20 Eylül 2013 Cuma

TÜM ÇOCUKLAR BİZİM, HEPİMİZİN..

Annemin bir çocukluk arkadaşı vardı ve çocukluk arkadaşının kızı.. Takma isimle yazmak istiyorum ben ve Mine diye bahsedicem annemin arkadaşının kızından. Mine engelliydi. Yürüyemiyor, kendi yemeğini yiyemiyor hatta doğru düzgün oturamıyordu.  Annesi kucağında taşıyordu ilk zamanlar sonra bebek arabasıyla en son da tekerlekli sandalyeyle hatırlıyorum. Çocuktuk o zamanlar. Çok sık görüşmezdik mine ile ama görüştüğümüzde de samimiydik. Genellikle yazları yada bayram zamanları gelirlerdi dayılarının evine ve dayısı bizim komşumuzdu. Büyükler bir odada oturup sohbet ederken biz diğer odada takılırdık. Oyun oynar masallar anlatır eğlenirdik. Mine 1 yaş küçüktü benden. Biz koşar zıplar eğlenirdik o da sevinir çığlıklar atar gülüp eğlenirdi bizi görünce. Hiç acıyan gözlerle bakmadım ben ona ve benim için diğer arkadaşlarımdan hiçbir farkı olmadı hiçbir zaman.  Aynı boyda aynı kilodaydık biz. Bazen onu koltukaltından tutar ayağa kaldırırdım gezdirirdim odanın içinde o ise bilinçsizce yere basar ayaklarını çırpar sevinç çığlıkları atardı. Hep neşeliydi sıcak kanlıydı ve sohbet ederdi bizimle. Annesinin annemlerle dertleştiğini duyardım bazen. "odaya kapanıp bağıra bağıra saatlerce ağlıyorum, bazen çok ağır geliyor" dediğini hatırlıyorum ki ilkokul çocuğuydum o zaman. Bir ara bacakları alçıya alındı Mine nin ve  annesi bir ara engelliler okuluna işe girdi sırf kızını da oraya götürebilmek için... Çocuk aklı işte parça parça aklımda kalmış herşey. Annemler aralarında konuşurdu işte, benim kulağıma gelirdi kelimeler ama takılmazdım ne bileyim ben çocuktum işte o zamanlar.. Ben üniversite 1. sınıftayken Mine bir gece rahatsızlanmış acile götürmüşler ve ölmüş.. 18 yaşında ya vardı ya da yok..  Ama arkadaşımdı işte benim. Benimle koşabilmesinin ne önemi vardı ki yanımdaydı ya bişeyler paylaşıyorduk ya, daha ne olsun. Hiçbir zaman dışlamadım ve hiç farklı gelmedi o benim gözüme. O benim arkadaşımdı ve hep öyle kaldı..
Şimdi büyüdüm anne oldum.. Benim de bir evladım var canımın taa içi, yüreğimin bir parçası.. Okula başladı ve bu hafta itibari ile okullu oldu gerçek anlamda. Bu sene anaokulunda yani hazırlık sınıfında. Özene bezene aldık eşyalarını çantasını ayakkabılarını. Büyük sevinçle yolladık okula ve gururlandık kızımız okula başladı artık büyüdü diye. Ve sevinçle karşıladık okuldan her geldiği akşam onu apartmanın önünde. Evet biz mutluyuz kızımız da mutlu. Ama mutlu olmayan çocuklar var mutlu olamayan okula gidemeyen, okullu olamayan çocuklar.. Pencereden okula giden çocukları izleyen, okulda kabul görmeyen ve sırf farklı olduğu için okula alınmayan çocuklar. Sınıf arkadaşları tarafından dışlanıyor adeta kovuluyorlar bu çocuklar.. Anlayışsız öğretmenler var ülkemde özel gereksinimli çocuklarla uğraşmayı zaman kaybı gibi gören.. Ve veliler var engelli veya özel gereksinimli çocuklardan kendi çocuklarına birşeyler bulaşacağını sanan bilinçsiz veliler.. Engel nedir peki? Sadece bedensel bir eksiklik mi? Özel gereksinimli çocuklar mı engelli yoksa anlayışsız bilinçsiz veliler ve öğretmenler mi?.. Özel gereksinimli bir çocuğun tek istediği kabul görmek ama bu neden bu kadar zor anlamıyorum..
Bir insan düşünün hatta kadın yada erkek farketmez bu bahsettiğim kişinin yerine koyun kendinizi. Sevdiğiniz kişiyle tanışıyor ve evleniyorsunuz. Bir süre sonra bir bebek beklediğinizi öğreniyor ve mutlu oluyorsunuz. Hamileliğin belli bir döneminde bebekte birşeylerin ters gittiğini öğreniyorsunuz ve doktorunuz gebeliğin sonlandırılması konusunda ısrarcı fakat  evlat bu kıyılırmı canına deyip hamileliği sonlandırmıyorsunuz ve özel gereksinimli bir bebek dünyaya getiriyorsunuz. Yada tamamen yolunda giden bir hamilelik sonrası bebeğiniz sorunsuz şekilde dünyaya geliyor. Fakat zamanla birşeylerin yolunda gitmediğini farkediyorsunuz ve çocuğunuza özel gereksinimli olduğu konusunda bir teşhis konuyor. Ne mi yapıyorsunuz ? hayır efendim o kalabalığın karşısına çıkıpta engellileri aşağılayan kendini bilmez densiz adamın dediği gibi ölsün diye gözünün içine bakmıyorsunuz, ondan utanmıyorsunuz yada dışarıya çıkmaktan falan çekinmiyorsunuz. Tam tersine öyle bir bağrınıza basıyorsunuz ki evladınızı sizin dünyanız oluyor ve tüm dünya o evladın etrafında dönüyor. Çok özel emekler harcıyorsunuz evladınız için ve zaman geliyor kendi hayatınızdan vazgeçip o evladı hayatınız yapıyorsunuz. Ve karşılığında koşulsuzca en saf duygularla seviliyorsunuz. Sizin kendi dünyanız var siz ve evladınızdan ibaret. Evet çok farklı ve zor şeyler yaşıyorsunuz. Zaman geliyor elbette çok ağır geliyor herşey, ee nihayetinde insansınız. Ama ne isyan etmeye ne sorgulamaya vaktiniz var çünkü zaman kaybetmeden her anı verimli şekilde değerlendirmelisiniz ki evladınızın gelişimine ilerlemesine bir katkınız olsun. Durup düşünmeye zaman yok hemen yola koyulmak gerek. Diğer çocuklara göre daha yavaş daha geç de olsa birşeylerin temellerini atıp ilmek ilmek dokuyarak örüyorsunuz evladınızın hayatının temellerini ve siz evladınızı hayata hazırlamak için üstün çabalar sarfetmek zorunda kalıyorsunuz. Evladınız kıymetliniz gözünüzün bebeği canınızın taa en içi.. O sizin dünyanız..
Sonra dışarıda, parkta, bahçede, alışveriş merkezinde.. Çocugunuz hakkında olumsuz eleştiriler alıyorsunuz, garipseniyorsunuz bir sürü olumsuz nasihatlar dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Çocuğunuzun okula başlama zamanı geldiğinde veliler sizin çocuğunuzu sınıfta istemiyorlar, arkadaşları adeta ondan kaçıyor, öğretmeni sırf uğraşamam gerekçesiyle çocuğunuzu istemiyor, özel gereksinimli olduğu için okul çocuğunuzu kabul etmiyor. Çocuğunuz çok yetenekli olduğu için yetenek sınavını geçip özel bir okula yeteneği dahilinde girmeye hak kazanıyor fakat özel gereksinimli olduğu için adı kazananlar listesinden siliniyor, eğitim hakkı elinden alınıyor. Çünkü aileler çocuklarına evde özel gereksinimli insanlara öcü gibi bakmayı öğretiyor. Asıl güzelliğin yürekte olduğunu ve bir insanı olduğu gibi, sırf insan olduğu için şartsız sevmeyi öğretmiyorlar. Böyle bir ailede yetişen çocuk ileriki hayatında kendi çocuklarına da aynen böyle öğretiyor. Çocuk ne yapsın annesi onu parkta karşılaştığı özel gereksinimli çocuktan hızla kaçırıyor, okuldaki özel arkadaşından uzak durması için tembihliyor. Aman ne mi lazım çocuğuna bulaşır tabiki bu durum.. Öğretmen özel çocukla ilgilenmeye üşeniyor, evet öğretmen olmuş üniversite okumuş ama vicdan sahibi olamadıktan, işinin ehli olamadıktan insan ayrımı yaptıktan sonra neye yarar.. Dimdik duramıyor velilerin karşısında ve kendini düşünerek çocuğu okuldan uzaklaştırmak istiyor... Çocuğunuz dışlanıyor, çocuğunuz kabul görmüyor, çocuğunuz aşağılanıyor, çocuğunuz yok sayılıyor.. Ne hissederdiniz? Hiç birşey olmamış gibi başınızı önünüze eğip evinize gidebilirmiydiniz. Çocuğunuzun hakları elinden alındığı için sesinizi çıkarmadan oturabilirmiydiniz. Çocuğunuzun o masum gözlerinin içine bakıp nasıl açıklardınız bu durumu?..
Özel gereksinimli bir çocugum yok ve ben hep şükrediyorum böyle olduğu için ve sürekli dua ediyorum rabbime bu çocukların ailelerine her yeni günde bir öncekinden daha fazla güç vermesi için. Hangimizin, hangimizin bir yakınının, çocugunun hayatı boyunca sağlıklı olabilme ihtimali var ki? Rabbim hepimize hepimizin evladına sağlık versin inşallah. Ama ne malum bir gün bir kaza geçirmeyeceğimiz yada ağır bir hastalık sonrası özel gereksinimli olmayacağımız. Hayatımızda neyin tam bir garantisi varki. Ve birilerini anlayabilmek için kendimizi karşımızdakinin yerine bir anlık bile olsa koyabilmek, onu anlamaya çalışmak neden bu kadar zor ki?.. Oysa o kadar özeller o kadar güzeller ki ve o kadar kocaman yürekleri var ki. Keşke herkes bilinçli olabilse, keşke herkes anlayışlı olabilse ve evlatlarına da koşulsuz sevmeyi öğretebilse.. Bu çocuklar ve ailelerinin tek istedikleri biraz olsun anlaşılabilmek, biraz olsun saygı ve hoşgörü. Bu kadr zor mu ya koşulsuz sevebilmek, bu kadar zor mu ki herkesi eşit ve olduğu gibi sevmek..
Lütfen lütfen biraz daha duyarlı olalım. Lütfen çocuklarımıza koşulsuz sevmeyi öğretelim ve öncelikle bizler koşulsuz sevelim. Bir anneyim ben. Evladım canımın canı, kıymetlim, dünyam benim. Sokaktaki yavru kediye yanıyor benim içim. Karşımda bir çocuk düşse kendi çocugum gibi acıyor içim. Annelik kutsaldır babalık da öyle. Tüm çocuklar anne kuzusu değilmi ve tüm çocuklar hepimizin değilmi. Nolur anlayışlı olalım biraz empati kuralım. Biraz anlayış, destek ve saygı ile çok iyi yere gelebilir tüm çocuklarımız. Bu çocuklar bizim, hepimizin..

YENİ OKUL, ANAOKULU, İLK HAFTAMIZ..

Günlerden cuma bugün. okulun ilk haftasını tamamlamak üzereyiz kızım 1 saat sonra okuldan gelmiş olur diye tahmin ediyorum. Gayet neşeli geliyor kızım okuldan ve ekstra enerjik. Servis telefonuma çagrı bırakınca aşağıya iniyorum ve kızımı karşılıyorum. Anlatacak o kadar çok şeyi oluyor ki ve elinde tüm gün benim için çizdiği resimlerle birlikte bıcır bıcır konuşarak iniyor servisten. Apartman girişinde bekliyoruz servis sokağın ilerisinden dönüş yapıp yanımızdan geçerken coşkuyla el sallıyoruz ve tüm servisteki öğrenciler ile servis ablamız el sallıyor bize. Fakat sabah çok erken gitmesi sebebiyle biraz tedirgin üzgün ve mutsuzuz :( Servis önce kızımı alıyor ve 6.30 tam olarak kızımın gidiş saati :( Henüz hava yeni aydınlanırken kızımı servise verip göndermek canımdan can kopartıyor sanki.. Kendimi suçlu hissediyorum ve vicdan azabı çekiyorum adeta..
Pazartesi sabahı telefonumun alarmı saat 06,00 da çaldı. Kızım da alarm sesine uyandı. "annecim hadi gel hazırlanalım okula gidiceksin ya bugün, bak servis gelicek birazdan" dediğimde yüzündeki ifadeyi hatırladıkça içim parçalanıyor hala :( " ama anneee daha gece yarısııı, gece okula gidilmez ki annee gece beni okula mı yolluycaksın? anne şaka demi gerçek değil demii" deyip dudağını büküp dolu gözlerle bana baktı ya o an kalbim gerçek anlamda sıkıştı ve boğuluyormuşum gibi hissettim. "kızım birazdan hava aydınlanıcak" dedim ve inşallah aydınlanır diye içimden dua ettim. 17 aylıktan beri kızım okul hayatının içinde. İlk anneli oyun grubu olarak başladık ve şimdi hazırlik sınıfında benim kuduruk neşem. Daha bir kez bile ayrılma konusunda sorun yaşamamıştık ama o sbah çok farklıydı ve ben ilk kez o sabah ağladım hüngür hüngür ve kızıma belli etmemeye çalışarak gizlice.. Allahım o kadar pis kötü bir duyguydu ki anlatamam. Sanki çoookk uzun bir yolculuğa uzun süre için gönderiyormuşum gibi hissettim okul çantasına yedek kıyafetlerini koyarken. :( Kızım servise bindi gitti ama sanki canım da kopup gitti. "Arkandan taksiyle gelicem annecim" diye söz verdim diye ki aslında yanında olmayı şiddetle istemem dolayısıyla düştüm yollara. İstanbul'un yoğun kalabalık trafiği dolayısıyla ve ilk okul gününün verdiği kalabalık dolayısıyla azcık zahmetli de olsa varabildim okula. Aslında 10 dakikalık okul mesafesi uzadıkça uzadı trafik dolayısıyla. Okula vardım daha yeni kahvaltılarını bitirmiş sınıfa gidiyorlardı. Beni görünce koşup boynuma atladı sevdim kokladım öptüm. Alahım ağlıycam noluyosunn heyyy dedim kendi kendime. Hoopp bir dur ablaaa noluyo sana ne ediyon böylee diye kendimi içten içe azarlayaraktan kızımı yere bıraktım. Öğretmenine merhaba dedim " sen sınıfına git ders başlıyor, ben bugünlük seni görmeye geldim ama sadece bugünlük" dedim ki beklenti içine girmesin ki hiç girmedi bu güne kadar. Diğer velilerle karşılaştım birlikte kahvaltı ettik, sohbet ettik. Eee anne olunca ortak nokta çok bayanlarda. Loğusalıktan girip okul hayatından çıkıp kaynaştık ve böylelikle saat 2 gibi okuldan kendimi kopartıp eve gelebildim. Saat 5 gibi eve geldi kızım gayet neşeli mutlu. Boya kalemi ve resim defteri hediye etmişler keyfine diyecek yoktu doğrusu. Anlattı uzun uzun okulu arkadaşlarını ve servisini." Ayy okul ve servis maceralarına bayıldım vallahi" diyerekten ruhunu okşadım ki her zaman istekli şekilde anlatsın bana diye. :)
Gece yatmamız saat 9 u buldu. Sohbet muhabbet uyku merasimi falan derken uyudu kızım. Sabah alarm çalınca tüm ışıkları açtım ufaktan cilve ve dürtmeyle uyandırmaya çalışıyorum ki geriniyor kıpırdanıyor gözünü açmıyor o uyanmadıkça ben kahroluyorum. :( Hem evdeyim çalışmıyorum hem sabahın karanlığında çocugumu okula gönderiyorum :(  Zar zor uyandı ballı sütünü içirdim 2 tane haşlanmış bıldırcın yumurtasını yedirdim, giydirdim saçını taradım topladım servis bekliyoruz. Oturmuş koltuğa dayamış başını uykulu uykulu televizyon izliyor. Allahımm eriyorum bitiyorum kahroluyorum. :( servis geldi aşağıya indik servise bindi ve gitti. Yukarıya çıktım oturdum ama sanki içime de bir öküz oturdu. Deliricem. Tüm yaz okullar açılsa diye bekledim şimdi nasıl da pişmandım. :( Herşey kızımın iyiliği için. Okulun eğitimi süper, fiziki şartlar kızıma uygun, sınıf mevcudu az, öğretmenler deneyimli işinin ehli güler yüzlü, rehberlik öğretmeni süper ve donanımlı.. Ama sabahın köründe kızımı başımdan atar gibi hissediyorum vicdan azabından ölücem. :( Akşam servis geldi "sabah kaçta okula vardınız" diye sordum 8,20 dedi servis soförü. Allah tam 1,5 saati aşkın süre serviste kalmış kızım diye biraz daha içlendim. "sabah plan değişti yarın 6,30 da alıcaz" deyince servis soförü o an benim frenler boşaldı boşalacak.. Neyse yukarıya çıktık kızım oyuna daldı ben tabi napsam faydasız delirmeme az kalmış. Ogece eşim bir sunum için Ankara'ya gidicekti. Yemek sırasında kızıma açıkladım. " kızım baban bu gece yarısı Ankara'ya gidicek iş için ama yarın sen okuldan gelince dönücek" dedimki bir ağlamak bir yaygara anlatamam. "Babamm nolurr gitmee bırakma benii" diye bir aglama koparttı ki ben bir ağlamaya başlasam valla hiç kimse susturamayacak beni. "babası Ankara'nın elmoları meşhurmuş, sen gelirken elmo al kızıma bende marsupilami alayım dedim. Zar zor hanımı ikna ettik ağladı ağladı babasına sarılıp uyudu. Aldım telefonu elime diğer velilerle görüştüm saat kaçta çocuklarının gidip geldiğini öğrendim  ve rekor bizde. Bizden daha erken giden yok okula. Ertesi gün okulla konuşmaya karar verdim daha doğrusu servis şirketiyle. Oturdum ağladım ağladım ağladım.. İçimdeki suçluluk duygusu beni öldürecek dedim eşime. Eşim gece 1 de gitti bende kızımın yanına yattım. Gece 1 kez uyanıp "babam Ankara'da mı annee" dedi evet dedim " tamam" dedi ve uyudu..
Sabah saat 6 da alarm çaldı. Işıkları yaktım severekten öperekten uyandırdım kızımı. Hazırlandık daha yumurtası agzındaydı servis çaldırdı saat 6,20 ve "anne kakam geldi" dedi. Servisi aradım "bekleyin kaka yapıyoruz" dedim. Servis bizim kaka keyfimizi bekledi. :) eee o kadar erken alıyorlarsa daha çookk beklerler bizim kakamızı dedim kendikendime. Neyse aşağı indik kızım bindi ve gitti. Bir saat kadar oyalandıktan sonra  bir gün önceden telefonda konuştuğum sürücü kursuyla konuşmaya gittim. Özel direksiyon dersi alıcam, araba alıcaz ve kızımı ben götürücem okula. Ardından tüm Üsküdar'ı dolaşıp kızıma marsupilami oyuncağı bulup soluğu okulda aldım. Servis bürosuna gittim konuştum. Alttan alarak görevlinin suyuna giderekten derdimi anlattım. "Benim kızım serviste en küçük bari en son alınsın. Bakın bu sabah sabah erkenden kakası geldi ve servisi bu yüzden beklettik yani 8. sınıf öğrencisi benim kızımın kakasını bekledi. Sabah kaldıramıyorum, lütfen anlamaya çalışın küçücük çocuk daha hava karanlık anne diyerek mutsuz oluyor korkuyor bir çözüm bulun lütfen " dedim. Valla nezaketim karşısında ben bile şaşırdım. Napalım elimiz mahkum araba alana kadar servisle gitmeye mecbur kızım. Ilımlı yaklaştılar. Pazar günü bizi arayıp bilgi vereceklerini söylediler ki ben okuldan çıkarken servis şoförünü gördüm toplantıya gireceklerini söyledi. Akşam kızım gelince haftaya halolucagını söyledi servis soförümüz inşallah da öyle olur.
Kısacası bu hafta resmen ömrümden ömür gitti. Bittim tükendim mahvoldum. Ama çok güzel bir haber aldım.  Bir arkadaşımın 18 aylık oğlunun ciddi sekilde uyku ve uyum problemleri vardı ve bu konuda benim olduğum gibi eşini ve diğer yakınlarını doktor konusunda ikna edemiyordu. Bir şekilde başardı ve ikna etti ve bugün bizim doktorumuzla randevuları vardı. Teşhis DEHB elbette. :(  DEHB teşhisi konulduğuna sevinmedim elbette.. Sorunun ne olduğunu bildikleri ve işinin gerçekten ehli bir doktorla bu süreçte yol alacaklarına çok sevindim. Hem erken teşhis ile oğlumuzun daha çabuk rahatlayacağı için hem annenin artık ne ile savaştığını bildiği için çok mutluyum. Gönül isterdi ki sadece huysuz bir çocuk olsun. Ne bileyim 2 yaş sendromu olsun, diş dönemi, olsun gaz olsun geçsin bitsin. O kadar zor ki aslında. Allah yardımcısı olsun DEHB ile yaşayan herkesin..
Bizim doktor kontrolümüz de yarın öğlen. Dün kızımın öğretmeniyle konuşmak istedim genel durumunu sormak amaçlı ama toplantıda olduğu için ulaşamadım. Bu gün tekrar deniycem okulda da görüşemedim. Yarın doktorumuza bildirmem açısından önemli gerçekten. İçimde bir heyecan bir korku bir gerginlik var.. Saki kanım gereğinden hızlı akıyor midemde kelebekler uçuşuyor kalbim hızlı hızlı çarpıyor. Kontrolümüz zamanı hep aynı şeyi hissediyorum.. Umarım herşey çok güzel olur iyi olur.. Okula halen bilgi vermedik kızımın durumu hakkında. Yarın doktorumuzla tekrar konuşucam bu konuyu. Genelde okulda gayet uyumlu ve kurallara uyan bir çocuk. Hele hele 1 haftadır özel gereksinimli çocukların okullarda yaşadığı zorlukları duyup okudukça daha çok korku sarıyor içimi. Korkuyorum gerçekten ve aynı zamanda inanılmaz öfkeliyim bu duruma. Ve bu konuda en kısa zamanda bir yazı yazıcam çünkü içimde dönüp duran şeyleri açığa çıkartmam gerekli.. Öfkem içimde dönüp duruyor artık canımı yakıyor.. Allahım büyüksün yardım et..

12 Eylül 2013 Perşembe

BENİ TÜKETEN İLK 2 GÜN..

Yarın yazıcaktım bu yazıyı ben. En azından yarın yazarım birgün daha bekleyeyim de öyle yazayım dedim hele bir 3. günü göreyim de.. Yeni bir okula başladık biz yeni bir okulun 5 yaş sınıfında yani anasınıfına. Geçen seneki okulumuz el değiştirdiği için biz de okulumuzu değiştirdik. 3 günlük tanışma ve oryantasyon günümüz var. Çarşamba, perşembe ve cuma. Ama cumayı bekleyemedim ben.. Dayanamadım.. Ve işte yazıyorum.. Yazıyorum ki sesimi herkes duysun, sesimi herkes duysun ki rahatlayayım @ Aylin Anne nin de dediği gibi sesim yazılarım deryalara ulaşsın istiyorum..
Yazıyorum ben anlatıyorum bazen içim doluyor benim içimde hiç yer kalmıyor ve köşeye sıkışıp kalıyorum. 4,5 senelik annelik deneyimim okuduğum bir sürü kitaptaki bilgiler, yaptığım araştırmalar.. Uçuyor gidiyor, aklım duruyor ne tarafa dönsem çaresizim yorgunum.. Duruyorum sonra düşünüyorum evladının acısını yaşayan anneleri, evladı çaresiz hastalıklarla boğuşan ve eli kolu bağlı oturmak zorunda olan anneleri.. O kadar utanıyorum ki kendimden.. Ama diyorum "benim yaşadıklarım da bana zor".. Zor gerçekten hemde çok zor. Burnunun direğinin sızlaması nedir, içinin tükenmesi nedir gerçekten gerçek anlamda biliyorum ben. Bir anneyim ben de her anne gibi evladının iyiliğini isteyen , evladını koruyup kollayan, evladı söz konusu olduğunda panter olan.. Ama çoğu zaman fazla çaba istiyor benim anneliğim ve diyorum ki artık "zaman geliyor  evladımı sadece büyütmüyorum ben onun sağlıklı şekilde hayatta kalabilmesi için çalışıyorum".. Çok özel çabalar sarfetmek zorundayım. Devamlı dikkat halinde olmak, bir dakika bile dalgınlık yaşamamak benim asli görevim adeta. DEHB denilen durum sanki bizim ailemizin bir üyesi, sanki bizim yaşam biçimimiz..
Dün yani çarşamba yeni okulumuza başladık oryantasyon adı altında. Yeni okul yeni umutlar yeni arkadaşlıklar yeni deneyimler.. Sabah taksiye atladık hoopp doğru okulumuza. Taksiden daha inmaden kızım oyun parkını gördü tabiki dururmu benden önce kapıyı açmaya başladı hemen atlayıp oyuna başlıycak. Neyse zar zor ikna ettim birlikte indik. İlk izlenim olucak ya öğretmenler, müdür ve müdür yardımcısı kapıda yüzlerinde gülümsemeyle 4 metre ileride bekliyorlar biz tırmanma parkuruna saldırdık tırmanıp inip tekrar tırmanıyoruz.. 10 dakika tırmanıştan sonra nihayet içeri geçebildik ki o da ne kocaman rengarenkk cıvıl cıvıl bir oyun alanı ki bir o kadar da kalabalık öğrenciler çığlık çığlığa oyun halinde. İşte o an ipler koptu.. Olan oldu ve kızım karıştı kalabalığa.. Zar zor ikna edip sınıfına götürdüm öğretmeniyle tanışıcaz ama kadının yanından geçtii gitti başka köşeye. Dedim dışarıya çıkayım orda bekleyeyim, nasılsa hiç ayrılma problemimiz olmadı kızım beni aramaz.. Evet tanıyorum evladımı aramadı beni.. Hiç kimseyi görmedi gözü. Koridorda hep aynı isim söylendi "EYLÜL".. Her seferinde ayrı kişi tarafından söylendi kızımın ismi ayrı bir öğretmen tarafından.. Ne sınıfta durdu ne oyun alanında. Bir hareket bir aksiyon.. Öğretmenlerin çabası, "çok hareketli galiba" diyen veliler.. En çok 2 beden eğitimi öğretmeni mutluydu o ortamda, ve beden eğitimi öğretmeni " oo çok özgüven sahibi ne güzell" dedi bana, "evettt öyledir kendileri, süper koşar ekstra atlar inanılmaz kaçar" dedim içimden tabi ve kibarca evet öyle sağolsun diyebildim. Bir ara baktım pastel boyaları almış eline benmki sınıfta herkese 1 er tane dağıtıyor. Karalama şeklinde resimi baştan savma yaptıktan sonra hemen hoopp koşmaya.. Bir ara serbest oyun oynuyorlardı. Kızım bir kız arkadaşıyla evcilik oynuyor yanındaki iki erkek öğrenci ise puzzle yapmakla meşguldü. velilerden biri " kızlara bak erkeklere bak kızlar ne güzel evcilik oynuyor" dedi ve " bizimkine farketmez bizim evde tamir aletlerimiz ve arabalarımız var" deyip gülümsedim ki kızım elinde tamir aletleriyle geldi, eline oyuncak civi ve cekici alıp duvara taaaakk taaakk! çakmaya başladı :) herkeste sempatik gülüşler. Ardından sınıf öğretmeni ödev olarak her ögrenciye 1 puzzle parcası verdi ve yarın okula getirmelerini istedi. Bizimki bitane seçti hoopp sonra her ögrenci seçimini yaparken gidip değiştirdi ve sonunda da enn küçük parçayı bulup seçmeyi başararak bir rekora daha imza attı ve tabiki puzzle parçasını da yarım saat sonra agzına attı.. Ardından okul kıyafetlerini almak için yukarıya çıktık odaya girdik ama kıyafetleri alabilmek ne mümkün. Benimki çantasını tutmuş sürükleyerek koridorda ilerliyor ardına bile bakmadan. Kıyafetleri bıraktım peşinden koştum sesleniyorum duyuyo aldırmıyor. İlk günden çıglıklarla kendimizi belli etmeyelim dedim ama ne mümkün. Zar zor kıyafetleri seçtik her odaya her sınıfa teeekk teek girerek danışmaya vardık taksi çağırttık taksıyı beklerken sınıf öğretmenimiz beden eğitimi öğretmenimiz ve müdür yardımcısını görüp yanına gittik. Benimki aldı eline dönen koltuğu ama ne döndürmek bide dönmüş diyo ki " ben dagıtmaya döndürmeye bayılırım".. Allahım dedim tamam ilk günden tanıdılar bizi. Neyse ki taksimiz geldi bindik alışveriş merkezine gezmeye ve alışverişe gittik. kızıma okulun ilk günü hediyesi olarak yeni uçaklar filminin uçağını, ahsap kucuk tren ve peluş tavşan aldık kızım adını hanimiş koydu. Ardından eve geldik bikaç saat oynadı ve uyudu kızım. Bari yarın erken gideyim yarım saat kadar ders öncesi oynasın oyun alanında dedim. Okulun ilk günü çok uyarıldı normaldir yarın herşey daha güzel olacak umuduyla yattım..
Bu güne sabahın 6 sında uyandık. kahvaltı oyun hazırlanma falan derken durağı aradık taksi yok.. Giydik ayakkabıları vurduk kendimizi yollara ve yolda taksi bulup bindik ve okula vardık.. Aman allahım ne varış hem de. Önce bahçedeki oyun alanına en zor taraftan halata tutunup cıkılan rampadan tırmandık kaydık sonra 4515022 kez tekrarladık ve içeri tarafa geçtik. Attı kendini alana bir tırmanma bir atlama bir yuvarlanma.. sıranın önüne geçip çocukları itip en başa geçmeler, oyuncakları hızlı hızlı sallayıp diğer çocukları savurmalar.. Öğretmen yalvarıyor hadi sınıfa ders başlıyor yokk bizimki " hayır oynamam gerek" diyor. Elinde Hanimiş (peluş tavşanı) bir o yana bir bu yana. İşin vahim tarafı tek elinde hanimiş i tutuyor ve tek elle tırmanıyor! " kızım ver  bana tutayım sen rahat oyna"diyorum yokk vermiyor. Zor bela sınıfa gitti oyun hamuru oynuyorlar. Çay aldım şu ahşap köşeye bardağı koyup şeker atayım çayıma dedim. Bir yandan da aman bir çocuk gelip koşup çarpmasın yanar valla dıye düşünürken birde baktım oyuncagın içinde kızım yüzü bardağımın arkasında. Hemen tutup sınıfa götüreyim dedim ama yokk gitmiyor çok ısrarcı davranmak ta istemiyorum  millet bize bakıyor tüm velilerin gözü üzerimizde. Öğretmeni aldı götürdü. Bir ara baktım bazı çocuklar geziniyor hayrett bizimki çıkmamış diye düşünecektim ki vazgeçtim o mavi ayakkabıları sonra kızımı gördüm.. Tuvalete gidicem dedi gittik. Öğretmeni hikaye dinliycez diye aldı götürdü. Bazı veliler kapının camından çocuklarına bakıyolar tam kapıya yaklaşıyorum vazgecıyorum " yapma bakıp bosuna moralini bozma" desemde dayanamadım baktım tüm çocuklar halka olmuş benimki ayrı boyutunda hanimiş i havaya atıp yakalayıp koşuyor. Sonra ders bitti çocukları oyun alanına saldılar. Aman allahım orda işte tamamen sigorta attı. Onun yüz ifadesini gözlerinin fıldır fıldır hareket peşinde kosarkenki halini DEHB ile yaşamayan bilemez gercekten. Tırmanıyor geri iniyor atlıyor koşuyor, bir ara baktım yanındaki çocuklara bakıp garip garip kükreme sesleri çıkarıyor ki o kadar uyarılmış ki artık orda değil. Veliler teker teker yanıma gelip " çok hareketli galiba, ayy evde napıyosunuz, allaahh nasıl başa çıkıyosunuz, demek bu yüzden bu kadar zayıfsınız" şeklinde gerek iltifat gerekse acıma duygularını belli ettiler sağolsunlar. :(
 Elinden tuttum üst kata çıktık servis işini ayarlayıp hemen eve kaçıcaz. Ama çocugu tutamıyorum. Sürekli kaçıyor elini bırakmam için bir ara elimi ısırdı. Çaresizce ne yapacagımı şaşırdım. İşin ilginç yanı kızımın durumundan okula bahsetmedik hem doktorumuz hem önceki okuldaki öğretmenlerimiz ve okul müdürümüzle ortak karar alarak. Eğer aksi bir durum olursa size dönerler ve böylece ne kadar işlerinin ehli olduklarını görürüz dedi doktorumuz. Allahım çıldırıcam çocuğu tutamıyorum deli gibi kaçıyor koşuyor deliriyor kuduruyor. :( Elini tutuyorum ısırıyor bağırıyor yerlere yatıyor. Çocuga kızamıyorum kasıtlı yaptıgı bişey degil uyarmaya çalışıyorum duymuyor bile. O sırada eşim aradı kısaca elimi bıraktıgını beni ısırdığını zor durumda olduğumu söyledim ve kızınla konus dedim kulağına telefonu yapıştırdım. Neeerrdee hem kaçıyor hem yere yatıyor hem elimi ısırıyor. Eğer geçen seneki okuluzda olsaydık bizi tanıyorlar nasılsa die merdivene oturup böğüre böğüre aglardım. :( O an o kadar çaresizdim ki ne yapacağımı bilmeden bağıramadan, göze batmamaya çalışarak oracıkta tükendiğimi hissettim. :( Taksı çagırmalarını istedim durakta taksi yok :( yapay tırmanma duvarının olduğu bir bölüm var oraya gittik tırman buraya dedim. Tabi hemen sevinçten havalara uçtu çocuk.. Tırmandı tırmandıı... Böylece kendime sakinleşebilmek için zaman tanımış oldum. Biraz sakinleştikten sonra bahçede boş bir taksi gördüm içinden inen kişiye seslendim bekletmesini söyledim. Sagolsun yardımcı oldu beyfendi ve taksiye bindik. Ama hala çok gergindim. Aklıma arkadasım geldi aradım müsait olduğunu öğrenince onlara gittik.
Arkadaşımla çocuklarımızı yaşıt hatta gecen sene aynı sınıftalardı ki biz ailece de görüşüyoruz.. Onlar oynarkern bizde biraz lafladık. O kadar derine atıyorum ki artık anlatmak için yüzeye çıkarmakta zorlanıyorum kaygı ve üzüntülerimi. Yaklaşık 5 saat orda kaldık birlikte parka gitmek için evden çıktık. Apartmandan çıkmamızla beraber kızım elimden bir fırladı sokaktan caddeye doğru ilerledi ki koşuyorum yetişebilmek için peşinden ama nerdeyse caddeye vardı varacak. Allah tarafından bir arkadaşın sokagın başından geldiğini gördüm "durdurrr!" diye seslendim. Benimki arkadası görünce geri kactı elimi tuttu. Sonra eczaneye ugramam gerektiği için arkadaşım çocukları alıp parka geçti ben eczaneye uğradım, işimi halledip parka gittim ki ne göreyim benimki arkadaşın yanında bankta oturuyor.  Yanlarına gittim noldu neden oynamıyosun dedim  ve öğrendim ki arkadaşım kızıma ceza vermiş. Arkadaşımın kızı salıncağa binmiş bizimki kaydırağa. Arkadaşım arkasını bişr dönmüş ki bizimki kaçıyor gözden kaybolmak üzere. O sırada kendi kızı salıncaktan düşmüş yerde ağlıyormuş. Benimkine seslenmiş benimki arkasını dönmüş bakmış ama aldırmadan koşmya devam edince nasılsa benimki yerde aglıyo o kaçıyo deyip benimkinin peşine düşmüş kendi çocuguna bakmadan. :( Yanlarına gittiğimde birinin morararn ensesine bakarken birine nasihat veriyordu. Çantamda her zaman taşıdığım su kadar işime yarayan morluk ve ödem önleyici kremi çıkardım arkadasım kızının ensesine sürdü. Ama doğal olarak çok korkmuş arkadasım ki onun çocuğu tamamen benimkinin tersi çok dikkatli ve tedbirli. İşte orda bir kez daha içimin ennn derinlerine bıçak saplandığını hissedip biraz daha içimin tükendiği noktaya geldim. Sonra oynamaya başladılar bizimki dönen kaydıragın kayma kısmından tırmanıp en üstünden yana sarkıyor ki arkadaşımın gözlerindeki o korkuyu görünce hadi kalkalım dedim. Az ileriden ayrıldık..
Yolda giderken elimi bırakmak isteyen beni çekeleyen evladın yanında düşüncelere daldım. Tükenmiştim evet acaba Meryem Uzerlinin tükenmişlik sendromu da bunun gibi bişeymiydi gibisinden saçma salak düşüncelerle yolda yürümeye devam ettik. Sonra aklıma geçen haberlerde sanırım Rusya da idi, markette yere düşen çocugunu ayağıyla iten kadın geldi. Acaba dedim o kadın benim gibi zor şeyler yaşıyor da sinirinin kurbanı mı oldu ki anneyi herkes suçluyor acaba annenin büyük problemi mi vardı diye düşünürken buldum kendimi. Hadii manyamaaa iyice dedim kendi kendime. Evimizin dik yokuş aşagı sokağından kızım son gaz aşağıya koşarken ağlayarak böğüre böğüre taklalar atarak o yokuştan aşağı inmek istedim kızımın düşüp yüzünü gözünü yaralayacağı ihtimalini düşünürken.. :(
Merdivenleri cıkarken elimi tutmak istemedi " bari kıyıya tutunarak çık" dedim kollarını birbirine bağlayıp ablalar gibi çıkıcam deyip dengesizce sallana sallana yüreğim böbreğim ağzımda yukarıya çıktık. O ahlaksız ablaları bir bulsam kızıma örnek olan o hayali ablaları valla müebbet bile yesem ellerimle boğacam o ablaları.. Eve girdik sakinleşmem gerekiyor ama nasıl evlat paçamda. Ve istemeye istemeye televizyonu açtım karşısına çocuğu oturttum. Televizyon benim yüksek tepki verdiğimdeki gibi fazla zarar vermez herhalde 1 saatte diye düşündüm. Ve telefonu elime alıp facebook tan özelden @ Aylin Anne ye yazdım glayarak gözyaşları içinde ekranı görmeye çalışarak ve hıçkırmamak için dudaklarımı ısırararak.. Yazdım çünkü anlaşılmak istedim ve onun beni anlayabildiğini biliyorum.  Ve biz DEHB li çocuk ve tüm özel çocuk annelerinin "anlıyorum seni" lafını duymaya o kadar çok ihtiyacımız var ki.. Bizim gerçekten anlaşılmaya ihtiyacımız var. Aylin Anne" yazın ve ben yayınlayayım deryalara duyuralım sesinizi" deyince,işte yazdım..
Eve babamız gelince aldı kızımı karşısına konuştu anlattı anlattı.. Bense gözlerim dolu dolu ara sıra lafa karışaraktan anlataraktan dinledim eşimin kızımla konuşmasını. Uzunn uzun dinledi kızım hiçç sesini çıkartmadan ve ağladı. Geldi önce bana sarıldı sonra babasına.. İçim eridi.. Evladım bilerek isteyerek yapmıyor bunları biliyorum. Ama bazen ben de tükeniyorum. İnsanım yani nihayetinde. Rabbimden sabır diliyorum her gün artan bir sabır versin rabbim bana..
Canım kızım herşeyim herşeyimiz kıymetlimiz. Sana canım feda. Umarım senin için en doğrusunu en iyisini yapabilirim her zaman. Sen iyi ol saglıklı ol mutlu ol tüm çabam bunun için. Seni çok seviyoruz iyiki bizim kızımızsın iyiki olduğun gibisin..

7 Eylül 2013 Cumartesi

DEHB ile YAŞAMAK-4. Bölüm

Bazen nasıl da daralıyor yüreğim ve duruyor beynim. Evlat dünyanın en değerli hazinesi canımın da ötesi.  Ama o kadar zor bir meslek ki annelik.. Evlada duyulan o sevgi olmasa insan taş olsaydı catlardi eminim.  Allahım diyorum sen benim sabrımı arttir bana daha çok katlanabilme gücü ver. İçim tukeniyor bazen dayanacak gücüm yokmus gibi hissediyorum. Tepkilerimi kontrol altinda tutmak uğruna yutkunuyorum icimde çoook derinlere gonderiyorum aşırı tepkilerimi. Yutuyorum yutkunuyorum ama o yuttuklarim içimde taa en derinlerde birikiyor agirlasiyor. Bazen gercekten başa cikamayacakmis gibi hissediyor kendimi köşeye sıkışmış çaresiz hissediyorum :( Çok şükür rabbim gücünü veriyor ama nihayetinde insaniz bazen gercekten tüm yollar tikanmis gibi kalakaliyorum öylece. .
Surekli bir mücadele icinde olmak cok yoruyor beni hem de cok. Surekli dikkat halinde ve bir mücadele icinde olmak gercekten çok zor. Disariya gezmeye çıkacaksiniz once çocuğu yakalayip sabit bir yere oturtacaksiniz. Önce bacaklarini sabit yakalayip pantolunu giydireceksiniz, kazaga uzandiginizda cocuk coktan ayaga kalkmış yatakta zıplıyor yada baska odaya kaçmış koşarak. Tekrar yakalayip kazagi giydirip binbir mucadeleyle sac tarama operasyonuna basliycaksiniz. Muhtemelen sizin topladiginizin tam tersini istiycek saga topladiysaniz sola, topladiysaniz salınık sac, saldiysaniz toplu saç.  Saçı acımasın diye aldığınız kolay tarama spreyini dikkatsiz şekilde etrafa sıkmak istiycek ve siz deligi kendine dönük olupta gözüne sprey sıkarak 53748 saat gözünün yanmasinin yasını tutacak olmasını dusunerek gerildikce gerileceksiniz. Evet bırakmak lazım bi kez yansın gözü bak bidaha yapar mı dediginiz duyar gibiyim evet yapar tekrar da yapar defalarca kez de yapar. Evladin saçını başını toplayıp giydirip kendiniz hazirlanmaya gittiğinizde evladin saçı basi dagilmis soyunmus şekilde yanınıza gelis anında  paramparca oluyorsunuz işte.  Resmen başa dönüş yaşıyorsunuz.  Bulusacaginiz arkadaşınızın hazirlandinizmi diye sizi aramasi duvarlara tirmanip yerleri tirmalamaniz icin düğmeye basilis anı sanki..
Evi toparliyorsunuz mesela salondaki envaye cesit mutfak esyasini kiyafeti ve minder tepecigini toparlayip salondan cikip elinizdeki esyalari yerlerine dagitmak uzere evin diger odalarına geciyorsunuz. Salonun kapisindan gecerken bakiyorsunuzki evlat kendini halıya sarmış cigliklarla oynuyor.. Evin dağılmış olmasi inanın umrumda bile değil ama gelecek misafire bunu anlatmak imkansiz. Esim sabah evin en dağınık anında evden çıkıp işe gidiyor.  Ben evi toparliyorum temizliyorum evlat dağıtıyor ve esim daginikliga geliyir. Sorsaniz benim evi hic toplamadigimi söyler size ki hakli adam evi hic derli toplu görmüyor.  Bu halimle o kadar baristim ki bazen evin o halini fotograflayip facebookta paylasiyorum.  Arkadaslarimdan beni yakindan taniyanlar sabir dilerken bizim durumumuzu bilmeyenler amann ne kadar daginik evleri diye birbirlerine yorumlar yapiyorlar kulağıma geliyor ve sadece gülüyorum.  :)
Evimizde kendine zarar vermediği sürece bir kisitlama yok.  Hayal gücü epey genis kızımın. Mesela bugün öğlen mutfaktan plastik kase ve yumurta fircasini almis bilgisayar basinda calisan babasinin kollarindaki kılları hayali olarak boyayip kuaförcülük oynuyor. Nasıl kisitlayabilirsiniz bu çocuğu ki sonrasında bilgisayar odasindan kase firca ve bircok malzeme ve esyayi toplamak zorundasiniz.
Yemek yedireceksiniz ama önce çocuğun ağzını tutturup kasiktaki yemeği o hareket etmeden yada kelime arasını yakalayip ağzına sokmak zorundasınız.  Surekli kendi hayal aleminde bir oyunda yada sandalyede ayaga kalkmis ziplama pesinde. Yere sofra hazirliyosunuz yerde yuvarlaniyor, masaya hazirliyosunuz ayaga kalkiyor. Cocugun oturmaya sabri yok. Tam biseyleri rayina oturtuyosunuz ya bir yere bikac günlüğüne gidiyorsunuz yada birileri evinize misafir geliyor hersey bir anda tepetaklak oluyor. Cocuk sabırsız inanılmaz hareketli ve kazalara acik bir sekilde dikkatsiz hale geliyor.  Gittiginiz yer yada eve gelen misafir de burnunuzdan geliyor. Cocuk ne yemek yiyor ne dogru düzgün uyuyor.Gittiginiz yerdeki yada size gelen insanlardan durumunuzu bilenler ses cikartmiyir müdahale etmiyir saygi gosteriyor. Ama birde karşınıza dikilip nasihatlar veren önerilerde bulunam yada cocuga cok bilmiş edalariyla mudahale etmeye çalışanlar var. Zaten sizin canınız burnunuzda kafaniz bir dünya , üstüne birde bu insanlara katlaniyirsunuz ki hos agzinizi acip birkac laf ile susutirabilirsiniz ama anlatsanizda anlamayacak yada atsaniz atilmayacak kisiler olunca bazilari susuyorsunuz. Iste o zamanlarda saldiracak bir yer yadasaklanacak bir delik ariyor insan. :( çaresizlik tavan yapıyor aglamak istiyorsunuz ama aglamak bile gereksiz geliyor size hoopp yutup icinizde en derin yerlere gönderiveriyorsunuz hissettiklerinizi.
Bir arkadaşım var henüz 16 aylik oglu. Huzursuz uyumayan yemek yemeyen aşırı hateketli bir cocuk. Bakiyorum kendimi görüyorum sanki kadının yüzünde. Cok yakinimdaki herkese bahsetmedigim halde kizimin durumundan ama ona bahsettim hemde en küçük ayrintisina kadar. Kendi doktorumuzdan bahsettim dehb ile ilgili videolar izlettim. Bir ihtimal b8r problem olabilecegini bir doktorla gorusmesini tembihledim sıkı siki. Cok canım yandi baskalari benim kadar yanmasın kolay yoladan biran önce care bulsun istiyorum ki bu blogu yazmamin nedeni de bu aslinda. Neyse 1 hafta önce yazistik oglumu dr a götürmek istiyorum esimi ikna edemiyorum dedi bana. Yasadiklari benim yasadiklarim zorluklarla aynı.  Hareketli bir cocuk tehlike ve hareket. Onun telefonun diger ucunda agladigini biliyorum benim gozlerim doluyor taa en derinlerden aciyor icim. Ve 2 gun once aradi beni bizim dr dan randevu aldi eşini ikna etmis. Yasadigim mutluluğu anlatmam imkansiz. Umarim hicbir sorun cikmaz ama en azindan niye gitmedim diye bir dusunce olmaz kafasinda yada bir problem varsa hemen erken mudaleyle çözümlenir kisa sürede. Doktorumuzu arastirmis ve birkac hastasi ile konuşma fırsatı bulmus. 14 yasinda dehbli birooğlu olan bayanla konuştuğunu ve bayanin telefonda aglamaktan konusamadigini soyledi. Evet benimde aglayasim geliyor bağıra bağıra böğüre böğüre. . O kadar zorki allahim öyle yipratici ki. Korkuyorum diyor arkadaşım hem de çok korkuyorum. Ya inemli bisey çıkarsa nolucak cok korkuyorum. "Bişey cikmiycak oglun sapasağlam" sözünü duymak istiyor, duyup rahatlatmak istiyor içini.  Söylemedim korkma bisey cikmaz inşallah ve cikarsa bile en basindasin yolun ve cabucak koyulursunuz yola dedim. Konduramadiginibiliyorum gercekten konduramiyor insan. 1, 5 sene oluyor kizima teşhis koyulali ve esimi ikna edip kizimizi alip ben dikildim dr un karşısına ve biliyorum dr a guveniyorum ki bu cok onemli. Ama hala zihnim bilincaltim beni yokluyor her hareketli cocuga bakip acaba dogru yoladamiyiz demekten alamıyorum kendimi.  Zor gercekten kabullenmesi zor evladina kondurmasi daha da zor..
Diliyorum ki birileri benim yazdıklarımı okusun kendinde kabullenemedigi yavrusuna konduramadigi durumu aşsin ve bir uzmana gitsin. Care bulsun biryerlerden başlasın ve hayati bir nebze kolaylassin. Umarim dileğim kabul olur ve birseylere vesile olurum. Bunu tum kalbimle diliyorum..

6 Eylül 2013 Cuma

DİKKAT GELİŞTİRMEYE YÖNELİK ÇALIŞMALARIMIZ

Kızımın dikkat süresi olması gerektiğinden biraz daha kısa.  Uzmanların açıklamalarına göre çocuğun dikkat süresinin her yaş için 1 dakika olması gerekiyor. Yani 2 yaşında bir çocuğun bir aktiviteyle 2 dakika ilgilenebiliyor olmasi, en azından bir oyuncakla 2 dakika oynayabiliyor olması gerekir tabi ortalama olarak. Ama bizde durum farklı tabiki. En fazla 1 dakika dikkat süresi ki bazen o kadar bile degildi. Boyamalar birer çizik seklindeydi.  masadan kalkıp dolaşıyor yada kalem ile birlikte masada ayri oyunlar kurup kendi aleminde eğleniyor.  Zaten daha önce de bahsettigim gibi sadece tek bir sey iceren faaliyetleri yapmiyoruz, mesela icinde hem kesme hem boyama hem yapıştırma olan faaliyetler yapıyoruz.  Böylece dikkati tam dagılacağı noktada tekrar odaklanabiliyor yaptığı işe.
Gecen yıl bir hafta sonu yüzme kursu sonrasında bir kitapçıya girdik. Her zamanki gibi ben yine egitim ve cocuk gelisimi kısmına yöneldim. Orada Yrd.Doc. Dr Osman ABALI'nin Dikkat gelistirme seti ilgimi cekti. Inceledim aklıma yattı ve almaya karar verdim. Ve cok dogru birsey yapmışım gercekten. Yukarıda paylaştım kitapların resmini. Ayrica 2 sayfanın resmini paylasmak istedim ki az cok icerigi hakkinda fikir sahibi olunabilir diye düşündüm. Genelde eslestirme yada benzerini bulmaya yonelik faaliyetler.
Epeyce faydasını gördük gerçekten. Önceleri 1 sayfa boyamayı yapmayan kızımla şimdi zaman geliyor 10-15 sayfa yaptığımız oluyor bu set ile. Yaz boyu aksatmadan fazla yüklenmeden sürekli yaptık bu setin alıştırmalarını. Kızım istediği kadar devam ettik sıkıldığını anladığım anda hemen bıraktık.Ve 2 gün önce 4 yaş için olan seti bitirdik 5 yaş için olanı aldık. Bu aralar biraz dikkati dağınık fazla odaklanmıyor genelde aklı başka yerlerde gibi. 2 sayfadan fazla yapamıyoruz ben de zorlamıyorum. Jelibon ki biz haribo diyoruz adına kızımın en büyük zaafı. Ama her zman yenmiyor haribo, ödül niyetine kullanıyoruz. Öyle paketle falan değil tane hesabı. Ders çalışıyoruz sonra haribo kazanıyoruz. İşin sonunda haribo olunca işler hızlanıyor elbette ama bu set gercekten ilgisini çektiği için kendisi yapmayı teklif ediyor. Yani kendisi de çok istekli bu konuda.
5 yaş setine dün başladık ama biraz daha ayrıntılı olduğu için zorlanıyor ve çabuk sıkılıyor. "annee yapalım daha" dese bile aklı hep başka yerlerde.Kalemlerle konuşuyor hayallere dalıyor yada çok düzgün çizdiği çizgileri yamuk şekilsiz çizip uyduruyor. 5 yaş biraz zorlasa da yinede yapabiliyor. Tabiki o masanın başında sen anlatıyorsun çocuk duyuyor ama anlamazlığa vuruyor işi. Çileden çıkmamak için epey sabır gerekli. Şu an için çok küçük ama ilkokula başladığımızda sıkıntı çekmemek için tüm çabam. Umarım boşa çıkmaz hiçbirisi.
Emek gerek gerçekten hem de fazlasıyla. Örgü misali ne kadar güzel sağlam işlersen temeli o kadar sağlam oluyor çocuğun geleceği. Daha bebeklikte atılıyor çocugun insanlığın kişiliğin temeli. Dikkat etmeli özenli davranmalı, iyi araştırılarak doğru biçimde öğretilmeli çocuğa herşey. Sadece karnının doyurulması, uyutulması, eğlenmesinin sağlanması değil çocuk büyütmek. Her zaman çocuğuma birşeyler katacak oyunlar oynamaya yada oyunlara eğitici bişeyler katmaya çalışıyorum. Mutlaka eğitici materyallerin oyuncakların kullanılmasına gerek yok. Pekala normal bir evcilik oyununa bile eğitici bişeyler katılabilir. Marketçilik oynarken marketçi olan kızımdan yeşil renkli çikolata yada en uzun kitabı istiyorum bana getirmesi için. İşte size küçük bir eğitici oyun. Herşey hayal gücünüze emeğinize ve sabrınıza bağlı. Arabada giderken bana 3 tane cami bul, mavi araba geçince haber ver, buralarda balkonunda çamaşır asılı bir ev varmı acaba şeklinde oyunlar da hem basit hem dikkat geliştirmeye yönelik oyunlar..
Dediğim gibi herşey size bağlı biraz hayal gücü, biraz emek ve azcık daha fazla sabır ile herşey inanın daha güzel daha kolay olabilir. Buna inanıyorum.

4 Eylül 2013 Çarşamba

DOĞUM HİKAYEMİZ..

Dışarıda yağmur yağıyor. Annem odada bir o yana bir bu yana geziniyor herkesten daha çok endişeli hepimizden daha telaşlı. Eşimin kuzeni Gülşah fotoğrafımı çekmekle meşgul. Eşim ise can dostumuz yasin ile sohbet ediyor. Üzerimde hastane önlüğü kolumda serum kafam ise bomboş.. Başımı çevirip bakıyorum yanda ki boş camdan kutucuğa, içinde birkaç saat sonra bebek olucak benim bebeğim. YOk ya heyecanlandırmıyor ürkütmüyor hiç birşey hissettirmiyor bana bu oda durumum yada biraz sonra gideceğim ameliyathane.. Bomboş aklım ve yüreğim ne düşünmeliyim onu da bilmiyorum..
"Haydi bakalım" diyor hasta bakıcı gidiyoruz. İsterse eşimin asansörde ameliyathane kapısına kadar gelebileceği söyleniyor ve benimle birlikte asansöre biniyor eşimde. Kafamda yeşil kağıt bone ile son pozumu veriyorum doğum öncesi ve başımı kaldırıp sesleniyorum serçe parmaklarımı göstererek" hemen bakınn parmakları benim gibi yamuk muu?".. Ve asansöre binip ameliyathane kapısında ayrılıyoruz eşimle..
Sıcacık ameliyathane küçük ve aydınlık. "Nasıl ameliyathane burası sıcacık, soguk olmazmı normalde ve neden kocaman kocaman ışıklar yok filmlerdeki gibi" diyorum. Anestezi uzmanı bebek çıkacağı için ısıttık biz burayı diyor. Sedyeden ameliyat masasına geçiyorum sanki sedyenin biraz büyüğü gibi. "SEn epidural istemişsin dr spinale karar verdi farkı spinalde daha çabuk uyuşursun" diyor anestezi uzmanı. Başımda hemşire var bitane 3 aylık hamileymiş. " ohh ben kurtuluyorum darısı başına inşallah bu arada sen başımda dur benimle sohbet et sakın burdan ayrılma" diyorum. " Tamam tamam burdayım ben" diyor ama haberim yok sonraları kimseleri görmüycek gözüm :) Belden iğnem yapılıyor bacaklarımda bir sıcaklık hissediyorum doktorum geliyor ben geldimm diyor ve başlıyor macera.. Hissediyorum dokunuşları karnımda gezinen elleri baskıyı herşeyi. Acı yok ama his var. İçimden dualar ediyorum Gözüm hep tansiyonumu ölçen aletin göstergesinde. Tansiyonum oynamamalı genel anestezi olmasınn hayırr uyumamam lazım diye kendimi yatıştırmaya çalışıyorum ama bir ara farkına varıyorum ki bağırıyorum karnımda birileri tepiniyor sanki. Çıktı durr demelerine kalmıyor " aaa gülüyorr" diyor birisi. "hanii bakayım bakayımm" diyorum hoopp yeşil örtünün üzerinden küçücük kızımı gösteriyorlar bana " aaaa saçları varrr" ilk kelimem oluyor kızıma. 6 MART 2009 saat 15,45..
Bir ara serumun içine iğne yaptıklarını görüyorum birisi gelip kızımı yanağıma sürtüyor. Tarifi yokki nasıl anlatayım. Sıcacıkk pamuk desem değil kadife desem sönük kalır. Hayatım boyunca o kadar yumuşak bir şeye temas etmemişimdir sanırım. Kızım yanagımdaydı son hatırladığım.
Gözümü aralıyorum annemin oda da gezindiğini görüyorum Hoopp diye yataga koyuyorlar beni ve karnım agrıyor.. Üzerime geceliğimi giydiriyorlar ve ben ağlıyorum. Ama neden ağladığımı bilmiyorum. Annem aglıyor ve bakıyorum Gülşah'ın gözlerinden yaşlar akıyor. Eşim yanağımı okşuyor ben ağlıyorum...
Kızımı getiriyorlar emzirme zamanı diyor hemşire ama gözümün bişey göresi yok kafam bir dünya karnım ağrıyor ve çok yorgunum. " istemiyorum" diyorum..(  Akıllı annem çocugu kabullenmiycem sanmış :)  ) " ama emmesi gerek" diyor hemşire. Kızım memeye yanaşıp cukk diye yakalayıp emmeye başlıyor. Ne garip bir his diyorum kendi kendime. Herkes tepemde "emzirmelisin,yürümelisin,yemelisin"... Annem sürekli bebekten bahsediyor " ayy battaniyeyi tekmeleyip üstünü açtı, ayy üşüycekti, ay çok agladı..) .. Karnım agrıyor nefes alacak gücüm yok yorgunum canım sıkılıyor.. Babam aramış annemi. " bebek çıktı" demiş annem. "bebeği boşver Kızım nasıl " demiş babam.. Sadece babam merak etti beni diye düşündüm o an ve sesimi duymadan iyi olduğuma inanmamıştı babam..
İlk gece ilk yürüyüş için hemşire geldiğinde odaya sanki kalbim yerinden çıkacak gibi hissettim. Yavaşça ayaga kalktım ve gözlerim karardı tansiyonum düştü. Yatak ve sandalye arasında öylece kalakaldım ne ileriye ne geriye gidebiliyordum. O an allaha dua ettim kimseyi kimseye muhtaç etmesin diye. Yavaşça yatağıma döndüm ve bikaç saat sonra tuvalete kendim gitmeye başladım.
Annem uyurken kalkıp kızıma bakıyordum mışıl mışıl uyuyordu minicik çizgi gözleriyle. Ertesi sabah artık yatakta oturarak emzirmeye başladım kızımı ve zaten sonra taburcu olduk. Hastaneden ayrılırken en çok kumandalı yataktan ayrılıyorum diye üzülüyordum pek rahattı doğrusu. İndir kaldır yatır kaldır aşagı ve yukarı :)
Kimse dokunmasın kimse müdahale etmesin istiyordum. Eve gelince emzirmeyi altını temizlemeyi hepsini kendim yaptım ve 15 gunlukken kızım artık yanlız kalmıştık. Eşim sabah 6 da evden çıkıp akşam 11 de ancak geliyordu eve. Rutin 2 saatte 1 kurulmuş saat gibi uyanıyordu kızım. 2 saat içinde uyku yemek duş yada aylak aylak takılmak.. Ben uyumayı seçtim emzirip altını temizleyip uyudum kızımla.
Elimde küçücük bir bebek.. Ağlıyor kusuyor kusarken morarıyor.. panıklemeye vakit yok kendimden başka yol gösterecek kimse yok yanımda. Panik korku cahillik bir yana bırakıp kolları sıvadım. Mesai yogundu ve tek çalışan bendim.. Zaman geldi aç kaldım zaman geldi 1 hafta banyo yapmadım. Rabbim gücünü veriyor bir şekilde. Ne kadar cahil olursanız ne kadar deneyiminiz olmasada bebeğinizin ne istediğini anlıyor çok ta güzel bakıyorsunuz. Annelik öğrenilecek bişey değil tamamen içgüdüsel bence.
daha önce dediğim gibi kızımı görünce şimşekler falan çakmadı ilk görüşte aşk ta yaşamadım. Birlikte yaşayarak öğrenerek aşık olduk sevdik birbirimizi kızımla. Ben de kızımla birlikte büyüdüm olgunlaştım. Tek başıma da efeler gibi baktım kızıma büyüttüm ve büyüyoruz hala ikimiz birlikte. İyiki de var kızım ki iyiki de doğurmuşum. Annelik dünyanın en güzel ama en zor mesleği ve emeklilik yok bu meslekte. Evlatlarımızsa bizim en büyük servetimiz..

KIZIMLA TEMİZLİK ÇABALARI

Temizlik yaptık kızçemle bugün daha doğrusu az önce. Ben silip süpürürken o da elinde ıslattığı tuvalet kağıtlarıyla heryerleri bir güzel sildi parlattı misler gibi oldu evimiz. :) "ayy annee ben iyiki varmışım valla bensiz nasıl yapardın yoksa senn" diyerekten hem teşekkürü kaptı hemde şükrettirdi bu günüme. Evet şükretmek lazım gerçekten diyerek sonsuz kez şükrettim Rabbime. Kolay gelmedik sonuçta bugünlere. Geçen yıllarda yaptıgım temizlikleri daha doğrusu temizlik çabalarımı düşündükçe " vayy bee" demekten alıkoyamadım kendimi. Şimdi geçmişe şöyylee bir dönüp bakalım neler yaşamışız biz neler bu temizlik mevzusunda..
Evlat doğdu daha minicik el kadarcık bebek. Elektrikli süpürge sesi pek etkilemiyordu o zamanlar kızımı ki bekide hoşuna bile gidiyordu. Birkaç aylık olunca sesten korkmalar başladı. Peki nasıl yapılır temizlik bu evlatla? Efendim önce 1 adet anakucağı alınır evlat içine yatırılır, süpürge fişe takılır acma düğmesıne basılır 3 saniye sonra kapatılır evladın yüzüne bakılıp gülümseme ve şaşkınlık karışımı "aaa aaa neymiş buuu!" denilip dans edilir cilveli hareketler yapılır bu hareketler 25453 kez tekrarlanır. Süpürme sırasında her yön değiştirildiğinde evlat da anakucagı ile birlikte o yöne geçirilir. Yerleri silme işlemi  puset tekerlekleri camasır suyuyla  silinerekten daha önceden hazır kıvama getirilmiş puset içine bebe yerleştirilerek yapılır. Neden çünkü evlat uyumuyor. Puset ve ana kucağı o dönemlerde hayat kurtarıcı niteliktedir. Anne tuvaletteyken klozet karşısına, anne duş alırken küvet yanına konulabilir. Tuvalet ihtiyacı sırasında annenin sürekli evlatla konuşması, duş sırasında ise 10 saniyede 1 kez dus perdesi acılmak suretiyle annenin evlada " anam da anammm hanimişş" diye cilvelenmesi önerilir. :)
Evlat büyümüş ve 4,5 aylık olmuş üstelik emekleme, sürünme ve dönme gibi birçok hareketle evde dolaşmaktadır ki puset ve ana kucağı artık işe yaramamaktadır. Evlat süpürülen odada serbest bırakılır ama her daim göz hizasında olmasına özen gösterilir çünkü bu dönemde süper sekilde süpürgenin kablosunu boynuna dolayabilme yetenegine ve ısırıp yalama yeteneğine sahiptir. Yerleri silme islemi ise vileda kovasına su hazır edilerekten banyoya konup kapının kapanması şeklinde yapılabilmektedir. Evlat kovayı devirebilme yeteneginin yanısıra ıslak yerleri yalama konusunda büyük bir yetenege sahiptir. Bu yüzden paspas ıslatılıp kova banyoya kapalı kapı ardına bırakılır ve paspasın tekrar temiz suya batırılması için banyoya gidilmesi gerekmektedir. Her silinen odanın silme sonrası kapısının kapatılması unutulmamalıdır.
Evlat yaklaşık 1 yaşına yaklaştığında pencerelere desteksiz yani ayagının altına bişey koymadan tırmanıp pencereyi acabilme yeteneginin yanı sıra kapıları da çok rahat açabilme yetenegine de erişmiştir.  Süpürme işlemi artık evladı göz önünde tutmaya çalışmanın yanısıra süpürgeyi evlattan kurtarıp süpürmeye calışma şeklinde bir yetenek gerektirmektedir. Evlat hala gündüz uyumamaktadır. Silme işlemi yine kovanın banyoya kapatılması şeklinde yapılmasının yanısıra kapınında kilitlenmesi gerekmektedir. Silinen her odanın kapısının kilitlenmesi lazımdır zira evlat ıslak yerleri yalamaya bayılmaktadır. Kilitli kapılar 3,5 yaşına kadar devam edecektir ve pencerelerin hepsine üstten emniyet kilidi takılarak evde sera bitkisi yetiştirmek için sıcacıkk bir saunamsı ortam yaratılmıştır ki bu ortam yaz aylarında da kati suretle bozulmamaktadır. Evlat acık pencere görür görmez büyük bir heyecan ve coşkuyla pencereye koşmaktadır..
Evlat 2 gün sonra tam 4,5 yasında olucak. 3,5 yaş itibari ile temizlik normalleşti biraz evimizde. Elektirkli süpürge çalışırken genelde kızımı aynı oda da tutmaya çalışıyor gözümün önünden ayırmamaya çalışıyorum. Vileda ayağımın tam dibinde oluyor ve asla 1 adımdan fazla uzaklaşmıyorum. Kimyasal temizleyiciler yerine arap sabunu kullanıyorum ki her ihtimale karşı elini kolunu sokar yalarsa falan en az zararlısı olsun ve sürekli oyuncakları agzına götürdüğü için zeminde kimyasallar mümkün olduğunca bulunmasın. Eline nemli bir bez veriyorum istediği heryeri siliyor kafasına  göre. Viledadaki suyun ilaçlı olduğunu elini yara yapabileceğini söyledim ki sanki artık sözlerim yer ediyor kafasında ve yaşının büyümesiyle biraz daha bilinçlendi gibi.
Zor gerçekten herşey olduğu gibi temizlik de kudurukumla normalden birazcık daha zahmetli. Ama yuvarlanıp gidiyoruz bir şekilde sabır anlayış ve dikkat çerçevesinde. Başardığımızı herşeyin daha iyi olacağına inanıyorum ki şimdiden epeyce yol katettik. Herşeyin daha güzel daha iyi daha az kaygı gerektirmesi ümidiyle. Hayat kudurukumla kudurarak çok güzel. :)