımın en büyük zaafı. Ama her zman yenmiyor haribo, ödül niyetine kullanıyoruz. Öyle paketle falan değil tane hesabı. Ders çalışıyoruz sonra haribo kazanıyoruz. İşin sonunda haribo olunca işler hızlanıyor elbette ama bu set gercekten ilgisini çektiği için kendisi yapmayı teklif ediyor. Yani kendisi de çok istekli bu konuda.
5 yaş setine dün başladık ama biraz daha ayrıntılı olduğu için zorlanıyor ve çabuk sıkılıyor. "annee yapalım daha" dese bile aklı hep başka yerlerde.Kalemlerle konuşuyor hayallere dalıyor yada çok düzgün çizdiği çizgileri yamuk şekilsiz çizip uyduruyor. 5 yaş biraz zorlasa da yinede yapabiliyor. Tabiki o masanın başında sen anlatıyorsun çocuk duyuyor ama anlamazlığa vuruyor işi. Çileden çıkmamak için epey sabır gerekli. Şu an için çok küçük ama ilkokula başladığımızda sıkıntı çekmemek için tüm çabam. Umarım boşa çıkmaz hiçbirisi.
Emek gerek gerçekten hem de fazlasıyla. Örgü misali ne kadar güzel sağlam işlersen temeli o kadar sağlam oluyor çocuğun geleceği. Daha bebeklikte atılıyor çocugun insanlığın kişiliğin temeli. Dikkat etmeli özenli davranmalı, iyi araştırılarak doğru biçimde öğretilmeli çocuğa herşey. Sadece karnının doyurulması, uyutulması, eğlenmesinin sağlanması değil çocuk büyütmek. Her zaman çocuğuma birşeyler katacak oyunlar oynamaya yada oyunlara eğitici bişeyler katmaya çalışıyorum. Mutlaka eğitici materyallerin oyuncakların kullanılmasına gerek yok. Pekala normal bir evcilik oyununa bile eğitici bişeyler katılabilir. Marketçilik oynarken marketçi olan kızımdan yeşil renkli çikolata yada en uzun kitabı istiyorum bana getirmesi için. İşte size küçük bir eğitici oyun. Herşey hayal gücünüze emeğinize ve sabrınıza bağlı. Arabada giderken bana 3 tane cami bul, mavi araba geçince haber ver, buralarda balkonunda çamaşır asılı bir ev varmı acaba şeklinde oyunlar da hem basit hem dikkat geliştirmeye yönelik oyunlar..
Dediğim gibi herşey size bağlı biraz hayal gücü, biraz emek ve azcık daha fazla sabır ile herşey inanın daha güzel daha kolay olabilir. Buna inanıyorum.

4 Eylül 2013 Çarşamba

DOĞUM HİKAYEMİZ..

Dışarıda yağmur yağıyor. Annem odada bir o yana bir bu yana geziniyor herkesten daha çok endişeli hepimizden daha telaşlı. Eşimin kuzeni Gülşah fotoğrafımı çekmekle meşgul. Eşim ise can dostumuz yasin ile sohbet ediyor. Üzerimde hastane önlüğü kolumda serum kafam ise bomboş.. Başımı çevirip bakıyorum yanda ki boş camdan kutucuğa, içinde birkaç saat sonra bebek olucak benim bebeğim. YOk ya heyecanlandırmıyor ürkütmüyor hiç birşey hissettirmiyor bana bu oda durumum yada biraz sonra gideceğim ameliyathane.. Bomboş aklım ve yüreğim ne düşünmeliyim onu da bilmiyorum..
"Haydi bakalım" diyor hasta bakıcı gidiyoruz. İsterse eşimin asansörde ameliyathane kapısına kadar gelebileceği söyleniyor ve benimle birlikte asansöre biniyor eşimde. Kafamda yeşil kağıt bone ile son pozumu veriyorum doğum öncesi ve başımı kaldırıp sesleniyorum serçe parmaklarımı göstererek" hemen bakınn parmakları benim gibi yamuk muu?".. Ve asansöre binip ameliyathane kapısında ayrılıyoruz eşimle..
Sıcacık ameliyathane küçük ve aydınlık. "Nasıl ameliyathane burası sıcacık, soguk olmazmı normalde ve neden kocaman kocaman ışıklar yok filmlerdeki gibi" diyorum. Anestezi uzmanı bebek çıkacağı için ısıttık biz burayı diyor. Sedyeden ameliyat masasına geçiyorum sanki sedyenin biraz büyüğü gibi. "SEn epidural istemişsin dr spinale karar verdi farkı spinalde daha çabuk uyuşursun" diyor anestezi uzmanı. Başımda hemşire var bitane 3 aylık hamileymiş. " ohh ben kurtuluyorum darısı başına inşallah bu arada sen başımda dur benimle sohbet et sakın burdan ayrılma" diyorum. " Tamam tamam burdayım ben" diyor ama haberim yok sonraları kimseleri görmüycek gözüm :) Belden iğnem yapılıyor bacaklarımda bir sıcaklık hissediyorum doktorum geliyor ben geldimm diyor ve başlıyor macera.. Hissediyorum dokunuşları karnımda gezinen elleri baskıyı herşeyi. Acı yok ama his var. İçimden dualar ediyorum Gözüm hep tansiyonumu ölçen aletin göstergesinde. Tansiyonum oynamamalı genel anestezi olmasınn hayırr uyumamam lazım diye kendimi yatıştırmaya çalışıyorum ama bir ara farkına varıyorum ki bağırıyorum karnımda birileri tepiniyor sanki. Çıktı durr demelerine kalmıyor " aaa gülüyorr" diyor birisi. "hanii bakayım bakayımm" diyorum hoopp yeşil örtünün üzerinden küçücük kızımı gösteriyorlar bana " aaaa saçları varrr" ilk kelimem oluyor kızıma. 6 MART 2009 saat 15,45..
Bir ara serumun içine iğne yaptıklarını görüyorum birisi gelip kızımı yanağıma sürtüyor. Tarifi yokki nasıl anlatayım. Sıcacıkk pamuk desem değil kadife desem sönük kalır. Hayatım boyunca o kadar yumuşak bir şeye temas etmemişimdir sanırım. Kızım yanagımdaydı son hatırladığım.
Gözümü aralıyorum annemin oda da gezindiğini görüyorum Hoopp diye yataga koyuyorlar beni ve karnım agrıyor.. Üzerime geceliğimi giydiriyorlar ve ben ağlıyorum. Ama neden ağladığımı bilmiyorum. Annem aglıyor ve bakıyorum Gülşah'ın gözlerinden yaşlar akıyor. Eşim yanağımı okşuyor ben ağlıyorum...
Kızımı getiriyorlar emzirme zamanı diyor hemşire ama gözümün bişey göresi yok kafam bir dünya karnım ağrıyor ve çok yorgunum. " istemiyorum" diyorum..(  Akıllı annem çocugu kabullenmiycem sanmış :)  ) " ama emmesi gerek" diyor hemşire. Kızım memeye yanaşıp cukk diye yakalayıp emmeye başlıyor. Ne garip bir his diyorum kendi kendime. Herkes tepemde "emzirmelisin,yürümelisin,yemelisin"... Annem sürekli bebekten bahsediyor " ayy battaniyeyi tekmeleyip üstünü açtı, ayy üşüycekti, ay çok agladı..) .. Karnım agrıyor nefes alacak gücüm yok yorgunum canım sıkılıyor.. Babam aramış annemi. " bebek çıktı" demiş annem. "bebeği boşver Kızım nasıl " demiş babam.. Sadece babam merak etti beni diye düşündüm o an ve sesimi duymadan iyi olduğuma inanmamıştı babam..
İlk gece ilk yürüyüş için hemşire geldiğinde odaya sanki kalbim yerinden çıkacak gibi hissettim. Yavaşça ayaga kalktım ve gözlerim karardı tansiyonum düştü. Yatak ve sandalye arasında öylece kalakaldım ne ileriye ne geriye gidebiliyordum. O an allaha dua ettim kimseyi kimseye muhtaç etmesin diye. Yavaşça yatağıma döndüm ve bikaç saat sonra tuvalete kendim gitmeye başladım.
Annem uyurken kalkıp kızıma bakıyordum mışıl mışıl uyuyordu minicik çizgi gözleriyle. Ertesi sabah artık yatakta oturarak emzirmeye başladım kızımı ve zaten sonra taburcu olduk. Hastaneden ayrılırken en çok kumandalı yataktan ayrılıyorum diye üzülüyordum pek rahattı doğrusu. İndir kaldır yatır kaldır aşagı ve yukarı :)
Kimse dokunmasın kimse müdahale etmesin istiyordum. Eve gelince emzirmeyi altını temizlemeyi hepsini kendim yaptım ve 15 gunlukken kızım artık yanlız kalmıştık. Eşim sabah 6 da evden çıkıp akşam 11 de ancak geliyordu eve. Rutin 2 saatte 1 kurulmuş saat gibi uyanıyordu kızım. 2 saat içinde uyku yemek duş yada aylak aylak takılmak.. Ben uyumayı seçtim emzirip altını temizleyip uyudum kızımla.
Elimde küçücük bir bebek.. Ağlıyor kusuyor kusarken morarıyor.. panıklemeye vakit yok kendimden başka yol gösterecek kimse yok yanımda. Panik korku cahillik bir yana bırakıp kolları sıvadım. Mesai yogundu ve tek çalışan bendim.. Zaman geldi aç kaldım zaman geldi 1 hafta banyo yapmadım. Rabbim gücünü veriyor bir şekilde. Ne kadar cahil olursanız ne kadar deneyiminiz olmasada bebeğinizin ne istediğini anlıyor çok ta güzel bakıyorsunuz. Annelik öğrenilecek bişey değil tamamen içgüdüsel bence.
daha önce dediğim gibi kızımı görünce şimşekler falan çakmadı ilk görüşte aşk ta yaşamadım. Birlikte yaşayarak öğrenerek aşık olduk sevdik birbirimizi kızımla. Ben de kızımla birlikte büyüdüm olgunlaştım. Tek başıma da efeler gibi baktım kızıma büyüttüm ve büyüyoruz hala ikimiz birlikte. İyiki de var kızım ki iyiki de doğurmuşum. Annelik dünyanın en güzel ama en zor mesleği ve emeklilik yok bu meslekte. Evlatlarımızsa bizim en büyük servetimiz..

KIZIMLA TEMİZLİK ÇABALARI

Temizlik yaptık kızçemle bugün daha doğrusu az önce. Ben silip süpürürken o da elinde ıslattığı tuvalet kağıtlarıyla heryerleri bir güzel sildi parlattı misler gibi oldu evimiz. :) "ayy annee ben iyiki varmışım valla bensiz nasıl yapardın yoksa senn" diyerekten hem teşekkürü kaptı hemde şükrettirdi bu günüme. Evet şükretmek lazım gerçekten diyerek sonsuz kez şükrettim Rabbime. Kolay gelmedik sonuçta bugünlere. Geçen yıllarda yaptıgım temizlikleri daha doğrusu temizlik çabalarımı düşündükçe " vayy bee" demekten alıkoyamadım kendimi. Şimdi geçmişe şöyylee bir dönüp bakalım neler yaşamışız biz neler bu temizlik mevzusunda..
Evlat doğdu daha minicik el kadarcık bebek. Elektrikli süpürge sesi pek etkilemiyordu o zamanlar kızımı ki bekide hoşuna bile gidiyordu. Birkaç aylık olunca sesten korkmalar başladı. Peki nasıl yapılır temizlik bu evlatla? Efendim önce 1 adet anakucağı alınır evlat içine yatırılır, süpürge fişe takılır acma düğmesıne basılır 3 saniye sonra kapatılır evladın yüzüne bakılıp gülümseme ve şaşkınlık karışımı "aaa aaa neymiş buuu!" denilip dans edilir cilveli hareketler yapılır bu hareketler 25453 kez tekrarlanır. Süpürme sırasında her yön değiştirildiğinde evlat da anakucagı ile birlikte o yöne geçirilir. Yerleri silme işlemi  puset tekerlekleri camasır suyuyla  silinerekten daha önceden hazır kıvama getirilmiş puset içine bebe yerleştirilerek yapılır. Neden çünkü evlat uyumuyor. Puset ve ana kucağı o dönemlerde hayat kurtarıcı niteliktedir. Anne tuvaletteyken klozet karşısına, anne duş alırken küvet yanına konulabilir. Tuvalet ihtiyacı sırasında annenin sürekli evlatla konuşması, duş sırasında ise 10 saniyede 1 kez dus perdesi acılmak suretiyle annenin evlada " anam da anammm hanimişş" diye cilvelenmesi önerilir. :)
Evlat büyümüş ve 4,5 aylık olmuş üstelik emekleme, sürünme ve dönme gibi birçok hareketle evde dolaşmaktadır ki puset ve ana kucağı artık işe yaramamaktadır. Evlat süpürülen odada serbest bırakılır ama her daim göz hizasında olmasına özen gösterilir çünkü bu dönemde süper sekilde süpürgenin kablosunu boynuna dolayabilme yetenegine ve ısırıp yalama yeteneğine sahiptir. Yerleri silme islemi ise vileda kovasına su hazır edilerekten banyoya konup kapının kapanması şeklinde yapılabilmektedir. Evlat kovayı devirebilme yeteneginin yanısıra ıslak yerleri yalama konusunda büyük bir yetenege sahiptir. Bu yüzden paspas ıslatılıp kova banyoya kapalı kapı ardına bırakılır ve paspasın tekrar temiz suya batırılması için banyoya gidilmesi gerekmektedir. Her silinen odanın silme sonrası kapısının kapatılması unutulmamalıdır.
Evlat yaklaşık 1 yaşına yaklaştığında pencerelere desteksiz yani ayagının altına bişey koymadan tırmanıp pencereyi acabilme yeteneginin yanı sıra kapıları da çok rahat açabilme yetenegine de erişmiştir.  Süpürme işlemi artık evladı göz önünde tutmaya çalışmanın yanısıra süpürgeyi evlattan kurtarıp süpürmeye calışma şeklinde bir yetenek gerektirmektedir. Evlat hala gündüz uyumamaktadır. Silme işlemi yine kovanın banyoya kapatılması şeklinde yapılmasının yanısıra kapınında kilitlenmesi gerekmektedir. Silinen her odanın kapısının kilitlenmesi lazımdır zira evlat ıslak yerleri yalamaya bayılmaktadır. Kilitli kapılar 3,5 yaşına kadar devam edecektir ve pencerelerin hepsine üstten emniyet kilidi takılarak evde sera bitkisi yetiştirmek için sıcacıkk bir saunamsı ortam yaratılmıştır ki bu ortam yaz aylarında da kati suretle bozulmamaktadır. Evlat acık pencere görür görmez büyük bir heyecan ve coşkuyla pencereye koşmaktadır..
Evlat 2 gün sonra tam 4,5 yasında olucak. 3,5 yaş itibari ile temizlik normalleşti biraz evimizde. Elektirkli süpürge çalışırken genelde kızımı aynı oda da tutmaya çalışıyor gözümün önünden ayırmamaya çalışıyorum. Vileda ayağımın tam dibinde oluyor ve asla 1 adımdan fazla uzaklaşmıyorum. Kimyasal temizleyiciler yerine arap sabunu kullanıyorum ki her ihtimale karşı elini kolunu sokar yalarsa falan en az zararlısı olsun ve sürekli oyuncakları agzına götürdüğü için zeminde kimyasallar mümkün olduğunca bulunmasın. Eline nemli bir bez veriyorum istediği heryeri siliyor kafasına  göre. Viledadaki suyun ilaçlı olduğunu elini yara yapabileceğini söyledim ki sanki artık sözlerim yer ediyor kafasında ve yaşının büyümesiyle biraz daha bilinçlendi gibi.
Zor gerçekten herşey olduğu gibi temizlik de kudurukumla normalden birazcık daha zahmetli. Ama yuvarlanıp gidiyoruz bir şekilde sabır anlayış ve dikkat çerçevesinde. Başardığımızı herşeyin daha iyi olacağına inanıyorum ki şimdiden epeyce yol katettik. Herşeyin daha güzel daha iyi daha az kaygı gerektirmesi ümidiyle. Hayat kudurukumla kudurarak çok güzel. :)

31 Ağustos 2013 Cumartesi

SABIR GEREK HEM DE FAZLASIYLA...

Elimde değil. . Çok fazla çocuğun olduğu bir ortamda bir garip oluyorum ben.. Daraliyorum yoruluyorum sinirlerim harap oluyor.. Cocuklar dunyada en cok sevdiğim varliklar.. Masum cikarsiz ve tertemiz.. Öpmeye sevmeye doyamadigim mutlu hallerine bakınca gözlerimin dolduğu içimin eridigi rabbimin yarattigi en temiz en muhteşem varliklar.. Öpmek sevmek sıkmak kesmiyor beni bazen ısırıp bir lokmada yutasim geliyor çocukları. . Ağzı burnu pislik icinde, üstü başı kir pas icinde olmasi bir çocuğu öpüp koklamama engel değil benim için. .
Antalya merkeze gectik dün itibari ile. Eşimin kuzeninde kalip 3 gece pazartesi sabah Istanbul'a evimize dönüş yapacagiz inşallah.  2 ogullari var 22 ay arasi ikisinin. Kucuk 1.5 büyük 3.5 yok henüz.  Küçük tam bir afet çığlık atıp sürekli evde dolasiyor kizima musallat oluyor masalara camlara tırmanıp eline ne gecirirse hemen başlıyor kurcalamaya. Özet ile kızımın erkek ve küçük versiyonu. :) Büyük biraz daha uslu tamam tamam benimkinin yanında melek gibi temkinli ve söz dinliyor. 2 gündür büyük olan erkeki ve bizim kudiruk kizceyi alip dışarı cikartiyoruz esimle. Puset icin kavga, el tutma icin kavga, oyuncak araba icin kavga... Hersey icin bir kavga rekabet gürültü.  Ikisine de ayni oyuncagi alıyorum amann once benimkini aç kavgasında. Ikisini de ayni anda tuvalete goturuyorum amann once beni işet kavgası. . İkisi de cok tatli süper çocuklar ama yanlız daha dogrusu  ayriyken daha bir tatlılar sanki. Oglanlar kizima deli oldu oynamak için can atiyolar bizimki ota çöpe agliyor.. Anneeaaaa al başımdan şunu diyor ufaklik icin :) Esim bitkin bezgin ben bitkin bezgin.. Aslında cocuklar kaynaklı değil bu durum. Artik tahammulum kalmadigini hissediyorum. O kadar zorlanmisim yipranmisim ki gozlerim doluyor adeta kargasa olunca.
Dun oyun alanina getirdik kizimi ve büyük erkeki. Onlar oynuyir biz eşimle oturuyoruz.  Dogum günü kutlamaları falan da vardı. Aman bir kargasa bir ses bir kalabalik. Millet oturmus sohbet muhabbet çocuklar kendi halinde. Bende de artik paranoya olmus cocugun tehlike iceren hareketler yapmasindan dolayi bir ara baktim milletin çocuğunu düşmeden havada falan yakaliyorum. :) valla  cok bana ya gerçekten bunyeme zarar ruhuma hasar.. Geriliyorum nefesimin daraldigini hissediyorum.. Cevreme bakiyorum insanlar gayet rahat relax. Az yas arasiyla 2-3 çocuk getirmisler dünyaya.  Cocuklar anasinin dibinden ayrilmiyor hepsi boyyy boyy sıralanmış bendeyse ne sabır kalmis ne tahammül.  :(
Ya evet her çocuğun zorluğu var her annenin işi kendine Zor ama dehbli b8r çocuğun annesi ilmak ne demek bilemezsiniz gerçekten.  Bazen gercekten nefes alamadigimi hissediyorum. Oo an kendimi herseyden soyutlayip kabuguma cekilesim geliyor. Anneyum kadınım ama herseyin başında insanım ben. Daraliyorum sıkılıyorum bunaliyorum boguluyorum.  :( Evet bazen babanin ananenin teyzenin uzeeine yıkmak istiyorum sorumlulugu ama "hep ben ilgilendim annesi ilgilenmedi bikaç gundur" lafını duyunca cileden çıkıyorum.  Ya bazen ben de kacmak saklanmak kabuguma cekilmek istiyorum. Bende herkes gibi umursamaz olmak anın tadini çıkarmak endiselerden siyrilmak istiyorum. Endisesiz olayım relax gamsiz kedersiz ve rahat...
O kadar sismis ki basim sessizlik istiyorum, o kadar cok tetikte olmak zorunda kalmisimki relax olmak istiyorum..  Hem kızımın her anını doyasıya yaşamak hem de bu dönemler geçsin istiyorum. Dehb geçici bir dönem değil bunu da biliyorum ve rabbimden sabır diliyorum. Fazlasıyla çok çok fazla sabra ihtiyacim var biliyorum..

27 Ağustos 2013 Salı

BÖCEK MERAKIMIZ..

"Anneeeaa koş koş çok iyi bir arkadaş var burdaa! , çok iyi biri buu" dedi. Henüz 2.5 yasindaydı. Kostum salona doğru bir yandan kafam karışık. . Allah allah salonun ortasında iyi bir arkadaş ne ki kim ki nerden buldu bee diyerekten yollandim salona. Baktım benimki bitane böcek yakalamış parmağında gezdiriyor böceği.  :) "Aa evet cok iyimiş ama her böceği ellememelisin bazi bocekler ısırabilir elini dedim. Ama evde sinek böcek ne varsa arkadaş olmaya devam etti bizimki. Karıncalar ozellikle uzmanlik alaniydi ve ezme öldürme çalışmaları fazlalasinca "kızım bak karincalari ezme belki annedir yada baba. Yavruları evde bekler annelerini babalarini sen ezersen yavrular üzülür.  Yada belki yavrudur biri seni ezse ben cok üzülürüm" dedim ve bir daha ezmedi. Hicbir hayvan hakkinda pis kötü çirkin diye bajsetmedim kızıma.  Tum hayvanlarin guzel oldugunu hepsinin kendine göre bir guzelligi oldugunu anlatiyorum.
Gectigimiz haziran ayında bir gün servisle eve geldi okuldan.  Daha merdivenleri cikarken "anneee 5k dan Ali bok böceği dediii çok ayıp demiii " diye sorarak merakını saklayip benim tepkimi ölçmek istedi. Bok kotu bir kelime ya hani benim aa ayip falan dememi bekledi herhalde. Evet ama gercekten oyle bir böcek var biliyormusun dedim. Gayet şaşkın bir şekilde yüzüme baktı.  " nasıl bagirsaklarimizda mi yasiyo onlar bizim karnimizda mi" dedi  Hayir onlar dışarıda acik arazilerde yasiyor ve hayvan kakalariyla besleniyor dedim. Gel gostereyim dedim ve açtık youtube dan izledik bok böceklerinin hayatini tipini şeklini.  Aksam babamiz isten eve gelince hemen heyecanla anlattik malum bocekleri. :) o da mecbur sasirip ilgili davrandi malum böcekler konusunda. :)
Bu yaz ananemizin köyünde gece çöp atmaya ciktim ki baktim merdivende top böceği.  Hemen seslendim kızçeme. " Ecrin Eylül koş koş bak ne kesfedicez" dedim hemen geldi. Bak top böceği dedim. Dokunmasini istedim kızım dokunca böcek top şeklini aldi. Korktu tabi hayvan.  Elimle gölge yaptim açıldı bidaha dokunduk top oldu. Sonra hadi yavrularina git dedik yolladik böceği.  :)
Gecen yıl trt çocuk kanalında aksam 9.30 da ninniler basliyordu. Ninnilerin birinde bir peygamber böceği cekirge karisimi bir bocek vardı tabi ekranda kocaman görünüyor.  Bizimki cekirge deyip deyip agliyordu. Anlatamiyorum çocuğa cekirgelerin küçük oldugunu.Actik internetten fotoğraflar buldum ama sadece cekirge degil insan elinde cekirge fotoğrafı buldumki hayvanın cussesini anlasin benimki. Neyse dedik kırlarda arazide falan yaşıyor eve gelmez diye ve ikna oldu uzun uğraşlar sonunda. Iste bu sebeple dedesi kizima cekirge yakalamis bu yaz getirdi verdi bize. Inceledik dokununca zipladigini falan gördük.  Yemek yiycez diye ananesi alip kutuya koydu yemekten sonra bakarsınız dedi. Yemek sonrasi baktik cekirge atlayip zıplayıp bacagini koparmis kendikendine. Amann aciverdi ananesine " ananeeee kotu bir sey yaptin ben gördüm o cekirgenin yavrulari cok agladi annemizin bacağı koptu diye" diyerekten kadını gaddar ilan etti. :) Allahtan ananesi masumiyetine ikna etti bizimkini. :)
Yani tam bir hayvan ve böcek sever bizimki. Sevsin istiyorum hayvanlari, bitkileri ve insanlari. Hayvan bitki seven kisi insanlari elbette sever. İnşallah masumiuetini sevgisini ve merhametini hiç yitirmez canım kızım.  Bunun icin elimden geleni yapıyorum umarım emeklerim boşa çıkmaz. .

26 Ağustos 2013 Pazartesi

EYLÜL İLE TATİL NOTLARI-1

Geçen yıl geldigimiz otele geldik yine. Kızımın deyimiyle otelimize geldik. Gecen yıl ilk geldigimizde uyum problemi yaşamıştık. Ne yaptiysak sokamadik havuza sürekli bir uyumsuz herseye itiraz eden bir çocuk vardi karşımızda. Can yeleği , simit hersey denedik ama sürekli itiraz ve mızmız söz konusuydu. 4 gün kaldik otelde ve sadece son gün öğleden sonra aldığımız barbieli kolluklarla havuza girmeye başlamıştı ki tatil bitti. Geçen yıl gerek ailece gerekse eşimle birlikte ilk tatilimizdi. Hem endiselerim hem acemiligim cok fazlaydı. Gündüz bir sekilde kavga gürültü şenlik geciyordu zaman ki zaten hep gozumuzun önündeydi. Akşam ise animasyon ve sahne showlarıyla egleniyordu herkes. Herkes egleniyordu evet ki bizim de eglenmemiz gerek ama bize bu showlar daha çok endise veriyordu. Resmen uyuyunca dua ediyordum çünkü ates yutan, tepetaklak atlayan, bıçaklarla danseden gostericileri gördükçe sırtımdan ter akıyor ayyy napsak odaya mı cıksak diyordum eşime.  Hele hele agzinda pinpon topuyla gösteri yapan birisi vardı kanim donmustu ahh dedim kendi kendime ya evde denerse, zaten çocuk tehlike tutkunu bide bunu gördü napicam simdi diye endiselenmistim. Neyseki hicbirseyi denemedi sonradan. Tum sene "babaaa otelimize gidelimmm" diye söylendiği icin yine burayi sectik. Zaten çoğunluk hatta % 70 çocuklu ailelerden oluşuyor.  Birde kızımın değişikliklere fazla tahammülü yok. Koskoca yaz tatilinde sadece tek bir plaja gidiyoruz Çanakkale'de. Eger baska plaja gidersek tüm gün asla denize sokamıyoruz, eger aynı bilindik yere gidersek hersey süper tozpembe.
Bu sene yine aynı otele yani bizim otelimize geldigimiz için daha kolay daha rutin hersey daha eglenceli ve tanıdık.  Kişiler, düzen,  program ve etkinlikler. Bu yil okulda yüzme derslerinin olmasi ve hafta sonlari götürdüğümuz yuzme derslerinin cok faydasini gördük.  Otele giris yapar yapmaz hemen havuza girmek istedi ve kolluklari takar takmaz havuzdan havuza attı kendini. Havuzda akrobasi hareketlerinden, çeşitli atlama stillerine kadar herseyi deniyor. Cok mutlu heyecanli ve aşırı cesur. Dün tüm gun yuzmesine, bir dakika bile dinlenmemesine rağmen animasyonlar sırasında uyumadı. Çünkü Moskova sirkinin akrobasi gösterisi vardi hemde çocuk akrobasi takımının. Hoplayip zıplayarak 3-4 kisi ust üste çıkıyor, cocuklar havada uçuyor,  iki büyük çocuk küçük kız çocuğunu tutmus ip niyetine çeviriyor diğerleri kız çocuğuyla ip atliyor :) Bizimki pür dikkat izliyor.  Diyoruz "kızım bunlar jimnastik eğitimi almış ondan böyle sakın biz yapamaz deneyemeyiz evde falan, denenmez yani" diye. Millet gösterinin tadını çıkartıp coşkuyla alkisliyor, biz cocuga nasihat veriyoruz. Tehlikeli hareket ve davranislardan o kadar bunalmisim ki o profesyonel çocukların hareketleri bile icimi yaktı.  Allahım dedim ne kadar zor. :(
2 gündür havuzdan havuza atlayan çocuk bugün öğlen kolluklarini cikartip özgürce yüzme karari aldı. Ama sanırım bu konuda ben hataliyim :( Ne bileyim belkide degilimdir. Herseyde sebep ariyorum daha dogrusu neden uyarıldı bu cocuk diye etkenleri olasiliklari gözden geçiriyorum. Eşim birara kitap okurken biz de kizimla havuzda oynadık. Ne kadar oyundan sayılır bilinmez çünkü bir ara millet garip garip bakıyordu :) Kolunda kolluklari ve gozlerimizde havuz gözlükleri ile 1.10 cm lik havuzda ben onu suya batiriyorum poposunu havuzun dibine degdirmeye çalışıyoruz ama bagiriyor "sen batır bırak ben kendim suyun üzerine çıkarım" diye. Garibim Rus Alman İngiliz turistcikler cocugumu boguyorum falan sanıp garip garip bakiyorlar bize. :) Benimki azdıkca azıyor kudurdukca kuduruyor " annneeaa hadii burnumu cenemi degdirelim havuzin dibine" demeye basladi. :) Hooopp stop dedim kendime yeterr çocuk elden gidecek :) Tabi bu kudurukluk ile hoopp kolluksuzz yüzmek istiyorum havalarina girdi attı kolluklari. Aldımı bizi kardeşim bir endise korku kaygı fırtınası.  Amann ya bu cocuk ya bir ara sıyrılıp kolluklari cikarip atlarsa havuza diye. Tembihliyoruz sakın yanlizken cikarma falan filan diye ama bikere o kemirgen endise girdi içimize.  çocuk kolluklari çıkardı yüzmek degil suyun altında eglenmek istiyormuş.  Suya batiyor ama çıkmak istemiyor, cikarinca "neden çıkardınnnnn ben suyun altinda egleniyorum" diyor.  :) Neyseki biraz uzun kaldi suyun altında ve bogazina su kacti da kolluk takmak istedi... Korku endişe o kadar zor ki :(
Yemek sonrası pusetinde uyudu gösterileri izlemedik odamıza çıktık. Sevindim aslinda çünkü bu aksam atesle danseden ve ates yutan grubun gösterisi vardi. Aman ateş bizden uzak olsunn:) Atesimiz de eksik olsun. Bazen caresizlik ile birlikte koseye sıkışmış hissediyorum kendimi. Sadece nasihat verebiliyor ve acikliyorsunuz cocuga tehlikeyi zararlı şeyleri.  Cocuklar yasayarak öğrenir evet ama ya yasayacagi yada yasamak isteyecegi seyler hayati tehlike ve onem arzediyorsa... İnsan ne yapacagini bilemiyor bazen ve kendini gercekten köşeye sıkışmış çaresiz hissediyor. Nasıl birsey oldugu anlatilmaz gerçekten.  :(
Ben bu kadar köşeye sıkışmışken bakıyorum elalemin rus cocugu 4-5 yaslarinda çıkmış 10 metrelik kaydiragin tepesine kayacak havuza. Ana babasi aşağıda el sallıyor yavrusuna ve yavrunun boyu kisa ana-babayı görsün diye korkuluklara tirmaniyor ben gebericem oracikta ve anadili rusca olan cocukcaza türkçe bagiriyorum hett hött çocukk sarkmaa diye caresizlikten ve ordaki görevliye diyorum sarkiyor dilinden anlamıyorum gel hele hemserim bir bak diye. Daha çok ofkeleniyorum ama neye bende bilmiyorum. Acaba gayret relax yabancı aileleremi isyanım yoksa söz geciremedigim icin kizceme kendime mi ofkem.. Bilmiyorum gerçekten bilmiyorum. Elimden geleni yapıyorum yapmayada devam ediyirum. Gerisi rabbimin işi.  Allahima emanet yavrum. Rabbim hepimizin evlatlarini korusun insallah..