20 Eylül 2013 Cuma

TÜM ÇOCUKLAR BİZİM, HEPİMİZİN..

Annemin bir çocukluk arkadaşı vardı ve çocukluk arkadaşının kızı.. Takma isimle yazmak istiyorum ben ve Mine diye bahsedicem annemin arkadaşının kızından. Mine engelliydi. Yürüyemiyor, kendi yemeğini yiyemiyor hatta doğru düzgün oturamıyordu.  Annesi kucağında taşıyordu ilk zamanlar sonra bebek arabasıyla en son da tekerlekli sandalyeyle hatırlıyorum. Çocuktuk o zamanlar. Çok sık görüşmezdik mine ile ama görüştüğümüzde de samimiydik. Genellikle yazları yada bayram zamanları gelirlerdi dayılarının evine ve dayısı bizim komşumuzdu. Büyükler bir odada oturup sohbet ederken biz diğer odada takılırdık. Oyun oynar masallar anlatır eğlenirdik. Mine 1 yaş küçüktü benden. Biz koşar zıplar eğlenirdik o da sevinir çığlıklar atar gülüp eğlenirdi bizi görünce. Hiç acıyan gözlerle bakmadım ben ona ve benim için diğer arkadaşlarımdan hiçbir farkı olmadı hiçbir zaman.  Aynı boyda aynı kilodaydık biz. Bazen onu koltukaltından tutar ayağa kaldırırdım gezdirirdim odanın içinde o ise bilinçsizce yere basar ayaklarını çırpar sevinç çığlıkları atardı. Hep neşeliydi sıcak kanlıydı ve sohbet ederdi bizimle. Annesinin annemlerle dertleştiğini duyardım bazen. "odaya kapanıp bağıra bağıra saatlerce ağlıyorum, bazen çok ağır geliyor" dediğini hatırlıyorum ki ilkokul çocuğuydum o zaman. Bir ara bacakları alçıya alındı Mine nin ve  annesi bir ara engelliler okuluna işe girdi sırf kızını da oraya götürebilmek için... Çocuk aklı işte parça parça aklımda kalmış herşey. Annemler aralarında konuşurdu işte, benim kulağıma gelirdi kelimeler ama takılmazdım ne bileyim ben çocuktum işte o zamanlar.. Ben üniversite 1. sınıftayken Mine bir gece rahatsızlanmış acile götürmüşler ve ölmüş.. 18 yaşında ya vardı ya da yok..  Ama arkadaşımdı işte benim. Benimle koşabilmesinin ne önemi vardı ki yanımdaydı ya bişeyler paylaşıyorduk ya, daha ne olsun. Hiçbir zaman dışlamadım ve hiç farklı gelmedi o benim gözüme. O benim arkadaşımdı ve hep öyle kaldı..
Şimdi büyüdüm anne oldum.. Benim de bir evladım var canımın taa içi, yüreğimin bir parçası.. Okula başladı ve bu hafta itibari ile okullu oldu gerçek anlamda. Bu sene anaokulunda yani hazırlık sınıfında. Özene bezene aldık eşyalarını çantasını ayakkabılarını. Büyük sevinçle yolladık okula ve gururlandık kızımız okula başladı artık büyüdü diye. Ve sevinçle karşıladık okuldan her geldiği akşam onu apartmanın önünde. Evet biz mutluyuz kızımız da mutlu. Ama mutlu olmayan çocuklar var mutlu olamayan okula gidemeyen, okullu olamayan çocuklar.. Pencereden okula giden çocukları izleyen, okulda kabul görmeyen ve sırf farklı olduğu için okula alınmayan çocuklar. Sınıf arkadaşları tarafından dışlanıyor adeta kovuluyorlar bu çocuklar.. Anlayışsız öğretmenler var ülkemde özel gereksinimli çocuklarla uğraşmayı zaman kaybı gibi gören.. Ve veliler var engelli veya özel gereksinimli çocuklardan kendi çocuklarına birşeyler bulaşacağını sanan bilinçsiz veliler.. Engel nedir peki? Sadece bedensel bir eksiklik mi? Özel gereksinimli çocuklar mı engelli yoksa anlayışsız bilinçsiz veliler ve öğretmenler mi?.. Özel gereksinimli bir çocuğun tek istediği kabul görmek ama bu neden bu kadar zor anlamıyorum..
Bir insan düşünün hatta kadın yada erkek farketmez bu bahsettiğim kişinin yerine koyun kendinizi. Sevdiğiniz kişiyle tanışıyor ve evleniyorsunuz. Bir süre sonra bir bebek beklediğinizi öğreniyor ve mutlu oluyorsunuz. Hamileliğin belli bir döneminde bebekte birşeylerin ters gittiğini öğreniyorsunuz ve doktorunuz gebeliğin sonlandırılması konusunda ısrarcı fakat  evlat bu kıyılırmı canına deyip hamileliği sonlandırmıyorsunuz ve özel gereksinimli bir bebek dünyaya getiriyorsunuz. Yada tamamen yolunda giden bir hamilelik sonrası bebeğiniz sorunsuz şekilde dünyaya geliyor. Fakat zamanla birşeylerin yolunda gitmediğini farkediyorsunuz ve çocuğunuza özel gereksinimli olduğu konusunda bir teşhis konuyor. Ne mi yapıyorsunuz ? hayır efendim o kalabalığın karşısına çıkıpta engellileri aşağılayan kendini bilmez densiz adamın dediği gibi ölsün diye gözünün içine bakmıyorsunuz, ondan utanmıyorsunuz yada dışarıya çıkmaktan falan çekinmiyorsunuz. Tam tersine öyle bir bağrınıza basıyorsunuz ki evladınızı sizin dünyanız oluyor ve tüm dünya o evladın etrafında dönüyor. Çok özel emekler harcıyorsunuz evladınız için ve zaman geliyor kendi hayatınızdan vazgeçip o evladı hayatınız yapıyorsunuz. Ve karşılığında koşulsuzca en saf duygularla seviliyorsunuz. Sizin kendi dünyanız var siz ve evladınızdan ibaret. Evet çok farklı ve zor şeyler yaşıyorsunuz. Zaman geliyor elbette çok ağır geliyor herşey, ee nihayetinde insansınız. Ama ne isyan etmeye ne sorgulamaya vaktiniz var çünkü zaman kaybetmeden her anı verimli şekilde değerlendirmelisiniz ki evladınızın gelişimine ilerlemesine bir katkınız olsun. Durup düşünmeye zaman yok hemen yola koyulmak gerek. Diğer çocuklara göre daha yavaş daha geç de olsa birşeylerin temellerini atıp ilmek ilmek dokuyarak örüyorsunuz evladınızın hayatının temellerini ve siz evladınızı hayata hazırlamak için üstün çabalar sarfetmek zorunda kalıyorsunuz. Evladınız kıymetliniz gözünüzün bebeği canınızın taa en içi.. O sizin dünyanız..
Sonra dışarıda, parkta, bahçede, alışveriş merkezinde.. Çocugunuz hakkında olumsuz eleştiriler alıyorsunuz, garipseniyorsunuz bir sürü olumsuz nasihatlar dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Çocuğunuzun okula başlama zamanı geldiğinde veliler sizin çocuğunuzu sınıfta istemiyorlar, arkadaşları adeta ondan kaçıyor, öğretmeni sırf uğraşamam gerekçesiyle çocuğunuzu istemiyor, özel gereksinimli olduğu için okul çocuğunuzu kabul etmiyor. Çocuğunuz çok yetenekli olduğu için yetenek sınavını geçip özel bir okula yeteneği dahilinde girmeye hak kazanıyor fakat özel gereksinimli olduğu için adı kazananlar listesinden siliniyor, eğitim hakkı elinden alınıyor. Çünkü aileler çocuklarına evde özel gereksinimli insanlara öcü gibi bakmayı öğretiyor. Asıl güzelliğin yürekte olduğunu ve bir insanı olduğu gibi, sırf insan olduğu için şartsız sevmeyi öğretmiyorlar. Böyle bir ailede yetişen çocuk ileriki hayatında kendi çocuklarına da aynen böyle öğretiyor. Çocuk ne yapsın annesi onu parkta karşılaştığı özel gereksinimli çocuktan hızla kaçırıyor, okuldaki özel arkadaşından uzak durması için tembihliyor. Aman ne mi lazım çocuğuna bulaşır tabiki bu durum.. Öğretmen özel çocukla ilgilenmeye üşeniyor, evet öğretmen olmuş üniversite okumuş ama vicdan sahibi olamadıktan, işinin ehli olamadıktan insan ayrımı yaptıktan sonra neye yarar.. Dimdik duramıyor velilerin karşısında ve kendini düşünerek çocuğu okuldan uzaklaştırmak istiyor... Çocuğunuz dışlanıyor, çocuğunuz kabul görmüyor, çocuğunuz aşağılanıyor, çocuğunuz yok sayılıyor.. Ne hissederdiniz? Hiç birşey olmamış gibi başınızı önünüze eğip evinize gidebilirmiydiniz. Çocuğunuzun hakları elinden alındığı için sesinizi çıkarmadan oturabilirmiydiniz. Çocuğunuzun o masum gözlerinin içine bakıp nasıl açıklardınız bu durumu?..
Özel gereksinimli bir çocugum yok ve ben hep şükrediyorum böyle olduğu için ve sürekli dua ediyorum rabbime bu çocukların ailelerine her yeni günde bir öncekinden daha fazla güç vermesi için. Hangimizin, hangimizin bir yakınının, çocugunun hayatı boyunca sağlıklı olabilme ihtimali var ki? Rabbim hepimize hepimizin evladına sağlık versin inşallah. Ama ne malum bir gün bir kaza geçirmeyeceğimiz yada ağır bir hastalık sonrası özel gereksinimli olmayacağımız. Hayatımızda neyin tam bir garantisi varki. Ve birilerini anlayabilmek için kendimizi karşımızdakinin yerine bir anlık bile olsa koyabilmek, onu anlamaya çalışmak neden bu kadar zor ki?.. Oysa o kadar özeller o kadar güzeller ki ve o kadar kocaman yürekleri var ki. Keşke herkes bilinçli olabilse, keşke herkes anlayışlı olabilse ve evlatlarına da koşulsuz sevmeyi öğretebilse.. Bu çocuklar ve ailelerinin tek istedikleri biraz olsun anlaşılabilmek, biraz olsun saygı ve hoşgörü. Bu kadr zor mu ya koşulsuz sevebilmek, bu kadar zor mu ki herkesi eşit ve olduğu gibi sevmek..
Lütfen lütfen biraz daha duyarlı olalım. Lütfen çocuklarımıza koşulsuz sevmeyi öğretelim ve öncelikle bizler koşulsuz sevelim. Bir anneyim ben. Evladım canımın canı, kıymetlim, dünyam benim. Sokaktaki yavru kediye yanıyor benim içim. Karşımda bir çocuk düşse kendi çocugum gibi acıyor içim. Annelik kutsaldır babalık da öyle. Tüm çocuklar anne kuzusu değilmi ve tüm çocuklar hepimizin değilmi. Nolur anlayışlı olalım biraz empati kuralım. Biraz anlayış, destek ve saygı ile çok iyi yere gelebilir tüm çocuklarımız. Bu çocuklar bizim, hepimizin..

4 yorum:

  1. Çok güzel bir ifade olmuş ellerinize sağlık!yazının sonuna kadar aklım Mine de kaldı yalnız :(

    YanıtlaSil
  2. Tesekkur ederim icimden gelenleri yazdim sadece.. Evet kac sene oldu Mine öleli ama hala dün gibi aklimda cocuklugumuz :(

    YanıtlaSil
  3. Sizi o kadar derinden ve içten anlıyorum ki; onlar bizim çocuklarımız...

    YanıtlaSil
  4. Kıvılcım bey teşekkür ederim öncelikle. Evet tüm çocuklar bizim ve en kıymetlimiz onlar. Allahıma emanet hepsi

    YanıtlaSil