19 Kasım 2014 Çarşamba

ARI MAYA, AYNI BİZİM GİBİ..

İki hafta önce kızımla sinemaya gittik. Eşimin işleri dolayısıyla anne kız baş başa sinema keyfi yapalım dedik. Evde ilgiyle izlediği Arı Maya filmine gittik. "Ben çocukken çok severdim, hep izlerdim" dediğim günden beri daha ilgiyle ve merakla izliyor  zaten Arı Maya'yı. Normalde çok sevdiği bir film bile olsa mutlaka yerinden kalkar, dolaşır, dayanamaz konuşur yada "çıkalım anne" derdi ama bu kez öyle olmadı.
Filmin başlamasını sabırsızlıkla bekledi ve film boyunca yerinden kalkmadı. Sanırım kendinde bir şeyler buldu diyorum ben. Maya yavru bir arı olarak petekte uyanıyor ve balmumundan yapılmış peteğin ağzını kapatan tabakayı yırtıp başını dışarı çıkartıyor. O sırada orda çalışan iki arı Maya'yı peteğe geri sokmaya çalışıyorlar ama ne çare Maya başlıyor konuşmaya :) "Sus" diyor yetişkin arı ve ekliyor "arılar çok konuşmaz ve hiç soru sormaz". Maya soruyor "arı ne demek  ve neden konuşmaz ama ben konuşuyorum".. Maya o kadar kıpır kıpır ki ordan kaçıp kovanın içinde dolaşmaya başlıyor. Önce asker arıların arasına katılıyor sonra işçi arıların sırtına biniyor ve ardından kraliçe arının yanında buluyor kendini. Ama sürekli sorular sorma peşinde ve o kadar çok konuşuyor ki. Kraliçe arı sabırla Maya'nın sorularını yanıtlıyor ve onu diğer yavru arıların eğitim aldığı sınıfa götürmesi için danışman arıya teslim ediyor. Danışman arı kötü kalpli olduğundan Maya'ya numarayla hitap ediyor Maya bağırıyor "benim adım Maya! benim bir adım var".. Maya sınıfa götürülüyor ve konu eşek arıları. Öğretmen anlatıyor  "eşek arıları tüylüdür" Maya dayanamayıp cevap veriyor "ayyy ne tatlıııı" öğretmen devam ediyor "eşek arılarının ayaklarında sivri kancaları var" Maya söze karışıyor "vay canına ne ilginç, karşılaşıp tanışıp dost olmak istiyorum". Danışman arı öfkeyle bağırıp Maya'ya rakam ile seslenip "sus çabuk terbiyesiz onlar bizim düşmanımız" diyor. Öğretmen Maya'ya susmasını işaret ediyor Maya eliyle ağzını kapatıyor ama susamıyor ve elini ağzından çeker çekmez ardarda sorularını yöneltiyor danışman arıya. Tıpkı kızımın " içimde bir makine var anne beni o konuşturuyor ve ben susturamıyorum kendimi" demesi gibi, o kadar tanıdık ki.. Danışman arı çok sinirleniyor ve Maya'nın kovan dışındaki ilk keşif uçuşuna gitmesini yasaklıyor. Sınıf boşalınca Willy ismindeki minik arı Maya'nın yanına geliyor ona çok konuşmamasını soru sormamasını ama aslında onu özel ve farklı  yapan bu huylarının olduğunu söylüyor. Ama Maya danışmanla konuşmaya gitmek istediğini söylüyor. "gidiyorum ben bayan danışman ile konuşup özür diliycem, ona söz vericem artık onun istediği gibi biri olucam hiç soru sormuycam" diyor. Öyle içim sızladı ki bu bölümde. taa içimde derinlerde tanıdık bir sızı hissettim :( Willy engellemeye çalışıyor "ama Maya o zaman sen sen olmazsın kii" diyor ama Maya kararlı gidiyor danışmanla konuşmaya. O sırada danışman, kraliçe arının besin kaynağını arı sütünü saklamakla meşgul. Maya hızlıca arkasından yaklaşıp bir çırpıda özür dileyip makine gibi seri şekilde artık onun istediği gibi biri olacağına söz verdiğini özür dilediğini söylüyor ama danışman onu dinlemeyip kovuyor ve o kovana ait olmadığını söylüyor ve maya kovanı terk ediyor ve Willy de onunla birlikte gidiyor.
Maya film boyunca tüm ormanı geziyor sorguluyor nereye ait olduğunu bulmaya çalışıyor. Sürekli sorguluyor soruyor kafasındakilere bir cevap arıyor. "sen arısın ve kovana aitsin, tüm arılar kovana aittir" diyor çekirge. Ama Maya kabul etmiyor "bana arı olmadığımı farklı olduğumu kovana ait olmadığımı söylediler, asla bir arı olamazsın dediler" diyor.
Eğlenmek için gittiğim sinemada içim paramparça hatta gözlerim dolarak izledim filmi. Maya denilen o minicik arı sanki bizim çocuklarımızdan biri, sanki bizim içimizden çıkmış gibi. Gayet akıllı enerji dolu Maya sırf kendini bilmez bir büyük tarafından aşağılandığı, azarlandığı için kendi olmayı bırakarak sırf başkalarını memnun etmek için bambaşka biri olmayı kabul ediyor. Alışılmışın dışında hareketli çok konuşan, kendini susturmayı başaramayan, çok akıllı zeki ve pratik fikirli Maya... Benim evimde, içinde onu konuşturan bir  makine olduğunu söyleyen, beyninin atla dediği, jimnastikte halıdaki ip parçasına takılıp, yüzme dersinde havuz kıyısındaki bone parçası ilgisini çektiği için dersten kopan kızım gibi.. İyi yürekli, iyi niyetli, 7/24 kuduruk kızım gibi.. iyiki kızım böyle olduğu gibi ve iyiki arı Maya bizim çocuklarımız gibi..

18 Kasım 2014 Salı

DEHB İLE DEĞİŞKEN DURUMLARIMIZ..

Bir an oluyor herşey tam tıkırında ve dehb den eser yok ortada. Herşey mükemmel herzamanki çocuk gidiyor, yerine uslu, temkinli, lokum kıvamında bir çocuk geliyor. Amann ben zaman zaman ne kadar da büyütüyorum herşeyi diyorsunuz çünkü insanoğlu kolay unutuyor yaşadıklarını. Sonra bir an oluyor bir zaman geliyor bakıyorsunuz en başa dönmüşsünüz ama bu kez çabuk toparlıyorsunuz durumu. Eskisi gibi afallayıp kalmıyor, çocuğa anlamsız gözlerle bakmıyorsunuz. Çünkü deneyim konuşuyor artık. Sinirleriniz yine yıpranıyor yine çileden çıkacak gibi oluyorsunuz ama artık çocuğun isteyerek bu şekilde davranmadığını, tüm bunları içinden gelerek kendini frenleyemeden yaptığını biliyorsunuz.  Evet çünkü siz artık Dehb ile yaşamayı ögrendiniz yada bir şekilde kafanıza dank ede ede yaşayarak istem dışı öğrenmiş bulundunuz. .
Bakıyorum kızım hareketlenmiş, akrobasi hareketleri son gaz ve sonu gelmez sorular. Hemen alıyorum beynimi önüme. Ne değişti bizim hayatımızda.  Ya şehirler arası yolculuk yapmışızdır yada eve yatılı misafir gelmiştir. Ya çok sesli hareketli bir ortama girmişizdir. Ya daaa kızım hasta oluyordur. En ufak bir nezle, boğaz enfeksiyonu yada orta kulak iltihabı durumunda bizde hareket tavan yapıyor. Kullandığımız bir çok ilaç durtuselligi arttırıyor yada duygusal olmamızı sağlıyor. Her çocuğu uyutan fitiller, alerji şurupları, ateş düşürücüler bizi hareketlendiriyor.
Geçen hafta kızımın vücudunda kızarıklıklar çıktı.  Alerji olduğunu düşünüp cilt doktoruna gittik. Doktor alerji şurubu verdi ve bir losyon. Aman allahım bebekliginden beri uasamadığımız uykusuz gecelerimiz geri geldi. Kendi odasında uyutmama rağmen kızım gece mutlaka yastığını alıp bizim yatağımıza gelir. Normalde zaten çok hareketli uyuyan bizi sürekli tekmeleye tekmeleye kendine yer açan genelde yastıkların üzeeinde yatan bir çocuk. Ama o gece uykumdan uyandıracak kadar hareketli olduğunu farkettim. Anormal şekilde hareketliydi hemde en derin uykusunda. Uyur haliyle ordan oraya atıyordu kendini. Bir sure gözlemledim eşimi uyandırdım. Anormal bir durum bu dedim. Dayanamadık uyandırdık ki ben uyuyamıyorum dedi kızım. "Hadi salona gidelim televizyon izleyelim" dedim ve salona geçtik birlikte.  Sabaha kadar enerjik bir o kadar dinlenmis sekilde çocuk gece yarısı başladıbir yeni güne. Hemen ilacı kestik tabiki ve iki gün kaşınarak idare ettik yediklerimize de dikkat ederekten. Ve bu iki gün boyunca gece yarısı kaşınarak uyanma duş ve salonda televizyon keyfi olarak hayatımıza devam ettik.
Doktor kontrolüne gidince olanları anlattık doktor şaşırdı.İlacın prospektüsüne baktı ki yan etkilerinde aşırı uyku hali uyuşukluk falan yazıyor ama biz de yine ters etki yaptı . Daha önce  çocuk soğuk algınlığı ilacında da yaşamıştık yan etki. Okula gitmek icin servos beklerken eli
kapıya sürtmüş parmagında  toplu igne başı kadar sıyrık olmuştu. Eve geldiginde parmagınıdüz tutmaktan eli kasılmıştı ve 6 saat aralıksız ağladı.Ne dediysem ne yaptıysam susturamamıştım. Eğer biraz daha psikiyatrımıza upaşamasaydım alıp acile götürücektim. Orada ne yapılabilirdi yada bişey yapılabilirmiydi bilmiyorum ama aklıma başka bişey gelmemisti son olarak yapabileceğim. O kadar zor ki anlatamam. Atesi olsa duşa sok, dişi agrisa ilac ver, ishal olsa acile götür serum taktır ama bu bambaşka birşey..
Şu anda iyiyiz çok şükür herşey yolunda ve alerjimiz geçti. Hareket son gaz çene desen hepaçık :) Özetle hersey bizi hızlandırmaya yönelik ve olan etkilerin hep tersini yaşıyoruz hhastalık ve ilaç kullanma durumlarında. Rabbim sağlık versin yavrularımıza onlarla sınamasın bizleri..

9 Ekim 2014 Perşembe

BİR GÜZEL SÖZ KÜÇÜK BİR DESTEK..

Bazen kısacık bir cümle alır götürür tüm sıkıntıları, kaygıları ve umutsuzluğunuzu.. Dehb ile yaşamak herkesin bilebileceği, anlayabileceği birşey değil.. Çok yorucu ama hayata sıkı sımsıkı sarılmanızı, ayakta herzaman dimdik durmanızı, sonsuz sabır ve dikkat göstermenizi gerektiren bir durum..
Bugün okuluna gittim kızımın. Sınıf ögretmeni ve yeni rehberlik öğretmeni ile görüştüm. Durumda pek degisiklik yok hala kıpır kıpır gezinen, az oturan, sürekli konuşan, faaliyetten faaliyete atlayan bir kızım var. Evimizde ödül panomuz var. 100 çıkartma toplarsa eğer çok istediği bir oyuncağı alıcaz kızıma. Okulda, yüzmede, jimnastikte kurallara uyması, yatağında uyuması, yemeğini kendi yemesi ve doğruları söylemesi panoda yeralan birkaç başlık. Bu sıralar yine hareket tam gaz. Jimnastik yüzme ve okulda kurallara uyma konusunda sorun yaşıyoruz. Kuralları aksatması sonucu grup düzenini de bozduğu için ödül panosu yapmaya karar verdik. O bile tam olarak motive etmeye yetmese bile eskiye nazaran daha gayretli ve iyiyiz.. 2 gün sonra psikiyatristimiz ile randevumuz var. Bakalım yolumuza ne sekilde devam edicez görüşüp öğrenicez..
Neyse lafı yine uzattım. Okulda yeni rehberlik ögretmenimizle görüştük. Aslında çok tedirgin ve gergindim okula giderken. Ögretmenimizin çok dolu ve dehb konusunda bilgi sahibi olması beni çok mutlu etti. Sabırla beni dinledi önerilerde bulundu. "İşiniz çok zor ama biz,doktor ve siz  olarak işbirliği içinde yol alıcaz. Ben hep burdayım dertlesmek isterseniz bile gelebilirsiniz, yanlız değilsiniz"dedi. O kadar rahatladım o kadar mutlu oldum ki. Geçen yılki rehberlik öğretmenimiz "dehb değildir her çocuk aynıdır, ben bu işin peşini bırakmam" diyerek beni çok üzmüştü. Insanlara meram anlatmaktan zaten sıkıldım ve kimseyle mücadele içine girecek sabrım yok. Sabah eşime de dedim "şimdi bir de rehberlikçiye meram anlatıp birşeyleri açıklamaya çalışıcam, hiç canım istemiyor" diye. Ama korktuğum gibi olmadı tam tersine destek gördüm. O kadar mutlu ve rahatlamış hafiflemiş hissediyorum ki kendimi. Allahım nolur seneye de öğretmenlerimiz anlayışlı ve bilgi sahibi olsunlar bu konuda. Asıl seneye başlıyor maraton ilkokul ile birlikte. Rabbim çocuklarımızı hayırlı insanlarla anlayışlı insanlarla karşılaştırsın inşallah.
Çok şey değil istediğimiz. Biraz destek anlayış ve sabır. Sadece "yanlız değilsin yanındayım,seni anlıyorum"sözü bile bizim için dünyalara bedel..

24 Ağustos 2014 Pazar

DEHB.. İĞNEYLE KUYU KAZIYORUZ..

İçimin tükendiği, en dibine kadar tükendiği noktadayım yine bugünlerde.. Hareket, çene, tehlike son gaz.. Eğer canımdan bir parça, dünyaya getirdiğim, içimden çıkardığım evlat olmasa gerçekten sabredilecek gibi değil.. "ya belki de abartıyorumdur, her çocuk aynı" diye düşündürüp sürekli zihnim oyun oynuyor bana.. Ne yapsam yetemiyorum yetişemiyorum çocuğa.. Rabbimden hergün her yeni gün daha fazla sabır ve güç diliyorum :( Allahım esirgesin acısını göstermesin ama çok bezmiş bir durumdayım.. Zaten hareketliydi şimdi sanki daha da arttı..
Ananemizin köyüne geliyoruz her yaz, sırf çocuk bahçede serbestçe oynasın sokakta çocuklarla iyi vakit geçirebilsin diye. Ama anane dede ve beni bezdirmiş durumda. Bir kere sürekli bir temas durumu var. Illaki dibine sana temas edecek şekilde oturacak yada yatacak. Bir öpmeye başlayınca 15-20 kez òpmeden bırakmıyor. Kı en çok sinirimi bozan konu yabancılara karşı da aynı şeyi yapıyor. Yabancı birisiyle hemen samimi olabiliyor, kucağına oturabiliyor ki biz bebekliğinden beri mahremiyete gercekten dikkat ettik ve önem verdik. Mahremiyet eğitimi konusunda çok araştırma yaptım cok okudum. Sürekli hikayelerle, masallarla, yasanmış olan küçük olaylarla bu konuya değiniyorum, ve sütekli her fırsatta anlayabileceği şekilde küçük imalarla anlatıyorum ama yok hala herkesle çok samimi.. Bense bir o kadar tedirgin çaresiz ve üzgünüm :(
Sabah uyanır uyanmaz sokağa çıkıyoruz.  Her yaştan bir sürü arkadaşımız var. 1 yaş büyük çocuklar, 1 yaş küçük cocuklar, 5 yaş küçük yada 2 yaş küçük.. Bakıyorum tarafsızca gözlemliyorum. Aralarında tartışıyorlar, oyuncak paylaşamıyorlar bazen birbirlerini sebepsizce kıskanıyorlar. Hepsi sürekli koşuyor, gayet hareketliler ama işte bir noktada duruyorlar ama benimki hariç.. Sürekli hareket halinde. Bir oyun başlatıyorlar diyelimki çamur oynuyorlar. Benimki hemen 1 dakika olmadan sıkılıyor başka oyuna geciyor. Mesela bisikletini gidip getiriyor. 1 dakika geçmeden bisikletini bırakıyor elinde bir kitapla geliyor
 Sadece kızımla oynamaya gelen komşu kızı neye uğradığını şaşırıyor. Kız daha yeni suyla kumu karıştırıp çamur yapmışki çamurlu elleriyle kalakalıyor. Çünkü kızım çoktan diğer oyuna geçiyor. Komşu kızı ellerini yıkayana kadar benimki 3. oyuna geçmiş bile..  Hiçbir oyunda süreklilik yok. Hic sabit durmak yok. Sürekli bir telaş halinde ve ben de peşinde perişan..
Denize gidiyoruz yüzüp enerji atsın kumda oynayıp rahatlasın diye.. Yüzme kursuna gidiyor birkaç senedir. Bu yaz artik kolluk ve simitsiz su üzerinde durmaya yavaş yavaş ilerlemeye, yüzmeye başladı ama daha kendini tamamen kurtarabilecek başının çaresine bakabilecek kadar değil.. Ama kesinlikle ayağının yere değdiği yerde yüzmek istemiyor. Alıp başını gidiyor, açılıyor da açılıyor. Sürekli dibinde saatlerce dikiliyorum o etrafımda yüzüyor , dalıyor çıkıyor.. saniye gözümü ayırsam derin olan tarafa dogru yüzmeye başlıyor.. Biraz kork be çocuk,  birazcık ürper tehlikeden.. Allahım o kadar zor ki. .
İstanbul'da evimiz 4. Kat ve pencereyi hiç açamıyoruz. Açık açık yüzümüze söylüyor "şu penceredn çok atlamak istiyorum, nasıl da uçmak istiyorum"diye. Hadi gel rahat otur evde, gel aç pencereyi. Geçen ananesine demiş"anane bir kibrit yaksak şu samanlara atsak ne de güzel yanar demi" diye. Beni paranoyak yaptı ananesinin de aklını başından alıcak :)
O kadar yorgunum ki anlatamam. Ama bedenen değil  beyin olarak. Elimden geleni yapıyorum. En iyi doktorlara götürüyorum durumu gereği ki kontrol altındayız. Enerjisini doğru yönlendirme adına haftada 2 gün jimnastik,  2 gün yüzmeye götürüyorum. Doğal ortamda olsun bahçede oynasın, sokakta oynamanın tadını alsın diye yazları köye getiriyorum.  Sürekli konuşarak anlatarak aşmaya çalışıyorum yanlışları, sorunları. Haftada 5 tam gün okula gönderiyorum ve ben gerçekten çok üstün çabalar sarfederek sabrediyorum.. Ama öyle pis birşey ki bu DEHB öyle zor öyle lanet bişey,  adeta iğneyle kuyu kazıyorum..
Her gün daha fazla sabır versin diye dua ediyorum rabbime ve herşeyden önce evladımı koruması için. Benim yetebilmem, yetişebilmem , sürekli koruyabilmem imkansız. Evladının amansız hastalıklarıyla boğuşan, tek bir kelimesini duymak için çırpınan anneleri düşünüyorum ve şükrediyorum elbette.  Ama benim durumum derdim de bana zor. Bazen gerçekten tükeniyor tıkanıyorum.. Allahım sen büyüksün yarabbim..

25 Nisan 2014 Cuma

ATEŞ HASTALIK GRİP HASTANE. .

Herşey basit bir burun akıntısı ile basladı. Gece yarısı sadece 1 kez öksürük sesi geldi odasından. Sabah boğazının  ağrıdığını söyledi soluğu doktorumuzun yanında aldık.  Basit bir boğaz kızarıklığı dedi doktor ve eve geldik. Gece ateşimiz çıktı sonra biraz düştü ama öğlen saatlerinde iyice yükselip şurupla düşmedi ve titreme nöbeti geldi. Eşim karşı yakada toplantıda,  araba kapıda ama henüz yeni öğreniyorum kullanmayı cesaret edemedim kullanmaya ve çocuk tir tir titriyor nasıl götüreyim hastaneye. Arkadaşımı aradım her başım sıkışmış anımda olduğu gibi. "Hemen bize gel hastaneye gidelim atesimiz çok yükseldi ya arabanla gel yada taksiyle ama çabuk ol" dedim. Arabası müsait mi yada taksi bulabilirmi hic aklima gelmedi bile telaştan. Ben 6-7 yaslarindayken kardeşim gözümün önünde havale geçirmişti ve o günden beri bende bir korku kaldı. Her ateşlendiğinde kızım, hala gözümün önüne kardeşim gelir. Arkadaşım sağolsun taksiyle geldi beni aldı ve hastaneye acile gittik. Ordan doktorumuzun yanına çıktık ki zaten ateş biz acile tekrar inene kadar 39.5 a çıktı. Zar zor serum takıldı. 5 saat dirençli ateş sonunda biraz düşünce eve gönderdiler. Ama eve geleli henüz 1 saat olmuştu ki birden ateş tekrar yükseldi.  Tekrar acile gittik ama tek bir boş yatak yok kocaman hastanede. Kızımın hastalığını, ateşinin direncini doktoru iyi bildiği için başka hastaneye gitmek istemiyordum. Doktoru arattım hastaneden ve durumu anlattım gerekirse başka hastaneye gideyim siz oraya gelin dedim. Uzun uğraşlar sonucunda doktorumuz binbir rica ile bizim için üroloji servisindeki müşaade odasından yatak ayarladı. Hala dua ediyorum allah razı olsun. Hemen serum baglandı ve tüm gece telefonla takibini yaptı kızımın. Ailesinde 1. Derece yakınlarında havale geçmişi olan çocuk normale nazaran daha fazla risk altında. Ve ben bir ara gerçekten çok korktum. Nöbetçi çocuk doktorunun polikliniği önünde sıra beklerken bir ara kızım başını omzuma koydu ve konuşmadı. O sırada neler hissettiğimi düşündüğümü anlatamam :(
Serum bağlandı , ilaç verildi serumun icine ama 39.8 den asağı düşmedi ateş. Son çare soğuk komprese başladık. Buyuk gazlı bezleri buz gibi suyla ıslatıp eklem yerlerine koyduk. öylece bilinçsizce yatıyordu yavrum. Su
Sürekli saglik memuru yanımıza geliyor kontrol ediyor "yanıyor yavrum"diyor. Onun bile gözlerinden anlaşılıyor ne kadar üzüldüğü. Herhalde onun da evladı var diye geçirdim içimden. Tüm gece yüksek atesle geçti. Ertesi gün bizi odaya aldılar ama aksam üzerini buldu odaya geçmemiz. Birden karanlık penceresiz bir odadan televizyonlu pencereli odaya geçince kendimi eve gelmiş gibi hissettim. 1 gece de odada kaldık. Sabaha karşı tekrar ateş yükseldi ama allahtan uzun sürmedi. Uykusuz 3 gün ve 3 gecenin ardından eve geldiğimde kendimi çok kötü hissediyordum. Sadece sessizlik ve uyumak istiyordum. Yarim saat ancak uyuyabildim. Sonra kızımla birlikte yattık ve aralıksız 17 saat uyuduk. O an sadece sürekli hastanede kalmak.zorunda olan, evladı icin elinden birsey gelmeyen insanlar icin dua ettim halimize şükrettim.
1 hafta sonunda kızım düzeldi ama tabiki bana bulaştı. Önce ciğerlerim ağrıdı sonra sinüzit ve orta kulak iltihabı derken tam 1.5 ay hasta yattım. Kızımı sabah okula gönderdim uyudum. Kızımın gelmesine 1 saat kala kalktım yiyecek biseyler hazırladım. 1.5 ay canımdan bezdim ve hayatim boyunca böyle bir hastalik görmedim. Bir ara sanırım ölümüm bu hastalıktan olacak diye bile düşündüm. 2 ay geçti hala kulaklarım tıkalı ve bu esnada kızım da orta kulak iltihabi geçirdi.
Çok zor bir dönemdi ve yine beni en çok yanlızlık zorladı.1 kaşık yemek yapamamak, evladıma bakmaktan bile aciz olmak çok zordu. Bir kez daha anladım ki insan gercekten gerçek anlamda bu hayatta tek başına. Bu 2 aylık sürede kalkacak gücü kendimde bulamadıkça ağladım ağladım yine ağladım. Rabbim kimseyi kimseye muhtaç etmesin herseyden önce sağlık versin. Herseyin başı sağlık..

ANANEMİ KAYBETTİK..

Tam bir ay önce çok değişik şekilde yandı canım.. Çok sevdiğim ananemi de canım dedeciğimin yanına sonsuzluğa uğurladık.. Şimdi yazarken, şu fotoğraflara bakarken bile şaka gibi geliyor, bir türlü inanasım gelmiyor.. Pamuklara sarıp saklayasım geldiği, yere güğe koymaya kıyamadığım ananem yok artık.. Herkes üzülür ananesi babaannesi ölünce elbette ve her yürek yanar ölüm karşısında. Ama benim bağım gerçekten farklıydı ananem ve dedemle. Gözümü açtım onları gördüm, onlarla büyüdüm.. onlarca senem geçti onlarla ama  ben ne ananemin sohbetine doyabildim ne de dedemin şakaları bana yetti. Bugün 31 yaşındayım ama yine de küçüktüm ben.. Evlendim barklandım doğurdum çoğaldım ama ben ananemin dizine yatınca işte ben orda çocuktum.. Harıl harıl yanan soba, sürekli yatak olarak duran açık iki çekyat, kulağıma TRT FM solo türkülerin çalındığı dedemin cızırtılı gri radyosu ve sobanın üzerinde çısırdıyan su güğümünün sesi.. Huzurdu bunlar işte benim için.. İlk hayal kırıklığımı yaşamıştım ben ananem insanın her an ölebileceğini, 100 yaşına kadar yaşanmadığını söylediğinde.. Dedemin kulağımı çektiğinde kulağımın yanmasını, ananemin yer sofrasını, rama kase margarinini, 5 şiş ile patik örmesini, dedemin kasketli şapkasını, her ezan vakti kulağı ağır duyan ananeme koşarak " ananeeee okunuyooo" demeyi, ananemin " haa okunuyomu işte bak ben bilirim vaktimi, büyük çomak 6 nın üstüne geldimi okunuyo zaten" demesini, merdivende oturan ananemi, kahveden gelen dedemi... Çok özledim be ben çok özlüyorum..

Her ikisinin de ızdırabının dinmesi için çok dualar ettim. İkisinin de ölüm haberini uykudan telefonumun sesine uyanıp da aldım. Ve 1 ay önce annem anasız ben ananesiz kaldım. İşte şimdi gerçekten büyüdüm.. Ne mutlu ki kızım tanıdı ananemi ve vakit geçirdi, geçirebildi. Önce sabaha karşı neden yola çıktığımızı sorduğunda cenazeye gidiyoruz diyemedim. Halasına ve kuzenlerine sürpriz yapmaya gittiğimizi söyledim. Çanakkale'ye vardığımızda artık büyük ananenin çok yaşlanmış olduğunu ve yaşlanan her insan gibi öldüğünü söyledim. Durdu baktı, "büyük anane yaşamıyo mu ki dedi", "hayır artık yaşamıyor öldü" dedim. aradan yarım saat geçti "büyük anane ölmezki ölemez ki" dedi.. Babasıyla birlikte vakit geçirdiler cenaze sırasında. Bense her anında annemin teyzemin yanındaydım. Hastanede morgdan bahçemizden uğurlanana kadar yanındaydım ananemin. Sözde destek olacaktım anneme teyzeme ama onlar beni zor avuttular.. Cenaze sonrası kızım ve eşim geldi köye. Kızımın tabutu görmesin, beni üzgün olarak izlemesini ve o kalabalığa girmesini istemedim. Kızım köye gelince " anne büyük ananenin öldüğünü biliyorum ama lütfen evine bakmak istiyorum bakalım" dedi. Gittik baktık gezdik andık büyük ananemizi. Hayal gibi sanki bir yere gitmiş de gelecek gibi. Bahçede tabutu dururken konuşan insanların arasında sanki hep onun sesini de duydum gibi.. Yediğim her lokmada bir tabağa koyup ananeme de götüresim geldi hep. Cenaze gittikten hemen sonra evine girdim bana çocukluğumu ve ananemi hatırlatan birkaç hatıra aldım. Eski 2 kaşık, 1 eski tabak.. Baktıkça kendimi ananemin yer sofrasında hissettiğim şeyler..
Hayat devam ediyor insan alışmaya çalışıyor. İnsan beyni inatçı inanmak istemiyor.. Eşimle çocuğumla bir şekilde hayat devam ediyor ama hala annemle her telefonda konuştuğumda "annee ananem napıyoo" diye anneme sorasım geliyor.. Önümüzdeki yaz artık merdivende oturmayacağını, larcivert terliklerinin mavi kapılı evin önünde olmayacağını, yatsıya kadar vakit geçirmek için bize artık gelmeyeceğini düşününce canımın taa içi çok acıyor...
Canım ananem ve dedem nurlar içinde uyuyun, mekanınız cennet olsun inşallah. Rabbim bizlere de sizin kadar sevilmeyi nasip etsin. Allahım bize büyük güçler versin sabırlar versin de annemin babamın sizlere baktığı gibi bizde onlara bakabilelim. Rabbin onların da kapısını her daim açılır eylesin inşallah. Sizi özlüyorum ve hep özleyeceğim yaşadığım sürece..

6 Şubat 2014 Perşembe

KAFAMIZ ZATEN KARIŞIK..

Kafam karışık yine bu aralar.. Acaba acaba ve acabalar arasında boğulup gidicem adeta. Geçtiğimiz ay kızımın okulunda sınıf olarak veliler icin hazırladıkları bir etkinlik vardı. Cok güzel ve keyifliydi. Çok keyif almamın yanı sıra kızımı gercekten güzel bir sekilde gözlemleme fırsatım oldu.  Tarafsız olarak karşıdan alakasiz bir insanmışım gibi izledim gösteriyi. Kızım tahminimden daha çok odaklanıp katıldı gösteriye. Kızım sınıftaki en küçük 2 öğrenciden birisi. Geçen yıl 4 yaş sınıfında olduğu için bu sene 5 yaş sınıfında.  Eğer tekrar etmesi gerekirse 5 yaş sınıfını tekrar eder diye düşünmüştüm.  Uzun lafın kısası kızımın fiziksel olarak yeterli olmadığını düşündüğüm için ve 1 yaş daha olgunlaşmasını istediğim için seneye tekrar 5 yaş sınıfını tekrarlamasına karar verdik. Ama bu konuda sınıf ve rehberlik öğretmeni ile de görüşmek istedim. Okulu arayıp 2 gün sonraya randevu aldım.
Sabah erkenden kızım eşim ve ben okula gittik. Kızımı sınıfına bıraktık ve biraz bekledikten sonra öğretmenleri ile görüştük.  DEHB ile yaşamanın ne demek olduğunu yaşamayan bu durumla karşılaşmayan birinin anlaması gerçekten çok zor. Insanın sürekli acaba mı, doğru olan bu mu, abartıyormuyum, herşey yalan mı diye beyniyle kalbiyle kendisiyle mücadele etmesi savaşması ne demek bilemezsiniz. Rehberlik ve sınıf Öğretmeni bizimle aynı fikirde olduklarını kızımın 1 sene daha anaokulunda kalmasının onun fiziksel ve duygusal gelişimi açısından daha doğru olacağını fakat 1. Sınıfa başlarsa biraz zorlansa bile üstesinden gelebileceğini söylediler.  Kısaca bu konuda hepimiz hemfikiriz. Kızım baştan kabul etmese de uygun bir dille açıklayarak  ikna ettim. 1. Sınıfta sadece ders yapacağını,  ama anaokulunda hem oyun hem ders olduğunu ve 1 sene daha oyun oynamasının daha güzel olacağını söyledim.  Haklısın annecim deyip kabul etti. Neyse gelelim okuldaki duruma. Rehberlik öğretmeni kızımın Dehb durumuna kafasının takıldığını her çocuğun dürtüsel olduğunu teşhisin yanlış olabileceğini söyledi.  Ben istesem okuldan bu durumu saklayabilirdim ama işbirliği içinde olmak istedim okul ile. Şimdi ise kafam allak bullak. Okula açıklayarak doğru mu yaptım bunu bile bilmiyorum :( Hergün bir sürü yazılar yazılıyor,  fikirler atılıyor ortaya.  Bu konuda bilgisi olan olmayan, alakalı yada alakasız herkes birşeyler söylüyor.  Kimseye birşey olmuyor.  Olan sadece Dehb li cocuğun ailelerine oluyor. Aileler gerek çocukları gerek okullar ve öğretmenler gerekse yakın arkadaş akraba yada çevreyle yeteri kadar mücadele etmeye çalışıyor. Tam herşey yoluna giriyor,  birşeyler kontrol altına alınıyor hoopp bişeyler oluyor kafalar karışıyor.  Insanlar diabet, tansiyon, nezle, kolesterol yada kalp hastalığı icin ilaclar kullanıyor.  Bunlar hayati önem taşıyan ilaçlar iken DEHB için kullanılan ilaçlar çocuğu zehirlemek için oluyor. Bu saydığım hastalıklar nasıl hayati önem arz ediyor ise Aşırı dürtüselliği olan bir çocuk da hayati risk altında ki kimse bunun farkında değil.  Siz hiç bir çocuğu 3. Kat merdiven boşluğunun en ucundan kurtadinizmi? Yada elinizden kurtulup ana caddeye arabaların önüne koştu mu çocuğunuz? Elindeki toplu iğne başıi kadarcık yara için 6 saat aralıksız ağladımı çocuğunuz?  evdeki prizlere elini sokmak bir yana yalamaya kalkıştımı? Sizin çocuğunuz 11 aylık iken pencereyi açtımı tırmanıp? Hiç banyo jiletini valizden alıp yalayıp ağzını kestimi? Söyleyin bana siz hiç rüyalarınızda camdan atlayan çocuğunuzu ayağından yakaladınızmı yada aşağıdan çaresizce yakalamaya çalıştınızmı? Siz hiç çocuğunuzu koruyamayacağınızı buna gücünüzün yetmediğini hissedip bu çaresizliği yaşadınız mı?.. Eger bunları yaşamadıysanız, eğer çaresizlik içinde yureğiniz yanmadıysa bana bizi, bizleri, DEHB li anne babaları anladığınızı söylemeyin bu konuda konuşmayın akil vermeyin yorum yapmayın. Siz sadece bizim kafamızı karıştırmayın sadece yorum yapmayın akıl vermeyin.. Kızım DEHB teşhisini alalı neredeyse 2 sene oldu. Ama ben hala kendimle savaşıyorum. Hala beynim zihnim bana olanın tam tersini kabul ettirmeye çalışıyor. Eminim ki  benim gibi tüm aileler bu durumu yoğun şekilde yaşıyor.
Biz hepimiz anneyiz veya babayız. Bu çocuklar bizim evlatlarımız ve ne yapıyorsak onların iyiliği için. Hayır arkadaşlar sizin düşündüğünüz gibi geçmişte bizim çocukluğumuzda annemizin şımardığımızda bize attığı çimdiklerle geçmiyor DEHB.. DEHB li bir çocuğun ana babasının yetiştirme hatası dolayısıyla çocuk bu duruma gelmiyor. Hamileyken annesinin beslenmesinden yada şımartıldığı için böyle değil çocuklarımız. Eğer gerçekten anlamak istiyorsanız açıp okuyun araştırın. Hiçbir çocuğun ana babası kendi rahatları için, çocuğunu uyşturmak sakinleştirmek sindirmek için vermiyor o ilacı. Kimse kahkahalar atmıyor yada pür neşe olmuyor o ilacı evladına verirken. Madem bu ilaçlar bu kadar kötü zararlı pis kaka öcü, lütfen bir öksürük şurubunun reçetesini elinize alın, yada bir doğum kontrol hapının yan etkilerine bakın. Bazı ağrı kesicilerin çiğnenmesi durumunda nasıl anında sizin beyin kanamasından öldürebileceğini araştırın. Arabada giderken gözlük kullanmayalım o zaman çünkü hava yastığı açılınca gözümüze batabilir, olsun görmesek de olur gözlük gözümüze batmasın..
inanın biz çocuklarımızı sizlerden daha çok düşünüyoruz. siz rahat olun bize sadece saygı gösterin ve yorum yapmayın. mutlaka bir yardımda bulunmak istiyorsanız DEHB vb. konularda öğretmenlerimizi eğitin onları bu konularda bilgilendirin.  Yeteri kadar mücadele içinde olan aileler öğretmenlerle ve eğitim sistemi ile de mücadele etmek zorunda kalmasın, tam aksine işbirliği içinde olsun ki herşey daha kolay ve güzel olsun..

2 Ocak 2014 Perşembe

SONUNDA OKUL İLE KONUŞTUM

Arayı açtım epeydir. Yazacak şeyler birikti elbette. Bakayım bir, en önemli ne oldu gelişme olarak desemmm.. Evettt okuldan ilk gelişim raporumuz geldi. 1, 5 hafta önce.  Tabiki ben merakla beklemekteydim bu raporu ki biliyorsunuz okulun kızımın durumundan haberi yoktu. En baştan söylemedik çünkü okula biraz kızımı tanımaları için fırsat tanımak istedim. Önce objektif olarak kızımı gözleyip tanısınlar ki ben karşılarına geçip durumunu açıklayacagım zaman neden bahsettiğimi ve Dehb durumunun ne aşamada olduğunu anlasınlar. Eğer en baştan bahsetseydim bir ön yargı oluşacak ve her hareketi dehb e baglanıcaktı. Kızım geçen hafta değil bir önceki hafta biraz rahatsızlandı ve ben kızımı okula göndermedim. Cuma günü sınıf Öğretmeni aradı ve raporu okumamızı, bize gönderdiklerini söyledi. Hemen raporu açtım ve okudum. . Tekrar tekrar okudum.. Raporu olduğu gibi doktorumuza mail olarak gönderdim.
Doktorumuzdan gelen mail olumluydu.  Herseyin yolunda göründüğü fakat okuldan daha fazla saklamamıza gerek olmadığını söyledi. Ve o hafta sonunu nasıl geçirdim bilmiyorum. Kalbim bir tarafta beynim bir tarafta.. Aldığım nefes benim değildi sanki.. Pazartesi rehberlik öğretmenimizi aradım ve hem kendisiyle hem de sınıf Öğretmeni ile aynı anda görüşmek istediğimi söyledim ve hemen ertesi gün gorusebilecegimiz cevabını aldım. . Pazartesi günü çok zor geçti benim için. . Ev bana dar geldi, kapı duvar üzerime geldi eşyalar boğazımı sıktılar sanki.. ne diyecektim nasıl konuya girecektim ve tepkiler nasıl olacaktı.. Donanım olarak çok iyi olduğunu düşündüğüm rehberlik öğretmeni bize karşı açıklamam sonrası da güleryüzlü olacakmıydı?.. Ya kızım mimlenirse, ya tum personel öğrenirse, ya her davranışı dehb e bağlanırsa ve yadırganırsa kızım. . Öte yandan her öğretmenin yada rehberlik öğretmeninin yüzüne baktıkça bişeyler saklamanın verdiği ağırlık daha çok tepeme çöküyordu. O gün eşim beni aradı ve yarın benimle birlikte okula gelebileceğini söyledi. Daha o sabah artık kendimi tutamayıp ağlayarak cok korkup endişe duyduğumu söylemiştim eşime.  Onun benimle gelecek olması beni biraz olsun hafifletmisti sanki. .
Sabah kızımı okula gönderdim. Evin içinde sürekli dolandım kendimi meşgul edebileceğim şeyler buldum ve öğlen esim gelip beni evden aldı okula gittik. Daha görüşme saatine vakit vardı oturup bekledik. Ve görüşme saati geldiğinde rehberlik öğretmeninin odasına geçtik.  Konuya nasıl girebilirim diye günlerdir düşünmeme rağmen o an hemen hızlıca girdim konuya.  Kızımın DEHB teşhisi oldugunu ve 1.5 senedir bu kinuda uzman desteği aldığımızı,  objektif olarak kızımı gözlemlemelerini istediğim için bu konuyu onlara hemen açıklamak istemedigimi, zamana bıraktığımı ama raporun gelmesiyle birlikte artık zamanının geldigini düşündüğümü söyledim.  Saşırdılar elbette. Önce duyan herkes gibi bir konduramama söz konusu oldu. Rehberlik öğretmeni dehb konusunda bize bilgiler vermeye başladı,  her çocuğun hareketli olduğunu soyledi. Geçmişten simdiden örnekler vererek, yaşadıklarımızı anlatarak durumumuzu açıkladık. Sandığım gibi zor olmadı olgunlukla anlayışla karşıladı öğretmenlerimiz.  Rehberlik öğretmenimiz notlar aldı. Sınıf öğretmenimiz kızımın okul içi durumu hakkında bilgiler verdi. Daha çok bir sohbet ortamı oluştu. Ve netice de ben kendimi hafiflemis hissediyorum. Sanki uüzerimden bir yük kalktı..
Artık gizlenecek birşey kalmadığından okul ile işbirliği içerisinde olabiliriz.  Umarım herşey daha guzel daha iyi olur. Çabalarımız kızım için onun mutluluğu için. . Rabbim emeklerimizi boşa çıkarmasın insallah..