Sen daha miniciksin.. Boyun belim kadar, suratın elim kadar..Kıpır kıpırsın.Sürekli konuşan, sorularınla beynimi yakan, hızınla dilimi yandan sarkıtan.. Sen var ya çocuk benim canımın içi, hayatımın anlamı, en iyi dostum, geleceğimsin..
Bazen yetişemiyorum hızına, yoruluyorum ben. İnsanım nihayetinde. Ama sen kusuruma bakma olur mu. Eee ama sen de çok hızlısın be çocuk.. Herşey iyi olsun, senin için herşeyin en güzeli olsun istiyorum. Bazen çuvallıyorum, köşeye sıkışıyorum.. En son istediğim şey seni sindirmek, senin içine kapanmana sebep olmak.. Sen hep anlat sakın durma olur mu? Kafam kaldırmasa da ben bıksam da bunalsam da sen hep anlat. Cevaplamaktan bıksam da yorulsam da hep sor sen sorularını..
Bazen zor oluyor gerçekten sana ayak uydurmak. Sabahın yedisinde mesela sana mezara neden basılamayacağını açıklamak, neden ölmüş insanların arkasından dua ettiğimizi anlatmak... Evlendiğin zaman ilk çocuğun kız , ikinci erkek olursa tekrar tekrar puset almak istemediğini, oğlunun mecburen pembe pusetle idare etmek zorunda olduğunu senden dinlemek.. Üniversiteyi eğer Çanakkale'de kazanırsan nerede kalacağının planlarını yapmak.. Ağlayan arkadaşının yanında yürümediğinde arkadaşını beklemen konusunda ısrarcı olmam üzerine bana arkadaşının ağlamasına sinir olduğunu ve onun kalbini kırmamak için önden yürüyüp ondan biran önce uzaklaşmak istediğini söyleyip de beni dumur ettiğin an..
Seviyorum çocuk seni pahabiçemeyeceğim kadar çok.. Sor çocuk ben cevaplarım.. Koş çocuk ben yorulmam uyarım.. Sen iyi ol benimle ol ve hep gülümse.. Rabbim esirgesin seni ve tüm çocukları.. Sen benimsin en büyük şansımsın 💖
Eylül'den Sonrası
3 Aralık 2016 Cumartesi
3 Mart 2015 Salı
KIZIM BÜYÜYOR.. BİRLİKTE BÜYÜYORUZ
Geçenlerde artık pijamasını giydirdim, dişini fırçalattım tam yatağa yatırıyorum " zaten bugün okulda spor dersinde dersten atıldım, durup dururken attı öğretmen beni dersten" dedi. Bir kahkaha patlattık eşimle. O kadar alıştık ki artık. Daha 6 yaşında çocuk neredeyse her hafta jimnastik dersinde dersten atılıyor. Okulda sınıftan, yüzme kursunda ceza almışlığı var. Sanırım bizim gelecekte anlatıp gülmek için epey anımız birikiyor 😊. Noldu ki neden atıldın dersten dedim "hayret bisey ya emeklemek de mi yasak? Emekledim arkadaşımın yanına ve dersten atıldım " dedi. Normal şartlarda kızmam gerek el kadar çocuk dersten mi atılır diye ama kızımı tanıyorum ve biliyorum ki ya amuda kalkmış palenda atmış yada sürekli konuşup dersten kopmustur 😊 Yaşamayan bilemez gerçekten..
Büyüdü artık kızım kocaman oldu. Boyu belimde ve 1 hafta sonra 6 yaşını bitiriyor. 6 sene geçti koskocaman 6 sene.. Hem hızla geçen hem de ilmek ilmek her saniyesine emek verdiğim, kapsamlı şekilde çocuk büyütmeyi en ince ayrıntısına kadar öğrendiğim, bazen çok korktuğum tökezledigim köşeye sıkıştığım ama her seferinde sabırla yoluma devam ettiğim 6 sene.. Büyüdü kızım. Seneye 1. Sınıfa başlıyor. Anaokulunun son dönemindeyiz ve sonra ilkokullu olucak. Forma giyecek çantasını sırtına takıp okuluna gidicek. Ve özgürlüğün ilk adımını okulda teneffüslerde atıcak. Öğretmeninden izin alıp sevdiklerinin yanına gidebiliyor, teneffüslerde bahceye çıkabiliyormuş 1. Sınıflar :) Çok meraklı kuzum okullu olucak gerçek anlamda bir öğrenci olucak..
Her çocuk gibi büyüme meraklısı hatta üniversite ve evlilik planları bile hazır :) Üniversiteye gidicek ev arkadaşı olucak. Evlenince çocuğuna hiç yatağına git demiycek hep kocası kendisi ve kızıyla birlikte yatıcak :) Artık büyüdü ve kendi seçimleri var ve tabiki karşı çıkmaları, direniş ve isyanları.. Hala dağıttığı eşyalarını toplamamak konusunda ısrarcı. Eğer toplama konusunda ısrarcı olursak haykırıyor dünyaya söyleniyor söyleniyor. Geçenlerde odanı topluycaksın bundan sonra dağıttığın herseyi topluycaksın dedim. Isyan etti "siz beni bu hizmetçi olayım diye mi doğurdunuz, hep işleri bana yaptırıyorsunuz, annem taş kalpli böyle anne istemiyorum eğer annem olmasa daha iyi olurdu hayatım" dedi. Ama yine de topladı ağlayarak ve söylenerek.
Canım kızım hayatta hiçbirşey seni üzmesin, hiç kimse seni ağlatmasın istiyorum. Ama biliyorum hayal kırıklıklarıyla, mutlulukla ve hüzünle yaşayarak öğreniceksin hayatı.. Ben gücüm yettiğince son nefesime kadar yanında olucam senin, iyi gününde de kötü gününde de. Rabbim korusun seni canım yavrum. Herşeyin hayırlısını nasip etsin sana ve her daim hayırlı insanlarla karşılaştırsın seni yüce rabbim. Annem sen benim en kıymetlim herşeyimsin. Seni çok seviyorum
Büyüdü artık kızım kocaman oldu. Boyu belimde ve 1 hafta sonra 6 yaşını bitiriyor. 6 sene geçti koskocaman 6 sene.. Hem hızla geçen hem de ilmek ilmek her saniyesine emek verdiğim, kapsamlı şekilde çocuk büyütmeyi en ince ayrıntısına kadar öğrendiğim, bazen çok korktuğum tökezledigim köşeye sıkıştığım ama her seferinde sabırla yoluma devam ettiğim 6 sene.. Büyüdü kızım. Seneye 1. Sınıfa başlıyor. Anaokulunun son dönemindeyiz ve sonra ilkokullu olucak. Forma giyecek çantasını sırtına takıp okuluna gidicek. Ve özgürlüğün ilk adımını okulda teneffüslerde atıcak. Öğretmeninden izin alıp sevdiklerinin yanına gidebiliyor, teneffüslerde bahceye çıkabiliyormuş 1. Sınıflar :) Çok meraklı kuzum okullu olucak gerçek anlamda bir öğrenci olucak..
Her çocuk gibi büyüme meraklısı hatta üniversite ve evlilik planları bile hazır :) Üniversiteye gidicek ev arkadaşı olucak. Evlenince çocuğuna hiç yatağına git demiycek hep kocası kendisi ve kızıyla birlikte yatıcak :) Artık büyüdü ve kendi seçimleri var ve tabiki karşı çıkmaları, direniş ve isyanları.. Hala dağıttığı eşyalarını toplamamak konusunda ısrarcı. Eğer toplama konusunda ısrarcı olursak haykırıyor dünyaya söyleniyor söyleniyor. Geçenlerde odanı topluycaksın bundan sonra dağıttığın herseyi topluycaksın dedim. Isyan etti "siz beni bu hizmetçi olayım diye mi doğurdunuz, hep işleri bana yaptırıyorsunuz, annem taş kalpli böyle anne istemiyorum eğer annem olmasa daha iyi olurdu hayatım" dedi. Ama yine de topladı ağlayarak ve söylenerek.
Canım kızım hayatta hiçbirşey seni üzmesin, hiç kimse seni ağlatmasın istiyorum. Ama biliyorum hayal kırıklıklarıyla, mutlulukla ve hüzünle yaşayarak öğreniceksin hayatı.. Ben gücüm yettiğince son nefesime kadar yanında olucam senin, iyi gününde de kötü gününde de. Rabbim korusun seni canım yavrum. Herşeyin hayırlısını nasip etsin sana ve her daim hayırlı insanlarla karşılaştırsın seni yüce rabbim. Annem sen benim en kıymetlim herşeyimsin. Seni çok seviyorum
19 Kasım 2014 Çarşamba
ARI MAYA, AYNI BİZİM GİBİ..
İki hafta önce kızımla sinemaya gittik. Eşimin işleri dolayısıyla anne kız baş başa sinema keyfi yapalım dedik. Evde ilgiyle izlediği Arı Maya filmine gittik. "Ben çocukken çok severdim, hep izlerdim" dediğim günden beri daha ilgiyle ve merakla izliyor zaten Arı Maya'yı. Normalde çok sevdiği bir film bile olsa mutlaka yerinden kalkar, dolaşır, dayanamaz konuşur yada "çıkalım anne" derdi ama bu kez öyle olmadı.
Filmin başlamasını sabırsızlıkla bekledi ve film boyunca yerinden kalkmadı. Sanırım kendinde bir şeyler buldu diyorum ben. Maya yavru bir arı olarak petekte uyanıyor ve balmumundan yapılmış peteğin ağzını kapatan tabakayı yırtıp başını dışarı çıkartıyor. O sırada orda çalışan iki arı Maya'yı peteğe geri sokmaya çalışıyorlar ama ne çare Maya başlıyor konuşmaya :) "Sus" diyor yetişkin arı ve ekliyor "arılar çok konuşmaz ve hiç soru sormaz". Maya soruyor "arı ne demek ve neden konuşmaz ama ben konuşuyorum".. Maya o kadar kıpır kıpır ki ordan kaçıp kovanın içinde dolaşmaya başlıyor. Önce asker arıların arasına katılıyor sonra işçi arıların sırtına biniyor ve ardından kraliçe arının yanında buluyor kendini. Ama sürekli sorular sorma peşinde ve o kadar çok konuşuyor ki. Kraliçe arı sabırla Maya'nın sorularını yanıtlıyor ve onu diğer yavru arıların eğitim aldığı sınıfa götürmesi için danışman arıya teslim ediyor. Danışman arı kötü kalpli olduğundan Maya'ya numarayla hitap ediyor Maya bağırıyor "benim adım Maya! benim bir adım var".. Maya sınıfa götürülüyor ve konu eşek arıları. Öğretmen anlatıyor "eşek arıları tüylüdür" Maya dayanamayıp cevap veriyor "ayyy ne tatlıııı" öğretmen devam ediyor "eşek arılarının ayaklarında sivri kancaları var" Maya söze karışıyor "vay canına ne ilginç, karşılaşıp tanışıp dost olmak istiyorum". Danışman arı öfkeyle bağırıp Maya'ya rakam ile seslenip "sus çabuk terbiyesiz onlar bizim düşmanımız" diyor. Öğretmen Maya'ya susmasını işaret ediyor Maya eliyle ağzını kapatıyor ama susamıyor ve elini ağzından çeker çekmez ardarda sorularını yöneltiyor danışman arıya. Tıpkı kızımın " içimde bir makine var anne beni o konuşturuyor ve ben susturamıyorum kendimi" demesi gibi, o kadar tanıdık ki.. Danışman arı çok sinirleniyor ve Maya'nın kovan dışındaki ilk keşif uçuşuna gitmesini yasaklıyor. Sınıf boşalınca Willy ismindeki minik arı Maya'nın yanına geliyor ona çok konuşmamasını soru sormamasını ama aslında onu özel ve farklı yapan bu huylarının olduğunu söylüyor. Ama Maya danışmanla konuşmaya gitmek istediğini söylüyor. "gidiyorum ben bayan danışman ile konuşup özür diliycem, ona söz vericem artık onun istediği gibi biri olucam hiç soru sormuycam" diyor. Öyle içim sızladı ki bu bölümde. taa içimde derinlerde tanıdık bir sızı hissettim :( Willy engellemeye çalışıyor "ama Maya o zaman sen sen olmazsın kii" diyor ama Maya kararlı gidiyor danışmanla konuşmaya. O sırada danışman, kraliçe arının besin kaynağını arı sütünü saklamakla meşgul. Maya hızlıca arkasından yaklaşıp bir çırpıda özür dileyip makine gibi seri şekilde artık onun istediği gibi biri olacağına söz verdiğini özür dilediğini söylüyor ama danışman onu dinlemeyip kovuyor ve o kovana ait olmadığını söylüyor ve maya kovanı terk ediyor ve Willy de onunla birlikte gidiyor.
Maya film boyunca tüm ormanı geziyor sorguluyor nereye ait olduğunu bulmaya çalışıyor. Sürekli sorguluyor soruyor kafasındakilere bir cevap arıyor. "sen arısın ve kovana aitsin, tüm arılar kovana aittir" diyor çekirge. Ama Maya kabul etmiyor "bana arı olmadığımı farklı olduğumu kovana ait olmadığımı söylediler, asla bir arı olamazsın dediler" diyor.
Eğlenmek için gittiğim sinemada içim paramparça hatta gözlerim dolarak izledim filmi. Maya denilen o minicik arı sanki bizim çocuklarımızdan biri, sanki bizim içimizden çıkmış gibi. Gayet akıllı enerji dolu Maya sırf kendini bilmez bir büyük tarafından aşağılandığı, azarlandığı için kendi olmayı bırakarak sırf başkalarını memnun etmek için bambaşka biri olmayı kabul ediyor. Alışılmışın dışında hareketli çok konuşan, kendini susturmayı başaramayan, çok akıllı zeki ve pratik fikirli Maya... Benim evimde, içinde onu konuşturan bir makine olduğunu söyleyen, beyninin atla dediği, jimnastikte halıdaki ip parçasına takılıp, yüzme dersinde havuz kıyısındaki bone parçası ilgisini çektiği için dersten kopan kızım gibi.. İyi yürekli, iyi niyetli, 7/24 kuduruk kızım gibi.. iyiki kızım böyle olduğu gibi ve iyiki arı Maya bizim çocuklarımız gibi..
Filmin başlamasını sabırsızlıkla bekledi ve film boyunca yerinden kalkmadı. Sanırım kendinde bir şeyler buldu diyorum ben. Maya yavru bir arı olarak petekte uyanıyor ve balmumundan yapılmış peteğin ağzını kapatan tabakayı yırtıp başını dışarı çıkartıyor. O sırada orda çalışan iki arı Maya'yı peteğe geri sokmaya çalışıyorlar ama ne çare Maya başlıyor konuşmaya :) "Sus" diyor yetişkin arı ve ekliyor "arılar çok konuşmaz ve hiç soru sormaz". Maya soruyor "arı ne demek ve neden konuşmaz ama ben konuşuyorum".. Maya o kadar kıpır kıpır ki ordan kaçıp kovanın içinde dolaşmaya başlıyor. Önce asker arıların arasına katılıyor sonra işçi arıların sırtına biniyor ve ardından kraliçe arının yanında buluyor kendini. Ama sürekli sorular sorma peşinde ve o kadar çok konuşuyor ki. Kraliçe arı sabırla Maya'nın sorularını yanıtlıyor ve onu diğer yavru arıların eğitim aldığı sınıfa götürmesi için danışman arıya teslim ediyor. Danışman arı kötü kalpli olduğundan Maya'ya numarayla hitap ediyor Maya bağırıyor "benim adım Maya! benim bir adım var".. Maya sınıfa götürülüyor ve konu eşek arıları. Öğretmen anlatıyor "eşek arıları tüylüdür" Maya dayanamayıp cevap veriyor "ayyy ne tatlıııı" öğretmen devam ediyor "eşek arılarının ayaklarında sivri kancaları var" Maya söze karışıyor "vay canına ne ilginç, karşılaşıp tanışıp dost olmak istiyorum". Danışman arı öfkeyle bağırıp Maya'ya rakam ile seslenip "sus çabuk terbiyesiz onlar bizim düşmanımız" diyor. Öğretmen Maya'ya susmasını işaret ediyor Maya eliyle ağzını kapatıyor ama susamıyor ve elini ağzından çeker çekmez ardarda sorularını yöneltiyor danışman arıya. Tıpkı kızımın " içimde bir makine var anne beni o konuşturuyor ve ben susturamıyorum kendimi" demesi gibi, o kadar tanıdık ki.. Danışman arı çok sinirleniyor ve Maya'nın kovan dışındaki ilk keşif uçuşuna gitmesini yasaklıyor. Sınıf boşalınca Willy ismindeki minik arı Maya'nın yanına geliyor ona çok konuşmamasını soru sormamasını ama aslında onu özel ve farklı yapan bu huylarının olduğunu söylüyor. Ama Maya danışmanla konuşmaya gitmek istediğini söylüyor. "gidiyorum ben bayan danışman ile konuşup özür diliycem, ona söz vericem artık onun istediği gibi biri olucam hiç soru sormuycam" diyor. Öyle içim sızladı ki bu bölümde. taa içimde derinlerde tanıdık bir sızı hissettim :( Willy engellemeye çalışıyor "ama Maya o zaman sen sen olmazsın kii" diyor ama Maya kararlı gidiyor danışmanla konuşmaya. O sırada danışman, kraliçe arının besin kaynağını arı sütünü saklamakla meşgul. Maya hızlıca arkasından yaklaşıp bir çırpıda özür dileyip makine gibi seri şekilde artık onun istediği gibi biri olacağına söz verdiğini özür dilediğini söylüyor ama danışman onu dinlemeyip kovuyor ve o kovana ait olmadığını söylüyor ve maya kovanı terk ediyor ve Willy de onunla birlikte gidiyor.
Maya film boyunca tüm ormanı geziyor sorguluyor nereye ait olduğunu bulmaya çalışıyor. Sürekli sorguluyor soruyor kafasındakilere bir cevap arıyor. "sen arısın ve kovana aitsin, tüm arılar kovana aittir" diyor çekirge. Ama Maya kabul etmiyor "bana arı olmadığımı farklı olduğumu kovana ait olmadığımı söylediler, asla bir arı olamazsın dediler" diyor.
Eğlenmek için gittiğim sinemada içim paramparça hatta gözlerim dolarak izledim filmi. Maya denilen o minicik arı sanki bizim çocuklarımızdan biri, sanki bizim içimizden çıkmış gibi. Gayet akıllı enerji dolu Maya sırf kendini bilmez bir büyük tarafından aşağılandığı, azarlandığı için kendi olmayı bırakarak sırf başkalarını memnun etmek için bambaşka biri olmayı kabul ediyor. Alışılmışın dışında hareketli çok konuşan, kendini susturmayı başaramayan, çok akıllı zeki ve pratik fikirli Maya... Benim evimde, içinde onu konuşturan bir makine olduğunu söyleyen, beyninin atla dediği, jimnastikte halıdaki ip parçasına takılıp, yüzme dersinde havuz kıyısındaki bone parçası ilgisini çektiği için dersten kopan kızım gibi.. İyi yürekli, iyi niyetli, 7/24 kuduruk kızım gibi.. iyiki kızım böyle olduğu gibi ve iyiki arı Maya bizim çocuklarımız gibi..
18 Kasım 2014 Salı
DEHB İLE DEĞİŞKEN DURUMLARIMIZ..
Bir an oluyor herşey tam tıkırında ve dehb den eser yok ortada. Herşey mükemmel herzamanki çocuk gidiyor, yerine uslu, temkinli, lokum kıvamında bir çocuk geliyor. Amann ben zaman zaman ne kadar da büyütüyorum herşeyi diyorsunuz çünkü insanoğlu kolay unutuyor yaşadıklarını. Sonra bir an oluyor bir zaman geliyor bakıyorsunuz en başa dönmüşsünüz ama bu kez çabuk toparlıyorsunuz durumu. Eskisi gibi afallayıp kalmıyor, çocuğa anlamsız gözlerle bakmıyorsunuz. Çünkü deneyim konuşuyor artık. Sinirleriniz yine yıpranıyor yine çileden çıkacak gibi oluyorsunuz ama artık çocuğun isteyerek bu şekilde davranmadığını, tüm bunları içinden gelerek kendini frenleyemeden yaptığını biliyorsunuz. Evet çünkü siz artık Dehb ile yaşamayı ögrendiniz yada bir şekilde kafanıza dank ede ede yaşayarak istem dışı öğrenmiş bulundunuz. .
Bakıyorum kızım hareketlenmiş, akrobasi hareketleri son gaz ve sonu gelmez sorular. Hemen alıyorum beynimi önüme. Ne değişti bizim hayatımızda. Ya şehirler arası yolculuk yapmışızdır yada eve yatılı misafir gelmiştir. Ya çok sesli hareketli bir ortama girmişizdir. Ya daaa kızım hasta oluyordur. En ufak bir nezle, boğaz enfeksiyonu yada orta kulak iltihabı durumunda bizde hareket tavan yapıyor. Kullandığımız bir çok ilaç durtuselligi arttırıyor yada duygusal olmamızı sağlıyor. Her çocuğu uyutan fitiller, alerji şurupları, ateş düşürücüler bizi hareketlendiriyor.
Geçen hafta kızımın vücudunda kızarıklıklar çıktı. Alerji olduğunu düşünüp cilt doktoruna gittik. Doktor alerji şurubu verdi ve bir losyon. Aman allahım bebekliginden beri uasamadığımız uykusuz gecelerimiz geri geldi. Kendi odasında uyutmama rağmen kızım gece mutlaka yastığını alıp bizim yatağımıza gelir. Normalde zaten çok hareketli uyuyan bizi sürekli tekmeleye tekmeleye kendine yer açan genelde yastıkların üzeeinde yatan bir çocuk. Ama o gece uykumdan uyandıracak kadar hareketli olduğunu farkettim. Anormal şekilde hareketliydi hemde en derin uykusunda. Uyur haliyle ordan oraya atıyordu kendini. Bir sure gözlemledim eşimi uyandırdım. Anormal bir durum bu dedim. Dayanamadık uyandırdık ki ben uyuyamıyorum dedi kızım. "Hadi salona gidelim televizyon izleyelim" dedim ve salona geçtik birlikte. Sabaha kadar enerjik bir o kadar dinlenmis sekilde çocuk gece yarısı başladıbir yeni güne. Hemen ilacı kestik tabiki ve iki gün kaşınarak idare ettik yediklerimize de dikkat ederekten. Ve bu iki gün boyunca gece yarısı kaşınarak uyanma duş ve salonda televizyon keyfi olarak hayatımıza devam ettik.
Doktor kontrolüne gidince olanları anlattık doktor şaşırdı.İlacın prospektüsüne baktı ki yan etkilerinde aşırı uyku hali uyuşukluk falan yazıyor ama biz de yine ters etki yaptı . Daha önce çocuk soğuk algınlığı ilacında da yaşamıştık yan etki. Okula gitmek icin servos beklerken eli
kapıya sürtmüş parmagında toplu igne başı kadar sıyrık olmuştu. Eve geldiginde parmagınıdüz tutmaktan eli kasılmıştı ve 6 saat aralıksız ağladı.Ne dediysem ne yaptıysam susturamamıştım. Eğer biraz daha psikiyatrımıza upaşamasaydım alıp acile götürücektim. Orada ne yapılabilirdi yada bişey yapılabilirmiydi bilmiyorum ama aklıma başka bişey gelmemisti son olarak yapabileceğim. O kadar zor ki anlatamam. Atesi olsa duşa sok, dişi agrisa ilac ver, ishal olsa acile götür serum taktır ama bu bambaşka birşey..
Şu anda iyiyiz çok şükür herşey yolunda ve alerjimiz geçti. Hareket son gaz çene desen hepaçık :) Özetle hersey bizi hızlandırmaya yönelik ve olan etkilerin hep tersini yaşıyoruz hhastalık ve ilaç kullanma durumlarında. Rabbim sağlık versin yavrularımıza onlarla sınamasın bizleri..
Bakıyorum kızım hareketlenmiş, akrobasi hareketleri son gaz ve sonu gelmez sorular. Hemen alıyorum beynimi önüme. Ne değişti bizim hayatımızda. Ya şehirler arası yolculuk yapmışızdır yada eve yatılı misafir gelmiştir. Ya çok sesli hareketli bir ortama girmişizdir. Ya daaa kızım hasta oluyordur. En ufak bir nezle, boğaz enfeksiyonu yada orta kulak iltihabı durumunda bizde hareket tavan yapıyor. Kullandığımız bir çok ilaç durtuselligi arttırıyor yada duygusal olmamızı sağlıyor. Her çocuğu uyutan fitiller, alerji şurupları, ateş düşürücüler bizi hareketlendiriyor.
Geçen hafta kızımın vücudunda kızarıklıklar çıktı. Alerji olduğunu düşünüp cilt doktoruna gittik. Doktor alerji şurubu verdi ve bir losyon. Aman allahım bebekliginden beri uasamadığımız uykusuz gecelerimiz geri geldi. Kendi odasında uyutmama rağmen kızım gece mutlaka yastığını alıp bizim yatağımıza gelir. Normalde zaten çok hareketli uyuyan bizi sürekli tekmeleye tekmeleye kendine yer açan genelde yastıkların üzeeinde yatan bir çocuk. Ama o gece uykumdan uyandıracak kadar hareketli olduğunu farkettim. Anormal şekilde hareketliydi hemde en derin uykusunda. Uyur haliyle ordan oraya atıyordu kendini. Bir sure gözlemledim eşimi uyandırdım. Anormal bir durum bu dedim. Dayanamadık uyandırdık ki ben uyuyamıyorum dedi kızım. "Hadi salona gidelim televizyon izleyelim" dedim ve salona geçtik birlikte. Sabaha kadar enerjik bir o kadar dinlenmis sekilde çocuk gece yarısı başladıbir yeni güne. Hemen ilacı kestik tabiki ve iki gün kaşınarak idare ettik yediklerimize de dikkat ederekten. Ve bu iki gün boyunca gece yarısı kaşınarak uyanma duş ve salonda televizyon keyfi olarak hayatımıza devam ettik.
Doktor kontrolüne gidince olanları anlattık doktor şaşırdı.İlacın prospektüsüne baktı ki yan etkilerinde aşırı uyku hali uyuşukluk falan yazıyor ama biz de yine ters etki yaptı . Daha önce çocuk soğuk algınlığı ilacında da yaşamıştık yan etki. Okula gitmek icin servos beklerken eli
kapıya sürtmüş parmagında toplu igne başı kadar sıyrık olmuştu. Eve geldiginde parmagınıdüz tutmaktan eli kasılmıştı ve 6 saat aralıksız ağladı.Ne dediysem ne yaptıysam susturamamıştım. Eğer biraz daha psikiyatrımıza upaşamasaydım alıp acile götürücektim. Orada ne yapılabilirdi yada bişey yapılabilirmiydi bilmiyorum ama aklıma başka bişey gelmemisti son olarak yapabileceğim. O kadar zor ki anlatamam. Atesi olsa duşa sok, dişi agrisa ilac ver, ishal olsa acile götür serum taktır ama bu bambaşka birşey..
Şu anda iyiyiz çok şükür herşey yolunda ve alerjimiz geçti. Hareket son gaz çene desen hepaçık :) Özetle hersey bizi hızlandırmaya yönelik ve olan etkilerin hep tersini yaşıyoruz hhastalık ve ilaç kullanma durumlarında. Rabbim sağlık versin yavrularımıza onlarla sınamasın bizleri..
9 Ekim 2014 Perşembe
BİR GÜZEL SÖZ KÜÇÜK BİR DESTEK..
Bazen kısacık bir cümle alır götürür tüm sıkıntıları, kaygıları ve umutsuzluğunuzu.. Dehb ile yaşamak herkesin bilebileceği, anlayabileceği birşey değil.. Çok yorucu ama hayata sıkı sımsıkı sarılmanızı, ayakta herzaman dimdik durmanızı, sonsuz sabır ve dikkat göstermenizi gerektiren bir durum..
Bugün okuluna gittim kızımın. Sınıf ögretmeni ve yeni rehberlik öğretmeni ile görüştüm. Durumda pek degisiklik yok hala kıpır kıpır gezinen, az oturan, sürekli konuşan, faaliyetten faaliyete atlayan bir kızım var. Evimizde ödül panomuz var. 100 çıkartma toplarsa eğer çok istediği bir oyuncağı alıcaz kızıma. Okulda, yüzmede, jimnastikte kurallara uyması, yatağında uyuması, yemeğini kendi yemesi ve doğruları söylemesi panoda yeralan birkaç başlık. Bu sıralar yine hareket tam gaz. Jimnastik yüzme ve okulda kurallara uyma konusunda sorun yaşıyoruz. Kuralları aksatması sonucu grup düzenini de bozduğu için ödül panosu yapmaya karar verdik. O bile tam olarak motive etmeye yetmese bile eskiye nazaran daha gayretli ve iyiyiz.. 2 gün sonra psikiyatristimiz ile randevumuz var. Bakalım yolumuza ne sekilde devam edicez görüşüp öğrenicez..
Neyse lafı yine uzattım. Okulda yeni rehberlik ögretmenimizle görüştük. Aslında çok tedirgin ve gergindim okula giderken. Ögretmenimizin çok dolu ve dehb konusunda bilgi sahibi olması beni çok mutlu etti. Sabırla beni dinledi önerilerde bulundu. "İşiniz çok zor ama biz,doktor ve siz olarak işbirliği içinde yol alıcaz. Ben hep burdayım dertlesmek isterseniz bile gelebilirsiniz, yanlız değilsiniz"dedi. O kadar rahatladım o kadar mutlu oldum ki. Geçen yılki rehberlik öğretmenimiz "dehb değildir her çocuk aynıdır, ben bu işin peşini bırakmam" diyerek beni çok üzmüştü. Insanlara meram anlatmaktan zaten sıkıldım ve kimseyle mücadele içine girecek sabrım yok. Sabah eşime de dedim "şimdi bir de rehberlikçiye meram anlatıp birşeyleri açıklamaya çalışıcam, hiç canım istemiyor" diye. Ama korktuğum gibi olmadı tam tersine destek gördüm. O kadar mutlu ve rahatlamış hafiflemiş hissediyorum ki kendimi. Allahım nolur seneye de öğretmenlerimiz anlayışlı ve bilgi sahibi olsunlar bu konuda. Asıl seneye başlıyor maraton ilkokul ile birlikte. Rabbim çocuklarımızı hayırlı insanlarla anlayışlı insanlarla karşılaştırsın inşallah.
Çok şey değil istediğimiz. Biraz destek anlayış ve sabır. Sadece "yanlız değilsin yanındayım,seni anlıyorum"sözü bile bizim için dünyalara bedel..
Bugün okuluna gittim kızımın. Sınıf ögretmeni ve yeni rehberlik öğretmeni ile görüştüm. Durumda pek degisiklik yok hala kıpır kıpır gezinen, az oturan, sürekli konuşan, faaliyetten faaliyete atlayan bir kızım var. Evimizde ödül panomuz var. 100 çıkartma toplarsa eğer çok istediği bir oyuncağı alıcaz kızıma. Okulda, yüzmede, jimnastikte kurallara uyması, yatağında uyuması, yemeğini kendi yemesi ve doğruları söylemesi panoda yeralan birkaç başlık. Bu sıralar yine hareket tam gaz. Jimnastik yüzme ve okulda kurallara uyma konusunda sorun yaşıyoruz. Kuralları aksatması sonucu grup düzenini de bozduğu için ödül panosu yapmaya karar verdik. O bile tam olarak motive etmeye yetmese bile eskiye nazaran daha gayretli ve iyiyiz.. 2 gün sonra psikiyatristimiz ile randevumuz var. Bakalım yolumuza ne sekilde devam edicez görüşüp öğrenicez..
Neyse lafı yine uzattım. Okulda yeni rehberlik ögretmenimizle görüştük. Aslında çok tedirgin ve gergindim okula giderken. Ögretmenimizin çok dolu ve dehb konusunda bilgi sahibi olması beni çok mutlu etti. Sabırla beni dinledi önerilerde bulundu. "İşiniz çok zor ama biz,doktor ve siz olarak işbirliği içinde yol alıcaz. Ben hep burdayım dertlesmek isterseniz bile gelebilirsiniz, yanlız değilsiniz"dedi. O kadar rahatladım o kadar mutlu oldum ki. Geçen yılki rehberlik öğretmenimiz "dehb değildir her çocuk aynıdır, ben bu işin peşini bırakmam" diyerek beni çok üzmüştü. Insanlara meram anlatmaktan zaten sıkıldım ve kimseyle mücadele içine girecek sabrım yok. Sabah eşime de dedim "şimdi bir de rehberlikçiye meram anlatıp birşeyleri açıklamaya çalışıcam, hiç canım istemiyor" diye. Ama korktuğum gibi olmadı tam tersine destek gördüm. O kadar mutlu ve rahatlamış hafiflemiş hissediyorum ki kendimi. Allahım nolur seneye de öğretmenlerimiz anlayışlı ve bilgi sahibi olsunlar bu konuda. Asıl seneye başlıyor maraton ilkokul ile birlikte. Rabbim çocuklarımızı hayırlı insanlarla anlayışlı insanlarla karşılaştırsın inşallah.
Çok şey değil istediğimiz. Biraz destek anlayış ve sabır. Sadece "yanlız değilsin yanındayım,seni anlıyorum"sözü bile bizim için dünyalara bedel..
24 Ağustos 2014 Pazar
DEHB.. İĞNEYLE KUYU KAZIYORUZ..
İçimin tükendiği, en dibine kadar tükendiği noktadayım yine bugünlerde.. Hareket, çene, tehlike son gaz.. Eğer canımdan bir parça, dünyaya getirdiğim, içimden çıkardığım evlat olmasa gerçekten sabredilecek gibi değil.. "ya belki de abartıyorumdur, her çocuk aynı" diye düşündürüp sürekli zihnim oyun oynuyor bana.. Ne yapsam yetemiyorum yetişemiyorum çocuğa.. Rabbimden hergün her yeni gün daha fazla sabır ve güç diliyorum :( Allahım esirgesin acısını göstermesin ama çok bezmiş bir durumdayım.. Zaten hareketliydi şimdi sanki daha da arttı..
Ananemizin köyüne geliyoruz her yaz, sırf çocuk bahçede serbestçe oynasın sokakta çocuklarla iyi vakit geçirebilsin diye. Ama anane dede ve beni bezdirmiş durumda. Bir kere sürekli bir temas durumu var. Illaki dibine sana temas edecek şekilde oturacak yada yatacak. Bir öpmeye başlayınca 15-20 kez òpmeden bırakmıyor. Kı en çok sinirimi bozan konu yabancılara karşı da aynı şeyi yapıyor. Yabancı birisiyle hemen samimi olabiliyor, kucağına oturabiliyor ki biz bebekliğinden beri mahremiyete gercekten dikkat ettik ve önem verdik. Mahremiyet eğitimi konusunda çok araştırma yaptım cok okudum. Sürekli hikayelerle, masallarla, yasanmış olan küçük olaylarla bu konuya değiniyorum, ve sütekli her fırsatta anlayabileceği şekilde küçük imalarla anlatıyorum ama yok hala herkesle çok samimi.. Bense bir o kadar tedirgin çaresiz ve üzgünüm :(
Sabah uyanır uyanmaz sokağa çıkıyoruz. Her yaştan bir sürü arkadaşımız var. 1 yaş büyük çocuklar, 1 yaş küçük cocuklar, 5 yaş küçük yada 2 yaş küçük.. Bakıyorum tarafsızca gözlemliyorum. Aralarında tartışıyorlar, oyuncak paylaşamıyorlar bazen birbirlerini sebepsizce kıskanıyorlar. Hepsi sürekli koşuyor, gayet hareketliler ama işte bir noktada duruyorlar ama benimki hariç.. Sürekli hareket halinde. Bir oyun başlatıyorlar diyelimki çamur oynuyorlar. Benimki hemen 1 dakika olmadan sıkılıyor başka oyuna geciyor. Mesela bisikletini gidip getiriyor. 1 dakika geçmeden bisikletini bırakıyor elinde bir kitapla geliyor
Sadece kızımla oynamaya gelen komşu kızı neye uğradığını şaşırıyor. Kız daha yeni suyla kumu karıştırıp çamur yapmışki çamurlu elleriyle kalakalıyor. Çünkü kızım çoktan diğer oyuna geçiyor. Komşu kızı ellerini yıkayana kadar benimki 3. oyuna geçmiş bile.. Hiçbir oyunda süreklilik yok. Hic sabit durmak yok. Sürekli bir telaş halinde ve ben de peşinde perişan..
Denize gidiyoruz yüzüp enerji atsın kumda oynayıp rahatlasın diye.. Yüzme kursuna gidiyor birkaç senedir. Bu yaz artik kolluk ve simitsiz su üzerinde durmaya yavaş yavaş ilerlemeye, yüzmeye başladı ama daha kendini tamamen kurtarabilecek başının çaresine bakabilecek kadar değil.. Ama kesinlikle ayağının yere değdiği yerde yüzmek istemiyor. Alıp başını gidiyor, açılıyor da açılıyor. Sürekli dibinde saatlerce dikiliyorum o etrafımda yüzüyor , dalıyor çıkıyor.. saniye gözümü ayırsam derin olan tarafa dogru yüzmeye başlıyor.. Biraz kork be çocuk, birazcık ürper tehlikeden.. Allahım o kadar zor ki. .
İstanbul'da evimiz 4. Kat ve pencereyi hiç açamıyoruz. Açık açık yüzümüze söylüyor "şu penceredn çok atlamak istiyorum, nasıl da uçmak istiyorum"diye. Hadi gel rahat otur evde, gel aç pencereyi. Geçen ananesine demiş"anane bir kibrit yaksak şu samanlara atsak ne de güzel yanar demi" diye. Beni paranoyak yaptı ananesinin de aklını başından alıcak :)
O kadar yorgunum ki anlatamam. Ama bedenen değil beyin olarak. Elimden geleni yapıyorum. En iyi doktorlara götürüyorum durumu gereği ki kontrol altındayız. Enerjisini doğru yönlendirme adına haftada 2 gün jimnastik, 2 gün yüzmeye götürüyorum. Doğal ortamda olsun bahçede oynasın, sokakta oynamanın tadını alsın diye yazları köye getiriyorum. Sürekli konuşarak anlatarak aşmaya çalışıyorum yanlışları, sorunları. Haftada 5 tam gün okula gönderiyorum ve ben gerçekten çok üstün çabalar sarfederek sabrediyorum.. Ama öyle pis birşey ki bu DEHB öyle zor öyle lanet bişey, adeta iğneyle kuyu kazıyorum..
Her gün daha fazla sabır versin diye dua ediyorum rabbime ve herşeyden önce evladımı koruması için. Benim yetebilmem, yetişebilmem , sürekli koruyabilmem imkansız. Evladının amansız hastalıklarıyla boğuşan, tek bir kelimesini duymak için çırpınan anneleri düşünüyorum ve şükrediyorum elbette. Ama benim durumum derdim de bana zor. Bazen gerçekten tükeniyor tıkanıyorum.. Allahım sen büyüksün yarabbim..
Ananemizin köyüne geliyoruz her yaz, sırf çocuk bahçede serbestçe oynasın sokakta çocuklarla iyi vakit geçirebilsin diye. Ama anane dede ve beni bezdirmiş durumda. Bir kere sürekli bir temas durumu var. Illaki dibine sana temas edecek şekilde oturacak yada yatacak. Bir öpmeye başlayınca 15-20 kez òpmeden bırakmıyor. Kı en çok sinirimi bozan konu yabancılara karşı da aynı şeyi yapıyor. Yabancı birisiyle hemen samimi olabiliyor, kucağına oturabiliyor ki biz bebekliğinden beri mahremiyete gercekten dikkat ettik ve önem verdik. Mahremiyet eğitimi konusunda çok araştırma yaptım cok okudum. Sürekli hikayelerle, masallarla, yasanmış olan küçük olaylarla bu konuya değiniyorum, ve sütekli her fırsatta anlayabileceği şekilde küçük imalarla anlatıyorum ama yok hala herkesle çok samimi.. Bense bir o kadar tedirgin çaresiz ve üzgünüm :(
Sabah uyanır uyanmaz sokağa çıkıyoruz. Her yaştan bir sürü arkadaşımız var. 1 yaş büyük çocuklar, 1 yaş küçük cocuklar, 5 yaş küçük yada 2 yaş küçük.. Bakıyorum tarafsızca gözlemliyorum. Aralarında tartışıyorlar, oyuncak paylaşamıyorlar bazen birbirlerini sebepsizce kıskanıyorlar. Hepsi sürekli koşuyor, gayet hareketliler ama işte bir noktada duruyorlar ama benimki hariç.. Sürekli hareket halinde. Bir oyun başlatıyorlar diyelimki çamur oynuyorlar. Benimki hemen 1 dakika olmadan sıkılıyor başka oyuna geciyor. Mesela bisikletini gidip getiriyor. 1 dakika geçmeden bisikletini bırakıyor elinde bir kitapla geliyor
Sadece kızımla oynamaya gelen komşu kızı neye uğradığını şaşırıyor. Kız daha yeni suyla kumu karıştırıp çamur yapmışki çamurlu elleriyle kalakalıyor. Çünkü kızım çoktan diğer oyuna geçiyor. Komşu kızı ellerini yıkayana kadar benimki 3. oyuna geçmiş bile.. Hiçbir oyunda süreklilik yok. Hic sabit durmak yok. Sürekli bir telaş halinde ve ben de peşinde perişan..
Denize gidiyoruz yüzüp enerji atsın kumda oynayıp rahatlasın diye.. Yüzme kursuna gidiyor birkaç senedir. Bu yaz artik kolluk ve simitsiz su üzerinde durmaya yavaş yavaş ilerlemeye, yüzmeye başladı ama daha kendini tamamen kurtarabilecek başının çaresine bakabilecek kadar değil.. Ama kesinlikle ayağının yere değdiği yerde yüzmek istemiyor. Alıp başını gidiyor, açılıyor da açılıyor. Sürekli dibinde saatlerce dikiliyorum o etrafımda yüzüyor , dalıyor çıkıyor.. saniye gözümü ayırsam derin olan tarafa dogru yüzmeye başlıyor.. Biraz kork be çocuk, birazcık ürper tehlikeden.. Allahım o kadar zor ki. .
İstanbul'da evimiz 4. Kat ve pencereyi hiç açamıyoruz. Açık açık yüzümüze söylüyor "şu penceredn çok atlamak istiyorum, nasıl da uçmak istiyorum"diye. Hadi gel rahat otur evde, gel aç pencereyi. Geçen ananesine demiş"anane bir kibrit yaksak şu samanlara atsak ne de güzel yanar demi" diye. Beni paranoyak yaptı ananesinin de aklını başından alıcak :)
O kadar yorgunum ki anlatamam. Ama bedenen değil beyin olarak. Elimden geleni yapıyorum. En iyi doktorlara götürüyorum durumu gereği ki kontrol altındayız. Enerjisini doğru yönlendirme adına haftada 2 gün jimnastik, 2 gün yüzmeye götürüyorum. Doğal ortamda olsun bahçede oynasın, sokakta oynamanın tadını alsın diye yazları köye getiriyorum. Sürekli konuşarak anlatarak aşmaya çalışıyorum yanlışları, sorunları. Haftada 5 tam gün okula gönderiyorum ve ben gerçekten çok üstün çabalar sarfederek sabrediyorum.. Ama öyle pis birşey ki bu DEHB öyle zor öyle lanet bişey, adeta iğneyle kuyu kazıyorum..
Her gün daha fazla sabır versin diye dua ediyorum rabbime ve herşeyden önce evladımı koruması için. Benim yetebilmem, yetişebilmem , sürekli koruyabilmem imkansız. Evladının amansız hastalıklarıyla boğuşan, tek bir kelimesini duymak için çırpınan anneleri düşünüyorum ve şükrediyorum elbette. Ama benim durumum derdim de bana zor. Bazen gerçekten tükeniyor tıkanıyorum.. Allahım sen büyüksün yarabbim..
25 Nisan 2014 Cuma
ATEŞ HASTALIK GRİP HASTANE. .
Herşey basit bir burun akıntısı ile basladı. Gece yarısı sadece 1 kez öksürük sesi geldi odasından. Sabah boğazının ağrıdığını söyledi soluğu doktorumuzun yanında aldık. Basit bir boğaz kızarıklığı dedi doktor ve eve geldik. Gece ateşimiz çıktı sonra biraz düştü ama öğlen saatlerinde iyice yükselip şurupla düşmedi ve titreme nöbeti geldi. Eşim karşı yakada toplantıda, araba kapıda ama henüz yeni öğreniyorum kullanmayı cesaret edemedim kullanmaya ve çocuk tir tir titriyor nasıl götüreyim hastaneye. Arkadaşımı aradım her başım sıkışmış anımda olduğu gibi. "Hemen bize gel hastaneye gidelim atesimiz çok yükseldi ya arabanla gel yada taksiyle ama çabuk ol" dedim. Arabası müsait mi yada taksi bulabilirmi hic aklima gelmedi bile telaştan. Ben 6-7 yaslarindayken kardeşim gözümün önünde havale geçirmişti ve o günden beri bende bir korku kaldı. Her ateşlendiğinde kızım, hala gözümün önüne kardeşim gelir. Arkadaşım sağolsun taksiyle geldi beni aldı ve hastaneye acile gittik. Ordan doktorumuzun yanına çıktık ki zaten ateş biz acile tekrar inene kadar 39.5 a çıktı. Zar zor serum takıldı. 5 saat dirençli ateş sonunda biraz düşünce eve gönderdiler. Ama eve geleli henüz 1 saat olmuştu ki birden ateş tekrar yükseldi. Tekrar acile gittik ama tek bir boş yatak yok kocaman hastanede. Kızımın hastalığını, ateşinin direncini doktoru iyi bildiği için başka hastaneye gitmek istemiyordum. Doktoru arattım hastaneden ve durumu anlattım gerekirse başka hastaneye gideyim siz oraya gelin dedim. Uzun uğraşlar sonucunda doktorumuz binbir rica ile bizim için üroloji servisindeki müşaade odasından yatak ayarladı. Hala dua ediyorum allah razı olsun. Hemen serum baglandı ve tüm gece telefonla takibini yaptı kızımın. Ailesinde 1. Derece yakınlarında havale geçmişi olan çocuk normale nazaran daha fazla risk altında. Ve ben bir ara gerçekten çok korktum. Nöbetçi çocuk doktorunun polikliniği önünde sıra beklerken bir ara kızım başını omzuma koydu ve konuşmadı. O sırada neler hissettiğimi düşündüğümü anlatamam :(
Serum bağlandı , ilaç verildi serumun icine ama 39.8 den asağı düşmedi ateş. Son çare soğuk komprese başladık. Buyuk gazlı bezleri buz gibi suyla ıslatıp eklem yerlerine koyduk. öylece bilinçsizce yatıyordu yavrum. Su
Sürekli saglik memuru yanımıza geliyor kontrol ediyor "yanıyor yavrum"diyor. Onun bile gözlerinden anlaşılıyor ne kadar üzüldüğü. Herhalde onun da evladı var diye geçirdim içimden. Tüm gece yüksek atesle geçti. Ertesi gün bizi odaya aldılar ama aksam üzerini buldu odaya geçmemiz. Birden karanlık penceresiz bir odadan televizyonlu pencereli odaya geçince kendimi eve gelmiş gibi hissettim. 1 gece de odada kaldık. Sabaha karşı tekrar ateş yükseldi ama allahtan uzun sürmedi. Uykusuz 3 gün ve 3 gecenin ardından eve geldiğimde kendimi çok kötü hissediyordum. Sadece sessizlik ve uyumak istiyordum. Yarim saat ancak uyuyabildim. Sonra kızımla birlikte yattık ve aralıksız 17 saat uyuduk. O an sadece sürekli hastanede kalmak.zorunda olan, evladı icin elinden birsey gelmeyen insanlar icin dua ettim halimize şükrettim.
1 hafta sonunda kızım düzeldi ama tabiki bana bulaştı. Önce ciğerlerim ağrıdı sonra sinüzit ve orta kulak iltihabı derken tam 1.5 ay hasta yattım. Kızımı sabah okula gönderdim uyudum. Kızımın gelmesine 1 saat kala kalktım yiyecek biseyler hazırladım. 1.5 ay canımdan bezdim ve hayatim boyunca böyle bir hastalik görmedim. Bir ara sanırım ölümüm bu hastalıktan olacak diye bile düşündüm. 2 ay geçti hala kulaklarım tıkalı ve bu esnada kızım da orta kulak iltihabi geçirdi.
Çok zor bir dönemdi ve yine beni en çok yanlızlık zorladı.1 kaşık yemek yapamamak, evladıma bakmaktan bile aciz olmak çok zordu. Bir kez daha anladım ki insan gercekten gerçek anlamda bu hayatta tek başına. Bu 2 aylık sürede kalkacak gücü kendimde bulamadıkça ağladım ağladım yine ağladım. Rabbim kimseyi kimseye muhtaç etmesin herseyden önce sağlık versin. Herseyin başı sağlık..
Serum bağlandı , ilaç verildi serumun icine ama 39.8 den asağı düşmedi ateş. Son çare soğuk komprese başladık. Buyuk gazlı bezleri buz gibi suyla ıslatıp eklem yerlerine koyduk. öylece bilinçsizce yatıyordu yavrum. Su
Sürekli saglik memuru yanımıza geliyor kontrol ediyor "yanıyor yavrum"diyor. Onun bile gözlerinden anlaşılıyor ne kadar üzüldüğü. Herhalde onun da evladı var diye geçirdim içimden. Tüm gece yüksek atesle geçti. Ertesi gün bizi odaya aldılar ama aksam üzerini buldu odaya geçmemiz. Birden karanlık penceresiz bir odadan televizyonlu pencereli odaya geçince kendimi eve gelmiş gibi hissettim. 1 gece de odada kaldık. Sabaha karşı tekrar ateş yükseldi ama allahtan uzun sürmedi. Uykusuz 3 gün ve 3 gecenin ardından eve geldiğimde kendimi çok kötü hissediyordum. Sadece sessizlik ve uyumak istiyordum. Yarim saat ancak uyuyabildim. Sonra kızımla birlikte yattık ve aralıksız 17 saat uyuduk. O an sadece sürekli hastanede kalmak.zorunda olan, evladı icin elinden birsey gelmeyen insanlar icin dua ettim halimize şükrettim.
1 hafta sonunda kızım düzeldi ama tabiki bana bulaştı. Önce ciğerlerim ağrıdı sonra sinüzit ve orta kulak iltihabı derken tam 1.5 ay hasta yattım. Kızımı sabah okula gönderdim uyudum. Kızımın gelmesine 1 saat kala kalktım yiyecek biseyler hazırladım. 1.5 ay canımdan bezdim ve hayatim boyunca böyle bir hastalik görmedim. Bir ara sanırım ölümüm bu hastalıktan olacak diye bile düşündüm. 2 ay geçti hala kulaklarım tıkalı ve bu esnada kızım da orta kulak iltihabi geçirdi.
Çok zor bir dönemdi ve yine beni en çok yanlızlık zorladı.1 kaşık yemek yapamamak, evladıma bakmaktan bile aciz olmak çok zordu. Bir kez daha anladım ki insan gercekten gerçek anlamda bu hayatta tek başına. Bu 2 aylık sürede kalkacak gücü kendimde bulamadıkça ağladım ağladım yine ağladım. Rabbim kimseyi kimseye muhtaç etmesin herseyden önce sağlık versin. Herseyin başı sağlık..
ANANEMİ KAYBETTİK..
Tam bir ay önce çok değişik şekilde yandı canım.. Çok sevdiğim ananemi de canım dedeciğimin yanına sonsuzluğa uğurladık.. Şimdi yazarken, şu fotoğraflara bakarken bile şaka gibi geliyor, bir türlü inanasım gelmiyor.. Pamuklara sarıp saklayasım geldiği, yere güğe koymaya kıyamadığım ananem yok artık.. Herkes üzülür ananesi babaannesi ölünce elbette ve her yürek yanar ölüm karşısında. Ama benim bağım gerçekten farklıydı ananem ve dedemle. Gözümü açtım onları gördüm, onlarla büyüdüm.. onlarca senem geçti onlarla ama ben ne ananemin sohbetine doyabildim ne de dedemin şakaları bana yetti. Bugün 31 yaşındayım ama yine de küçüktüm ben.. Evlendim barklandım doğurdum çoğaldım ama ben ananemin dizine yatınca işte ben orda çocuktum.. Harıl harıl yanan soba, sürekli yatak olarak duran açık iki çekyat, kulağıma TRT FM solo türkülerin çalındığı dedemin cızırtılı gri radyosu ve sobanın üzerinde çısırdıyan su güğümünün sesi.. Huzurdu bunlar işte benim için.. İlk hayal kırıklığımı yaşamıştım ben ananem insanın her an ölebileceğini, 100 yaşına kadar yaşanmadığını söylediğinde.. Dedemin kulağımı çektiğinde kulağımın yanmasını, ananemin yer sofrasını, rama kase margarinini, 5 şiş ile patik örmesini, dedemin kasketli şapkasını, her ezan vakti kulağı ağır duyan ananeme koşarak " ananeeee okunuyooo" demeyi, ananemin " haa okunuyomu işte bak ben bilirim vaktimi, büyük çomak 6 nın üstüne geldimi okunuyo zaten" demesini, merdivende oturan ananemi, kahveden gelen dedemi... Çok özledim be ben çok özlüyorum..
Her ikisinin de ızdırabının dinmesi için çok dualar ettim. İkisinin de ölüm haberini uykudan telefonumun sesine uyanıp da aldım. Ve 1 ay önce annem anasız ben ananesiz kaldım. İşte şimdi gerçekten büyüdüm.. Ne mutlu ki kızım tanıdı ananemi ve vakit geçirdi, geçirebildi. Önce sabaha karşı neden yola çıktığımızı sorduğunda cenazeye gidiyoruz diyemedim. Halasına ve kuzenlerine sürpriz yapmaya gittiğimizi söyledim. Çanakkale'ye vardığımızda artık büyük ananenin çok yaşlanmış olduğunu ve yaşlanan her insan gibi öldüğünü söyledim. Durdu baktı, "büyük anane yaşamıyo mu ki dedi", "hayır artık yaşamıyor öldü" dedim. aradan yarım saat geçti "büyük anane ölmezki ölemez ki" dedi.. Babasıyla birlikte vakit geçirdiler cenaze sırasında. Bense her anında annemin teyzemin yanındaydım. Hastanede morgdan bahçemizden uğurlanana kadar yanındaydım ananemin. Sözde destek olacaktım anneme teyzeme ama onlar beni zor avuttular.. Cenaze sonrası kızım ve eşim geldi köye. Kızımın tabutu görmesin, beni üzgün olarak izlemesini ve o kalabalığa girmesini istemedim. Kızım köye gelince " anne büyük ananenin öldüğünü biliyorum ama lütfen evine bakmak istiyorum bakalım" dedi. Gittik baktık gezdik andık büyük ananemizi. Hayal gibi sanki bir yere gitmiş de gelecek gibi. Bahçede tabutu dururken konuşan insanların arasında sanki hep onun sesini de duydum gibi.. Yediğim her lokmada bir tabağa koyup ananeme de götüresim geldi hep. Cenaze gittikten hemen sonra evine girdim bana çocukluğumu ve ananemi hatırlatan birkaç hatıra aldım. Eski 2 kaşık, 1 eski tabak.. Baktıkça kendimi ananemin yer sofrasında hissettiğim şeyler..
Hayat devam ediyor insan alışmaya çalışıyor. İnsan beyni inatçı inanmak istemiyor.. Eşimle çocuğumla bir şekilde hayat devam ediyor ama hala annemle her telefonda konuştuğumda "annee ananem napıyoo" diye anneme sorasım geliyor.. Önümüzdeki yaz artık merdivende oturmayacağını, larcivert terliklerinin mavi kapılı evin önünde olmayacağını, yatsıya kadar vakit geçirmek için bize artık gelmeyeceğini düşününce canımın taa içi çok acıyor...
Canım ananem ve dedem nurlar içinde uyuyun, mekanınız cennet olsun inşallah. Rabbim bizlere de sizin kadar sevilmeyi nasip etsin. Allahım bize büyük güçler versin sabırlar versin de annemin babamın sizlere baktığı gibi bizde onlara bakabilelim. Rabbin onların da kapısını her daim açılır eylesin inşallah. Sizi özlüyorum ve hep özleyeceğim yaşadığım sürece..
Her ikisinin de ızdırabının dinmesi için çok dualar ettim. İkisinin de ölüm haberini uykudan telefonumun sesine uyanıp da aldım. Ve 1 ay önce annem anasız ben ananesiz kaldım. İşte şimdi gerçekten büyüdüm.. Ne mutlu ki kızım tanıdı ananemi ve vakit geçirdi, geçirebildi. Önce sabaha karşı neden yola çıktığımızı sorduğunda cenazeye gidiyoruz diyemedim. Halasına ve kuzenlerine sürpriz yapmaya gittiğimizi söyledim. Çanakkale'ye vardığımızda artık büyük ananenin çok yaşlanmış olduğunu ve yaşlanan her insan gibi öldüğünü söyledim. Durdu baktı, "büyük anane yaşamıyo mu ki dedi", "hayır artık yaşamıyor öldü" dedim. aradan yarım saat geçti "büyük anane ölmezki ölemez ki" dedi.. Babasıyla birlikte vakit geçirdiler cenaze sırasında. Bense her anında annemin teyzemin yanındaydım. Hastanede morgdan bahçemizden uğurlanana kadar yanındaydım ananemin. Sözde destek olacaktım anneme teyzeme ama onlar beni zor avuttular.. Cenaze sonrası kızım ve eşim geldi köye. Kızımın tabutu görmesin, beni üzgün olarak izlemesini ve o kalabalığa girmesini istemedim. Kızım köye gelince " anne büyük ananenin öldüğünü biliyorum ama lütfen evine bakmak istiyorum bakalım" dedi. Gittik baktık gezdik andık büyük ananemizi. Hayal gibi sanki bir yere gitmiş de gelecek gibi. Bahçede tabutu dururken konuşan insanların arasında sanki hep onun sesini de duydum gibi.. Yediğim her lokmada bir tabağa koyup ananeme de götüresim geldi hep. Cenaze gittikten hemen sonra evine girdim bana çocukluğumu ve ananemi hatırlatan birkaç hatıra aldım. Eski 2 kaşık, 1 eski tabak.. Baktıkça kendimi ananemin yer sofrasında hissettiğim şeyler..
Hayat devam ediyor insan alışmaya çalışıyor. İnsan beyni inatçı inanmak istemiyor.. Eşimle çocuğumla bir şekilde hayat devam ediyor ama hala annemle her telefonda konuştuğumda "annee ananem napıyoo" diye anneme sorasım geliyor.. Önümüzdeki yaz artık merdivende oturmayacağını, larcivert terliklerinin mavi kapılı evin önünde olmayacağını, yatsıya kadar vakit geçirmek için bize artık gelmeyeceğini düşününce canımın taa içi çok acıyor...
Canım ananem ve dedem nurlar içinde uyuyun, mekanınız cennet olsun inşallah. Rabbim bizlere de sizin kadar sevilmeyi nasip etsin. Allahım bize büyük güçler versin sabırlar versin de annemin babamın sizlere baktığı gibi bizde onlara bakabilelim. Rabbin onların da kapısını her daim açılır eylesin inşallah. Sizi özlüyorum ve hep özleyeceğim yaşadığım sürece..
6 Şubat 2014 Perşembe
KAFAMIZ ZATEN KARIŞIK..
Kafam karışık yine bu aralar.. Acaba acaba ve acabalar arasında boğulup gidicem adeta. Geçtiğimiz ay kızımın okulunda sınıf olarak veliler icin hazırladıkları bir etkinlik vardı. Cok güzel ve keyifliydi. Çok keyif almamın yanı sıra kızımı gercekten güzel bir sekilde gözlemleme fırsatım oldu. Tarafsız olarak karşıdan alakasiz bir insanmışım gibi izledim gösteriyi. Kızım tahminimden daha çok odaklanıp katıldı gösteriye. Kızım sınıftaki en küçük 2 öğrenciden birisi. Geçen yıl 4 yaş sınıfında olduğu için bu sene 5 yaş sınıfında. Eğer tekrar etmesi gerekirse 5 yaş sınıfını tekrar eder diye düşünmüştüm. Uzun lafın kısası kızımın fiziksel olarak yeterli olmadığını düşündüğüm için ve 1 yaş daha olgunlaşmasını istediğim için seneye tekrar 5 yaş sınıfını tekrarlamasına karar verdik. Ama bu konuda sınıf ve rehberlik öğretmeni ile de görüşmek istedim. Okulu arayıp 2 gün sonraya randevu aldım.
Sabah erkenden kızım eşim ve ben okula gittik. Kızımı sınıfına bıraktık ve biraz bekledikten sonra öğretmenleri ile görüştük. DEHB ile yaşamanın ne demek olduğunu yaşamayan bu durumla karşılaşmayan birinin anlaması gerçekten çok zor. Insanın sürekli acaba mı, doğru olan bu mu, abartıyormuyum, herşey yalan mı diye beyniyle kalbiyle kendisiyle mücadele etmesi savaşması ne demek bilemezsiniz. Rehberlik ve sınıf Öğretmeni bizimle aynı fikirde olduklarını kızımın 1 sene daha anaokulunda kalmasının onun fiziksel ve duygusal gelişimi açısından daha doğru olacağını fakat 1. Sınıfa başlarsa biraz zorlansa bile üstesinden gelebileceğini söylediler. Kısaca bu konuda hepimiz hemfikiriz. Kızım baştan kabul etmese de uygun bir dille açıklayarak ikna ettim. 1. Sınıfta sadece ders yapacağını, ama anaokulunda hem oyun hem ders olduğunu ve 1 sene daha oyun oynamasının daha güzel olacağını söyledim. Haklısın annecim deyip kabul etti. Neyse gelelim okuldaki duruma. Rehberlik öğretmeni kızımın Dehb durumuna kafasının takıldığını her çocuğun dürtüsel olduğunu teşhisin yanlış olabileceğini söyledi. Ben istesem okuldan bu durumu saklayabilirdim ama işbirliği içinde olmak istedim okul ile. Şimdi ise kafam allak bullak. Okula açıklayarak doğru mu yaptım bunu bile bilmiyorum :( Hergün bir sürü yazılar yazılıyor, fikirler atılıyor ortaya. Bu konuda bilgisi olan olmayan, alakalı yada alakasız herkes birşeyler söylüyor. Kimseye birşey olmuyor. Olan sadece Dehb li cocuğun ailelerine oluyor. Aileler gerek çocukları gerek okullar ve öğretmenler gerekse yakın arkadaş akraba yada çevreyle yeteri kadar mücadele etmeye çalışıyor. Tam herşey yoluna giriyor, birşeyler kontrol altına alınıyor hoopp bişeyler oluyor kafalar karışıyor. Insanlar diabet, tansiyon, nezle, kolesterol yada kalp hastalığı icin ilaclar kullanıyor. Bunlar hayati önem taşıyan ilaçlar iken DEHB için kullanılan ilaçlar çocuğu zehirlemek için oluyor. Bu saydığım hastalıklar nasıl hayati önem arz ediyor ise Aşırı dürtüselliği olan bir çocuk da hayati risk altında ki kimse bunun farkında değil. Siz hiç bir çocuğu 3. Kat merdiven boşluğunun en ucundan kurtadinizmi? Yada elinizden kurtulup ana caddeye arabaların önüne koştu mu çocuğunuz? Elindeki toplu iğne başıi kadarcık yara için 6 saat aralıksız ağladımı çocuğunuz? evdeki prizlere elini sokmak bir yana yalamaya kalkıştımı? Sizin çocuğunuz 11 aylık iken pencereyi açtımı tırmanıp? Hiç banyo jiletini valizden alıp yalayıp ağzını kestimi? Söyleyin bana siz hiç rüyalarınızda camdan atlayan çocuğunuzu ayağından yakaladınızmı yada aşağıdan çaresizce yakalamaya çalıştınızmı? Siz hiç çocuğunuzu koruyamayacağınızı buna gücünüzün yetmediğini hissedip bu çaresizliği yaşadınız mı?.. Eger bunları yaşamadıysanız, eğer çaresizlik içinde yureğiniz yanmadıysa bana bizi, bizleri, DEHB li anne babaları anladığınızı söylemeyin bu konuda konuşmayın akil vermeyin yorum yapmayın. Siz sadece bizim kafamızı karıştırmayın sadece yorum yapmayın akıl vermeyin.. Kızım DEHB teşhisini alalı neredeyse 2 sene oldu. Ama ben hala kendimle savaşıyorum. Hala beynim zihnim bana olanın tam tersini kabul ettirmeye çalışıyor. Eminim ki benim gibi tüm aileler bu durumu yoğun şekilde yaşıyor.
Biz hepimiz anneyiz veya babayız. Bu çocuklar bizim evlatlarımız ve ne yapıyorsak onların iyiliği için. Hayır arkadaşlar sizin düşündüğünüz gibi geçmişte bizim çocukluğumuzda annemizin şımardığımızda bize attığı çimdiklerle geçmiyor DEHB.. DEHB li bir çocuğun ana babasının yetiştirme hatası dolayısıyla çocuk bu duruma gelmiyor. Hamileyken annesinin beslenmesinden yada şımartıldığı için böyle değil çocuklarımız. Eğer gerçekten anlamak istiyorsanız açıp okuyun araştırın. Hiçbir çocuğun ana babası kendi rahatları için, çocuğunu uyşturmak sakinleştirmek sindirmek için vermiyor o ilacı. Kimse kahkahalar atmıyor yada pür neşe olmuyor o ilacı evladına verirken. Madem bu ilaçlar bu kadar kötü zararlı pis kaka öcü, lütfen bir öksürük şurubunun reçetesini elinize alın, yada bir doğum kontrol hapının yan etkilerine bakın. Bazı ağrı kesicilerin çiğnenmesi durumunda nasıl anında sizin beyin kanamasından öldürebileceğini araştırın. Arabada giderken gözlük kullanmayalım o zaman çünkü hava yastığı açılınca gözümüze batabilir, olsun görmesek de olur gözlük gözümüze batmasın..
inanın biz çocuklarımızı sizlerden daha çok düşünüyoruz. siz rahat olun bize sadece saygı gösterin ve yorum yapmayın. mutlaka bir yardımda bulunmak istiyorsanız DEHB vb. konularda öğretmenlerimizi eğitin onları bu konularda bilgilendirin. Yeteri kadar mücadele içinde olan aileler öğretmenlerle ve eğitim sistemi ile de mücadele etmek zorunda kalmasın, tam aksine işbirliği içinde olsun ki herşey daha kolay ve güzel olsun..
Sabah erkenden kızım eşim ve ben okula gittik. Kızımı sınıfına bıraktık ve biraz bekledikten sonra öğretmenleri ile görüştük. DEHB ile yaşamanın ne demek olduğunu yaşamayan bu durumla karşılaşmayan birinin anlaması gerçekten çok zor. Insanın sürekli acaba mı, doğru olan bu mu, abartıyormuyum, herşey yalan mı diye beyniyle kalbiyle kendisiyle mücadele etmesi savaşması ne demek bilemezsiniz. Rehberlik ve sınıf Öğretmeni bizimle aynı fikirde olduklarını kızımın 1 sene daha anaokulunda kalmasının onun fiziksel ve duygusal gelişimi açısından daha doğru olacağını fakat 1. Sınıfa başlarsa biraz zorlansa bile üstesinden gelebileceğini söylediler. Kısaca bu konuda hepimiz hemfikiriz. Kızım baştan kabul etmese de uygun bir dille açıklayarak ikna ettim. 1. Sınıfta sadece ders yapacağını, ama anaokulunda hem oyun hem ders olduğunu ve 1 sene daha oyun oynamasının daha güzel olacağını söyledim. Haklısın annecim deyip kabul etti. Neyse gelelim okuldaki duruma. Rehberlik öğretmeni kızımın Dehb durumuna kafasının takıldığını her çocuğun dürtüsel olduğunu teşhisin yanlış olabileceğini söyledi. Ben istesem okuldan bu durumu saklayabilirdim ama işbirliği içinde olmak istedim okul ile. Şimdi ise kafam allak bullak. Okula açıklayarak doğru mu yaptım bunu bile bilmiyorum :( Hergün bir sürü yazılar yazılıyor, fikirler atılıyor ortaya. Bu konuda bilgisi olan olmayan, alakalı yada alakasız herkes birşeyler söylüyor. Kimseye birşey olmuyor. Olan sadece Dehb li cocuğun ailelerine oluyor. Aileler gerek çocukları gerek okullar ve öğretmenler gerekse yakın arkadaş akraba yada çevreyle yeteri kadar mücadele etmeye çalışıyor. Tam herşey yoluna giriyor, birşeyler kontrol altına alınıyor hoopp bişeyler oluyor kafalar karışıyor. Insanlar diabet, tansiyon, nezle, kolesterol yada kalp hastalığı icin ilaclar kullanıyor. Bunlar hayati önem taşıyan ilaçlar iken DEHB için kullanılan ilaçlar çocuğu zehirlemek için oluyor. Bu saydığım hastalıklar nasıl hayati önem arz ediyor ise Aşırı dürtüselliği olan bir çocuk da hayati risk altında ki kimse bunun farkında değil. Siz hiç bir çocuğu 3. Kat merdiven boşluğunun en ucundan kurtadinizmi? Yada elinizden kurtulup ana caddeye arabaların önüne koştu mu çocuğunuz? Elindeki toplu iğne başıi kadarcık yara için 6 saat aralıksız ağladımı çocuğunuz? evdeki prizlere elini sokmak bir yana yalamaya kalkıştımı? Sizin çocuğunuz 11 aylık iken pencereyi açtımı tırmanıp? Hiç banyo jiletini valizden alıp yalayıp ağzını kestimi? Söyleyin bana siz hiç rüyalarınızda camdan atlayan çocuğunuzu ayağından yakaladınızmı yada aşağıdan çaresizce yakalamaya çalıştınızmı? Siz hiç çocuğunuzu koruyamayacağınızı buna gücünüzün yetmediğini hissedip bu çaresizliği yaşadınız mı?.. Eger bunları yaşamadıysanız, eğer çaresizlik içinde yureğiniz yanmadıysa bana bizi, bizleri, DEHB li anne babaları anladığınızı söylemeyin bu konuda konuşmayın akil vermeyin yorum yapmayın. Siz sadece bizim kafamızı karıştırmayın sadece yorum yapmayın akıl vermeyin.. Kızım DEHB teşhisini alalı neredeyse 2 sene oldu. Ama ben hala kendimle savaşıyorum. Hala beynim zihnim bana olanın tam tersini kabul ettirmeye çalışıyor. Eminim ki benim gibi tüm aileler bu durumu yoğun şekilde yaşıyor.
Biz hepimiz anneyiz veya babayız. Bu çocuklar bizim evlatlarımız ve ne yapıyorsak onların iyiliği için. Hayır arkadaşlar sizin düşündüğünüz gibi geçmişte bizim çocukluğumuzda annemizin şımardığımızda bize attığı çimdiklerle geçmiyor DEHB.. DEHB li bir çocuğun ana babasının yetiştirme hatası dolayısıyla çocuk bu duruma gelmiyor. Hamileyken annesinin beslenmesinden yada şımartıldığı için böyle değil çocuklarımız. Eğer gerçekten anlamak istiyorsanız açıp okuyun araştırın. Hiçbir çocuğun ana babası kendi rahatları için, çocuğunu uyşturmak sakinleştirmek sindirmek için vermiyor o ilacı. Kimse kahkahalar atmıyor yada pür neşe olmuyor o ilacı evladına verirken. Madem bu ilaçlar bu kadar kötü zararlı pis kaka öcü, lütfen bir öksürük şurubunun reçetesini elinize alın, yada bir doğum kontrol hapının yan etkilerine bakın. Bazı ağrı kesicilerin çiğnenmesi durumunda nasıl anında sizin beyin kanamasından öldürebileceğini araştırın. Arabada giderken gözlük kullanmayalım o zaman çünkü hava yastığı açılınca gözümüze batabilir, olsun görmesek de olur gözlük gözümüze batmasın..
inanın biz çocuklarımızı sizlerden daha çok düşünüyoruz. siz rahat olun bize sadece saygı gösterin ve yorum yapmayın. mutlaka bir yardımda bulunmak istiyorsanız DEHB vb. konularda öğretmenlerimizi eğitin onları bu konularda bilgilendirin. Yeteri kadar mücadele içinde olan aileler öğretmenlerle ve eğitim sistemi ile de mücadele etmek zorunda kalmasın, tam aksine işbirliği içinde olsun ki herşey daha kolay ve güzel olsun..
2 Ocak 2014 Perşembe
SONUNDA OKUL İLE KONUŞTUM
Arayı açtım epeydir. Yazacak şeyler birikti elbette. Bakayım bir, en önemli ne oldu gelişme olarak desemmm.. Evettt okuldan ilk gelişim raporumuz geldi. 1, 5 hafta önce. Tabiki ben merakla beklemekteydim bu raporu ki biliyorsunuz okulun kızımın durumundan haberi yoktu. En baştan söylemedik çünkü okula biraz kızımı tanımaları için fırsat tanımak istedim. Önce objektif olarak kızımı gözleyip tanısınlar ki ben karşılarına geçip durumunu açıklayacagım zaman neden bahsettiğimi ve Dehb durumunun ne aşamada olduğunu anlasınlar. Eğer en baştan bahsetseydim bir ön yargı oluşacak ve her hareketi dehb e baglanıcaktı. Kızım geçen hafta değil bir önceki hafta biraz rahatsızlandı ve ben kızımı okula göndermedim. Cuma günü sınıf Öğretmeni aradı ve raporu okumamızı, bize gönderdiklerini söyledi. Hemen raporu açtım ve okudum. . Tekrar tekrar okudum.. Raporu olduğu gibi doktorumuza mail olarak gönderdim.
Doktorumuzdan gelen mail olumluydu. Herseyin yolunda göründüğü fakat okuldan daha fazla saklamamıza gerek olmadığını söyledi. Ve o hafta sonunu nasıl geçirdim bilmiyorum. Kalbim bir tarafta beynim bir tarafta.. Aldığım nefes benim değildi sanki.. Pazartesi rehberlik öğretmenimizi aradım ve hem kendisiyle hem de sınıf Öğretmeni ile aynı anda görüşmek istediğimi söyledim ve hemen ertesi gün gorusebilecegimiz cevabını aldım. . Pazartesi günü çok zor geçti benim için. . Ev bana dar geldi, kapı duvar üzerime geldi eşyalar boğazımı sıktılar sanki.. ne diyecektim nasıl konuya girecektim ve tepkiler nasıl olacaktı.. Donanım olarak çok iyi olduğunu düşündüğüm rehberlik öğretmeni bize karşı açıklamam sonrası da güleryüzlü olacakmıydı?.. Ya kızım mimlenirse, ya tum personel öğrenirse, ya her davranışı dehb e bağlanırsa ve yadırganırsa kızım. . Öte yandan her öğretmenin yada rehberlik öğretmeninin yüzüne baktıkça bişeyler saklamanın verdiği ağırlık daha çok tepeme çöküyordu. O gün eşim beni aradı ve yarın benimle birlikte okula gelebileceğini söyledi. Daha o sabah artık kendimi tutamayıp ağlayarak cok korkup endişe duyduğumu söylemiştim eşime. Onun benimle gelecek olması beni biraz olsun hafifletmisti sanki. .
Sabah kızımı okula gönderdim. Evin içinde sürekli dolandım kendimi meşgul edebileceğim şeyler buldum ve öğlen esim gelip beni evden aldı okula gittik. Daha görüşme saatine vakit vardı oturup bekledik. Ve görüşme saati geldiğinde rehberlik öğretmeninin odasına geçtik. Konuya nasıl girebilirim diye günlerdir düşünmeme rağmen o an hemen hızlıca girdim konuya. Kızımın DEHB teşhisi oldugunu ve 1.5 senedir bu kinuda uzman desteği aldığımızı, objektif olarak kızımı gözlemlemelerini istediğim için bu konuyu onlara hemen açıklamak istemedigimi, zamana bıraktığımı ama raporun gelmesiyle birlikte artık zamanının geldigini düşündüğümü söyledim. Saşırdılar elbette. Önce duyan herkes gibi bir konduramama söz konusu oldu. Rehberlik öğretmeni dehb konusunda bize bilgiler vermeye başladı, her çocuğun hareketli olduğunu soyledi. Geçmişten simdiden örnekler vererek, yaşadıklarımızı anlatarak durumumuzu açıkladık. Sandığım gibi zor olmadı olgunlukla anlayışla karşıladı öğretmenlerimiz. Rehberlik öğretmenimiz notlar aldı. Sınıf öğretmenimiz kızımın okul içi durumu hakkında bilgiler verdi. Daha çok bir sohbet ortamı oluştu. Ve netice de ben kendimi hafiflemis hissediyorum. Sanki uüzerimden bir yük kalktı..
Artık gizlenecek birşey kalmadığından okul ile işbirliği içerisinde olabiliriz. Umarım herşey daha guzel daha iyi olur. Çabalarımız kızım için onun mutluluğu için. . Rabbim emeklerimizi boşa çıkarmasın insallah..
Doktorumuzdan gelen mail olumluydu. Herseyin yolunda göründüğü fakat okuldan daha fazla saklamamıza gerek olmadığını söyledi. Ve o hafta sonunu nasıl geçirdim bilmiyorum. Kalbim bir tarafta beynim bir tarafta.. Aldığım nefes benim değildi sanki.. Pazartesi rehberlik öğretmenimizi aradım ve hem kendisiyle hem de sınıf Öğretmeni ile aynı anda görüşmek istediğimi söyledim ve hemen ertesi gün gorusebilecegimiz cevabını aldım. . Pazartesi günü çok zor geçti benim için. . Ev bana dar geldi, kapı duvar üzerime geldi eşyalar boğazımı sıktılar sanki.. ne diyecektim nasıl konuya girecektim ve tepkiler nasıl olacaktı.. Donanım olarak çok iyi olduğunu düşündüğüm rehberlik öğretmeni bize karşı açıklamam sonrası da güleryüzlü olacakmıydı?.. Ya kızım mimlenirse, ya tum personel öğrenirse, ya her davranışı dehb e bağlanırsa ve yadırganırsa kızım. . Öte yandan her öğretmenin yada rehberlik öğretmeninin yüzüne baktıkça bişeyler saklamanın verdiği ağırlık daha çok tepeme çöküyordu. O gün eşim beni aradı ve yarın benimle birlikte okula gelebileceğini söyledi. Daha o sabah artık kendimi tutamayıp ağlayarak cok korkup endişe duyduğumu söylemiştim eşime. Onun benimle gelecek olması beni biraz olsun hafifletmisti sanki. .
Sabah kızımı okula gönderdim. Evin içinde sürekli dolandım kendimi meşgul edebileceğim şeyler buldum ve öğlen esim gelip beni evden aldı okula gittik. Daha görüşme saatine vakit vardı oturup bekledik. Ve görüşme saati geldiğinde rehberlik öğretmeninin odasına geçtik. Konuya nasıl girebilirim diye günlerdir düşünmeme rağmen o an hemen hızlıca girdim konuya. Kızımın DEHB teşhisi oldugunu ve 1.5 senedir bu kinuda uzman desteği aldığımızı, objektif olarak kızımı gözlemlemelerini istediğim için bu konuyu onlara hemen açıklamak istemedigimi, zamana bıraktığımı ama raporun gelmesiyle birlikte artık zamanının geldigini düşündüğümü söyledim. Saşırdılar elbette. Önce duyan herkes gibi bir konduramama söz konusu oldu. Rehberlik öğretmeni dehb konusunda bize bilgiler vermeye başladı, her çocuğun hareketli olduğunu soyledi. Geçmişten simdiden örnekler vererek, yaşadıklarımızı anlatarak durumumuzu açıkladık. Sandığım gibi zor olmadı olgunlukla anlayışla karşıladı öğretmenlerimiz. Rehberlik öğretmenimiz notlar aldı. Sınıf öğretmenimiz kızımın okul içi durumu hakkında bilgiler verdi. Daha çok bir sohbet ortamı oluştu. Ve netice de ben kendimi hafiflemis hissediyorum. Sanki uüzerimden bir yük kalktı..
Artık gizlenecek birşey kalmadığından okul ile işbirliği içerisinde olabiliriz. Umarım herşey daha guzel daha iyi olur. Çabalarımız kızım için onun mutluluğu için. . Rabbim emeklerimizi boşa çıkarmasın insallah..
22 Kasım 2013 Cuma
ÇOCUKLARDA MAHREMİYET EĞİTİMİ
İki buçuk sene önce bu eve taşındığımızda, bir gün ev sahibim gelip komşuların benimle tanışmak istediklerini ve kabul edersem bir gün evime gelmek istediklerini söyledi. Tamam madem sen samimi olduğun kisilere söyle filanca gün gelsinler dedim. O filanca gün benim evime ortalama 25 kişilik komşu kafilesi geldi. (Şimdiki aklım olsa hiç bulaşmazdım diyorum ama her işte vardır bir hayır). Neyse çaylar yapıldı börekler yendi komşu teyzelerde bir muhabbet bir neşe ki hepsi bildiğin yurdum annesi, evinin annesi, kocasının eşi. Kızım da çok hareketli olduğundan evi ikiye bölen koridor kapısını kapattım, hole bütün oyuncakları getirdim, minderleri döşedim ki kızım çocuklarla oynarken gözümün önünde olsun. Salonda oturuyorum ama kızımı görebiliyorum. Herkes bir şen bir muhabbet bir şamata o biçim. ..
Misafirlerle birlikte 8 yaşında 1 kız çocuğu, 8 yaşında 1 erkek çocuğu ve 4.5 yasinda 1 erkek çocuğu geldi. Kızım da 1,5 yaşını yeni geçmiş.Çocukların hem annesi hem babanesi hem ananesi var ortamda. Her neyse bir ara bir gariplik sevdim ortamın taa ortasında ayağa kalktım parmak uçlarına basa basa gizlice çocukları izlemeye başladım. 8 yaşındaki kız çocuğu kızıma oyuncak cep telefonunu gösteriyor yukarıya kaldırıp gösteriyor, diğer 8 yaşındaki erkek çocuğu 4.5 yaşındaki erkek çocuğunu ensesinden tutup kızımın dudagına yapıştırmaya çalışıyor!!işte o an çileden çıktım. Avazımın çıktığı kadar bağırdım. "Siz utanmıyomusunuz bu ne terbiyesizlik" dedim. Hepsi suçu birbirine atıyor. Erkek çocuğu kız çocuğu göstererek"o az önce şu köşeye götürmeye çalıştı" dediğinde iyice çileden çıktım. Hiçbir allahın kulu çocuğuna torununa kalkıp tek kelime etmedi yaa aa dostlar! Kızımı yanıma aldım ve yarım saat sonra misafirler gitti. İşte tam o gün o an tüm korkularım taa en tepeye, gün yüzüne çıkıverdi..
Amansız araştırmalar sonucu internette bir forumda bir kitaba rastladım. Pedagog Adem Güneş - ÇOCUKLARDA MAHREMIYET EĞİTİMİ.. Hemen soluğu kitapçıda aldım ve kitabı bulup aldım eve geldim ve birkaç saat içinde okudum bitirdim. Bu kitabı okuyunca aslında küçük ayrıntılara dikkat ederek, çocuğumuzu dışarıdan gelebilecek tehlikelere ve kötü niyetli insanlara karşı cok güzel kendini koruyabilen bireyler olarak temelden yetiştirebilecegimizi farkettim. Ve ben bu kitaptan bazı önemli olduğunu ve sizin de işinize yarayabilecegine inandığım kısımları paylasmak istiyorum. Yararlandığım kaynak kitap; Pedagog Adem Güneş -Çocuklarda Mahremiyet Eğitimi. .
Temel Davranış refleksi nedir?
Çocuklara kazandırılan temel davranış refleksi ile Çocuklar bir yandan sosyal hayat içinde normlara uygun hareket etme yeteneği kazanırken, öte yandan kendilerine yönelebilecek bir taciz riskine karşı da farkında olmadan kendilerini savunabilme becerisi elde edebilmektedirler. Çocuğa öyle bir mahremiyet eğitimi verilmesi gerekir ki, çocuk cinselliğin ne olduğunu anlamadığı dönemlerde normal ve anormal davranışları ayırt edebilsin.. Yani çocuk aldığı eğitimi akıl süzgecinden geçirerek değil de, bir refleks halinde uygulayabilsin..
Temel davranış refleksi çocuklara nasıl kazandırılır?
☆BEDENİM BANA AİTTİR bilinci: Kendi bedeninin kendine ait olduğu bilincini kazanamayan çocuk, kendi bedeni üzerinde başkalarının birseyler yapabileceğini düşünen çocuk, çok rahatlıkla taciz tuzağına düşebilmektedir. Anne babalar çocuk 4 yaşına gelmeye başladığından itibaren, çocuğa bedeninin ona ait olduğu hissini yavaş yavaş vermelidir. Çocuğa, diğer insanlardan farklı birisi olduğu hissettirilmelidir. Bu bilincin oluşturulmasındaki en önemli faktör anne ve babanın çocuğun bedenleri ile ilgili hareketlerde, çocuğun onayını alma yönünde eğilim göstermeleridir. Örneğin sıcaktan terlemiş bir çocuğun üzerini kendinden izin alınmadan aniden çıkartıp degistirmek yerine, "istersen üzerini degistireyim kızım/oğlum çok terlemişsin" denilerek yaklaşılmalıdır. Çocuk en başta kendisinden neden boyle bir onay alındığını anlayamasa da, ilerleyen zamanda, kendisinden izin alınmadan bedenine yapılacak müdahaleleri hissedip rahatsızlık yaşayacaktır.
☆İZİN VERIRSEM DOKUNABİLİRSİN bilinci: Çocuğun, kendi bedenine olan hakimiyetini öğrenmiş olması yetmemekte bununla birlikte hakim olduğu bu beden üzerinde kendisinin söz hakkı olduğunu bilmelidir. Her ne kadar çocuk kendilerinin çocuğu da olsa, çocuğun ayrı bir dünya geliştirdiğini ve ayrı bir yaşam sürecine hazırlandığı asla unutulmamalıdır. Anne baba 4-5 yaşından sonra, çocuğu öperken (bazen), "seni Öpebilirmiyim?" diye müsaade istemesi bu bilincin oluşmasında etkilidir.
☆DOKUNULMASI YASAK OLAN YERLERİM refleksi: Çocuk 4 yaşından itibaren, vücudunun belli bolgelerine dokunulmasından rahatsız olmaya başlamalıdır. Özellikle genital bölgelere dokunulması çocukta ani tepkiye neden olmalıdır. 4 yaşından itibaren mümkün olduğunca çocuğun genital bölgelerine olan harici temas azaltılmalıdır. Anne baba, eş dost akraba tarafından çocuk cinsel organlarına dokunularak, öperek, vurarak sevilmemelidir.
FİZİKSEL BASKIYA DİRENME resfleksi: küçük yaştaki çocuklar kendi güçsüzlüklerini, büyüklerin gücünü kesfettikce anlarlar. Çocuk zorla köşeye sıkıştırılıp sevilmemelidir. Yoksa cocuk kendinin yetişkin birisi karşısında güçsüz hisseder ve asla bir büyüğün karşısında yenilecegi düşüncesiyle direnmez , istenmeyen davranışlara karşı koymaz. Oyun sırasında cocuga yenilinmeli ki cocuk güclu olduğunu hissedebilsin.
☆VÜCUDUM GÖRÜNMEMELİ hissi:Çocuk yürümeye başladığı andan itibaren, anne babalar çocuğunu çırılçıplak olarak ortada bırakmamalıdır. Çocuk hatırlayabildiği en küçük yaştan itibaren kendini devamlı genital bölgeleri giyinik olarak hatırlamalıdır. Özellikle 4 yaşından itibaren çocuk, çıplak olarak evde veya dışarıda bulunmamalı, giysilerini kendisinin giyip çıkarmasına izin verilmelidir. Böylece çocuk, kendi çıplaklığına karşı bilinçsizce bir alışkanlık ve bu alışkanlığın sonucu olarak bir refleks geliştirmelidir. Kendisini başkalarının yanında çıplak görmeye alışkın olmayan çocuk, elbiselerinin birileri tarafından çıkartılmasından ciddi şekilde rahatsızlık duymalıdır.
☆BANYODA ÇIPLAK OLUNMAMASI bilinci: Çocuğun 7 yaşına kadar anne babasıyla birlikte banyo yapmasında bir sakınca görülmeyebilir. Ancak 4 yaşından itibaren anne baba çocukla birlikte çırılçıplak banyoda bulunmamalıdır. Hatta banyoda çocuğun iç çamaşırı üzerinde bulundurulmalıdır ki çocuk genital bölgelerinin başkaları tarafından görülmemesi gerektiğine pratikte uygulayarak alıştırmalıdır. Çocuğun 7 yaşından itibaren genital bölgelerinin başkası tarafından görülmemesine özen gösterilmelidir.
☆TUVALETTE BENDEN BAŞKASI OLMAMALI bilinci: 4 yaşına girmiş bir çocuk mutlaka tuvaletin özel bir mekan olduğunu öğrenmeli, tuvalet ihtiyacını gideren birisinin başkaları tarafından görülmesinin doğru olmayacağı ögretilmelidir. Çocuk genital bölgelerinin görülmesinden rahatsız olmamaya, kendisini tuvalette iken gören birisine karşı tepki göstermemeye alışmamalıdır.
☆SOYUNMA VE GİYİNMEDE YALNIZLIK ilkesi: Çocuk kendi bedenini izleyen birisinden rahatsız olmalıdır. Çocuğun bedenine yönelecek kötü bakışları engelleyemeyiz belki ama çocuğa bu bakışlardan rahatsızlık duyması için gerekli refleksi kazandırabiliriz. 4 yaşındaki bir çocuk belki kendi kıyafetlerini tek başına değistiremeyebilir, bu durumda anne baba çocuğun kıyafetini başka bir odada değistirmek üzere yardımcı olabilirler. Buradaki asıl amaç, çocuğun kendi bedeninin açık bir ortamda birilerinin görebileceği sekilde sergilenemeyeceğinin refleksinin kazandırılmasıdır.
☆İZİN VERİRSEM KABUL EDİLİRSİN ilkesi: Çocuk 4 yaşına geldiğinde zaman zaman izin verirsem kabul edilirsin ilkesi hayata geçirilmelidir. 7 yaşından sonra ise artık çocuktan izin alınmadan onun özel dünyasına adım atılmamalıdır. Örneğin özellikle 7 yaşından sonra çocuğun odasına girerken izin alınarak, istersen ben yardım edeyim " şeklinde izin isteyerek çocuğa yardım edilebilir. Çocuk kendi odasının özel olduğunu anlayana kadar, kendi izni olmadan kendi özel dünyasına kimsenin giremeyeceğini ve gerekirse izin vermeyeceğini öğrenene kadar bu eğitim devam etmelidir. Bu davranış şekli hem çocuğun kişiliğine saygıyı, hem de çocuğun rahatsız olduğu bir durumda itiraz edebilme becerisi kazandırılması açısından çok önemlidir.
*KİM KİMDİR? bilinci: Çocuklar için güven duygusu çok önemlidir. Onlar herkese sonsuz güven duymaktadırlar. Temel davranış refleksi verilmek istenen çocuklarda verilmesi gereken en önemli bilinçlerden birisi "kim kimdir" bilincidir. Bu bilinç ile çocuk, sadece kendisi için "güven kaynağı" kişilere güven duyacak, güven çemberi dışındakilere karşı da , bilinçsizce bir refleksle kendini koruycaktır. Çocuğa etrafındaki yetişkinlerle belli kategoriler içerisinde ilişki kurması öğretilmelidir. babanın kardeşi amca ile bakkal amca arasındaki fark çocuğa mutlaka öğretilmelidir. Birine güven sınırı en üst noktada iken diğerine sınırlı güven duymalıdır. Çocuklarda yetişkinlere karşı duyulan sonsuz güven duygusunun belli bir reflekse bağlanması günümüz şartlarında ve toplumunda bir ihtiyaç hatta bir zorunluluktur..
Bu yazdıklarım kitabın sadece belli bir kısmından kendimce çıkarttığım özeti. Kitabı kesinlikle tavsiye ederim ve en kısa zamanda alıp okumanızı öneririm. Aslında küçük ayrıntılara dikkat ederek, basit kuralları uygulayarak çocuklarımız kendini savunabilen , koruyabilen bireyler olarak yetiştirebilmemiz mümkün. Ellerimiz sürekli çocuklarımıza uzanabilecek kadar uzun olmayabilir yada biz sürekli çocuklarımızın yanında bulunamayabiliriz. Kötü niyetli insanlara belki engel olamayabiliriz ama onlara karşı kendini koruyabilen çocuklar yetiştirebilmemiz mümkün. Haa bu arada benim evime gelen o çocukların daha sonraları da uygunsuz oyunlar oynadıklarına şahit oldum. Anneleriyle konuştum çocuklarının zarar görebileceğini söyledim. Ama pek önemsediklerini ve söylediklerimden etkilendiklerini pek sanmıyorum. Hala hepbirlikte çay ve kek muhabbeti yapıyorlar ve çocuklar ise özgürce diğer odada oynuyorlar. Bense kızımla yanlız şekilde takılmaya devam etmekteyim..
Misafirlerle birlikte 8 yaşında 1 kız çocuğu, 8 yaşında 1 erkek çocuğu ve 4.5 yasinda 1 erkek çocuğu geldi. Kızım da 1,5 yaşını yeni geçmiş.Çocukların hem annesi hem babanesi hem ananesi var ortamda. Her neyse bir ara bir gariplik sevdim ortamın taa ortasında ayağa kalktım parmak uçlarına basa basa gizlice çocukları izlemeye başladım. 8 yaşındaki kız çocuğu kızıma oyuncak cep telefonunu gösteriyor yukarıya kaldırıp gösteriyor, diğer 8 yaşındaki erkek çocuğu 4.5 yaşındaki erkek çocuğunu ensesinden tutup kızımın dudagına yapıştırmaya çalışıyor!!işte o an çileden çıktım. Avazımın çıktığı kadar bağırdım. "Siz utanmıyomusunuz bu ne terbiyesizlik" dedim. Hepsi suçu birbirine atıyor. Erkek çocuğu kız çocuğu göstererek"o az önce şu köşeye götürmeye çalıştı" dediğinde iyice çileden çıktım. Hiçbir allahın kulu çocuğuna torununa kalkıp tek kelime etmedi yaa aa dostlar! Kızımı yanıma aldım ve yarım saat sonra misafirler gitti. İşte tam o gün o an tüm korkularım taa en tepeye, gün yüzüne çıkıverdi..
Amansız araştırmalar sonucu internette bir forumda bir kitaba rastladım. Pedagog Adem Güneş - ÇOCUKLARDA MAHREMIYET EĞİTİMİ.. Hemen soluğu kitapçıda aldım ve kitabı bulup aldım eve geldim ve birkaç saat içinde okudum bitirdim. Bu kitabı okuyunca aslında küçük ayrıntılara dikkat ederek, çocuğumuzu dışarıdan gelebilecek tehlikelere ve kötü niyetli insanlara karşı cok güzel kendini koruyabilen bireyler olarak temelden yetiştirebilecegimizi farkettim. Ve ben bu kitaptan bazı önemli olduğunu ve sizin de işinize yarayabilecegine inandığım kısımları paylasmak istiyorum. Yararlandığım kaynak kitap; Pedagog Adem Güneş -Çocuklarda Mahremiyet Eğitimi. .
Temel Davranış refleksi nedir?
Çocuklara kazandırılan temel davranış refleksi ile Çocuklar bir yandan sosyal hayat içinde normlara uygun hareket etme yeteneği kazanırken, öte yandan kendilerine yönelebilecek bir taciz riskine karşı da farkında olmadan kendilerini savunabilme becerisi elde edebilmektedirler. Çocuğa öyle bir mahremiyet eğitimi verilmesi gerekir ki, çocuk cinselliğin ne olduğunu anlamadığı dönemlerde normal ve anormal davranışları ayırt edebilsin.. Yani çocuk aldığı eğitimi akıl süzgecinden geçirerek değil de, bir refleks halinde uygulayabilsin..
Temel davranış refleksi çocuklara nasıl kazandırılır?
☆BEDENİM BANA AİTTİR bilinci: Kendi bedeninin kendine ait olduğu bilincini kazanamayan çocuk, kendi bedeni üzerinde başkalarının birseyler yapabileceğini düşünen çocuk, çok rahatlıkla taciz tuzağına düşebilmektedir. Anne babalar çocuk 4 yaşına gelmeye başladığından itibaren, çocuğa bedeninin ona ait olduğu hissini yavaş yavaş vermelidir. Çocuğa, diğer insanlardan farklı birisi olduğu hissettirilmelidir. Bu bilincin oluşturulmasındaki en önemli faktör anne ve babanın çocuğun bedenleri ile ilgili hareketlerde, çocuğun onayını alma yönünde eğilim göstermeleridir. Örneğin sıcaktan terlemiş bir çocuğun üzerini kendinden izin alınmadan aniden çıkartıp degistirmek yerine, "istersen üzerini degistireyim kızım/oğlum çok terlemişsin" denilerek yaklaşılmalıdır. Çocuk en başta kendisinden neden boyle bir onay alındığını anlayamasa da, ilerleyen zamanda, kendisinden izin alınmadan bedenine yapılacak müdahaleleri hissedip rahatsızlık yaşayacaktır.
☆İZİN VERIRSEM DOKUNABİLİRSİN bilinci: Çocuğun, kendi bedenine olan hakimiyetini öğrenmiş olması yetmemekte bununla birlikte hakim olduğu bu beden üzerinde kendisinin söz hakkı olduğunu bilmelidir. Her ne kadar çocuk kendilerinin çocuğu da olsa, çocuğun ayrı bir dünya geliştirdiğini ve ayrı bir yaşam sürecine hazırlandığı asla unutulmamalıdır. Anne baba 4-5 yaşından sonra, çocuğu öperken (bazen), "seni Öpebilirmiyim?" diye müsaade istemesi bu bilincin oluşmasında etkilidir.
☆DOKUNULMASI YASAK OLAN YERLERİM refleksi: Çocuk 4 yaşından itibaren, vücudunun belli bolgelerine dokunulmasından rahatsız olmaya başlamalıdır. Özellikle genital bölgelere dokunulması çocukta ani tepkiye neden olmalıdır. 4 yaşından itibaren mümkün olduğunca çocuğun genital bölgelerine olan harici temas azaltılmalıdır. Anne baba, eş dost akraba tarafından çocuk cinsel organlarına dokunularak, öperek, vurarak sevilmemelidir.
FİZİKSEL BASKIYA DİRENME resfleksi: küçük yaştaki çocuklar kendi güçsüzlüklerini, büyüklerin gücünü kesfettikce anlarlar. Çocuk zorla köşeye sıkıştırılıp sevilmemelidir. Yoksa cocuk kendinin yetişkin birisi karşısında güçsüz hisseder ve asla bir büyüğün karşısında yenilecegi düşüncesiyle direnmez , istenmeyen davranışlara karşı koymaz. Oyun sırasında cocuga yenilinmeli ki cocuk güclu olduğunu hissedebilsin.
☆VÜCUDUM GÖRÜNMEMELİ hissi:Çocuk yürümeye başladığı andan itibaren, anne babalar çocuğunu çırılçıplak olarak ortada bırakmamalıdır. Çocuk hatırlayabildiği en küçük yaştan itibaren kendini devamlı genital bölgeleri giyinik olarak hatırlamalıdır. Özellikle 4 yaşından itibaren çocuk, çıplak olarak evde veya dışarıda bulunmamalı, giysilerini kendisinin giyip çıkarmasına izin verilmelidir. Böylece çocuk, kendi çıplaklığına karşı bilinçsizce bir alışkanlık ve bu alışkanlığın sonucu olarak bir refleks geliştirmelidir. Kendisini başkalarının yanında çıplak görmeye alışkın olmayan çocuk, elbiselerinin birileri tarafından çıkartılmasından ciddi şekilde rahatsızlık duymalıdır.
☆BANYODA ÇIPLAK OLUNMAMASI bilinci: Çocuğun 7 yaşına kadar anne babasıyla birlikte banyo yapmasında bir sakınca görülmeyebilir. Ancak 4 yaşından itibaren anne baba çocukla birlikte çırılçıplak banyoda bulunmamalıdır. Hatta banyoda çocuğun iç çamaşırı üzerinde bulundurulmalıdır ki çocuk genital bölgelerinin başkaları tarafından görülmemesi gerektiğine pratikte uygulayarak alıştırmalıdır. Çocuğun 7 yaşından itibaren genital bölgelerinin başkası tarafından görülmemesine özen gösterilmelidir.
☆TUVALETTE BENDEN BAŞKASI OLMAMALI bilinci: 4 yaşına girmiş bir çocuk mutlaka tuvaletin özel bir mekan olduğunu öğrenmeli, tuvalet ihtiyacını gideren birisinin başkaları tarafından görülmesinin doğru olmayacağı ögretilmelidir. Çocuk genital bölgelerinin görülmesinden rahatsız olmamaya, kendisini tuvalette iken gören birisine karşı tepki göstermemeye alışmamalıdır.
☆SOYUNMA VE GİYİNMEDE YALNIZLIK ilkesi: Çocuk kendi bedenini izleyen birisinden rahatsız olmalıdır. Çocuğun bedenine yönelecek kötü bakışları engelleyemeyiz belki ama çocuğa bu bakışlardan rahatsızlık duyması için gerekli refleksi kazandırabiliriz. 4 yaşındaki bir çocuk belki kendi kıyafetlerini tek başına değistiremeyebilir, bu durumda anne baba çocuğun kıyafetini başka bir odada değistirmek üzere yardımcı olabilirler. Buradaki asıl amaç, çocuğun kendi bedeninin açık bir ortamda birilerinin görebileceği sekilde sergilenemeyeceğinin refleksinin kazandırılmasıdır.
☆İZİN VERİRSEM KABUL EDİLİRSİN ilkesi: Çocuk 4 yaşına geldiğinde zaman zaman izin verirsem kabul edilirsin ilkesi hayata geçirilmelidir. 7 yaşından sonra ise artık çocuktan izin alınmadan onun özel dünyasına adım atılmamalıdır. Örneğin özellikle 7 yaşından sonra çocuğun odasına girerken izin alınarak, istersen ben yardım edeyim " şeklinde izin isteyerek çocuğa yardım edilebilir. Çocuk kendi odasının özel olduğunu anlayana kadar, kendi izni olmadan kendi özel dünyasına kimsenin giremeyeceğini ve gerekirse izin vermeyeceğini öğrenene kadar bu eğitim devam etmelidir. Bu davranış şekli hem çocuğun kişiliğine saygıyı, hem de çocuğun rahatsız olduğu bir durumda itiraz edebilme becerisi kazandırılması açısından çok önemlidir.
*KİM KİMDİR? bilinci: Çocuklar için güven duygusu çok önemlidir. Onlar herkese sonsuz güven duymaktadırlar. Temel davranış refleksi verilmek istenen çocuklarda verilmesi gereken en önemli bilinçlerden birisi "kim kimdir" bilincidir. Bu bilinç ile çocuk, sadece kendisi için "güven kaynağı" kişilere güven duyacak, güven çemberi dışındakilere karşı da , bilinçsizce bir refleksle kendini koruycaktır. Çocuğa etrafındaki yetişkinlerle belli kategoriler içerisinde ilişki kurması öğretilmelidir. babanın kardeşi amca ile bakkal amca arasındaki fark çocuğa mutlaka öğretilmelidir. Birine güven sınırı en üst noktada iken diğerine sınırlı güven duymalıdır. Çocuklarda yetişkinlere karşı duyulan sonsuz güven duygusunun belli bir reflekse bağlanması günümüz şartlarında ve toplumunda bir ihtiyaç hatta bir zorunluluktur..
Bu yazdıklarım kitabın sadece belli bir kısmından kendimce çıkarttığım özeti. Kitabı kesinlikle tavsiye ederim ve en kısa zamanda alıp okumanızı öneririm. Aslında küçük ayrıntılara dikkat ederek, basit kuralları uygulayarak çocuklarımız kendini savunabilen , koruyabilen bireyler olarak yetiştirebilmemiz mümkün. Ellerimiz sürekli çocuklarımıza uzanabilecek kadar uzun olmayabilir yada biz sürekli çocuklarımızın yanında bulunamayabiliriz. Kötü niyetli insanlara belki engel olamayabiliriz ama onlara karşı kendini koruyabilen çocuklar yetiştirebilmemiz mümkün. Haa bu arada benim evime gelen o çocukların daha sonraları da uygunsuz oyunlar oynadıklarına şahit oldum. Anneleriyle konuştum çocuklarının zarar görebileceğini söyledim. Ama pek önemsediklerini ve söylediklerimden etkilendiklerini pek sanmıyorum. Hala hepbirlikte çay ve kek muhabbeti yapıyorlar ve çocuklar ise özgürce diğer odada oynuyorlar. Bense kızımla yanlız şekilde takılmaya devam etmekteyim..
10 Kasım 2013 Pazar
OLURMU Kİ BİR GÜN. .
Sıcacık suyun altına girdim. Nasıl da rahatlatıcı ve güzel. Aklimdan geçiriyorum rahatladım ya o an, ee ortalığı toparlamışım, kocayı ve kızımı doyurmusum, çocuğa banyo yaptırmışım ve pijamalarını giydirmişim ve babasının çalışma odasındaki yatağa uzanmış babası çalışırken o da uyuycak.. Hayal kuruyorum duştan çıkarım kahvemi yaparım alırım elime kitabımı azcık kafa dinlerim. Bornozumu giyiyorum banyodan çıkıp yatak odasına yönelmişim ki hemen babanın sesi: "hadi koş kızım annen çıktı banyodan".. Kan beynime sıçrıyor bir çığlık koparıyorum "yaaa yollama üzerimi giyinicem" baba sesleniyor "çalışmama izinn vermiyoorr"..
O an keyif falan kalmıyor kardeşim valla taaa en ücra köşelere anasının gözüne kacıyor keyfim.. Hay diyorum kendi kendime aklından geçirmez olsaydın "vay be ne günler atlattım, bak valla duş alabiliyorum artık rahatça". Hee zaten bunu aklımdan geçirirken kızımın bebek olduğu babasının ben dustayken duşakabinin tepesinden kızımı bana baktırdıgı, banyodan çıkmam ile birlikte peşimden gelerek üzerimi giyinir giyinmez daha saçımı bile taramadan kızımı elime tutuşturduğu çaresiz zor günlerimi düşünerekten duş almaktaydım.. Bakıyorum hiç birşey degismemis degismiyor. . Çocuk büyüyor evet ama üstün çabalar ve kendinden verdigin ödünlerle.. Evet baba çalışıyor anne EVDE..Baba yoğun yorgun anne DİNLENIK..Baba İşe gidiyor yıpranıyor adamcağız, anne YATIYOR hep..Çocuk tüm gün okulda anne ohh kebap valla bütün gün YAYILIYOR.. Bütün gün yayılıyorsun a kadın o yüzden geceleri ve hafta sonları gıkın çıkmasın, sıkılsan da bunalsan da şşttt sus zaten çocuk hep okulda..
Ulan diyorum bazen valla biz kadınlar beleşe yaşıyoruz haa. Hayat bize güzel. Koca çalışıp getiriyor, çocuk okulda, müge Anlı -seda Sayan televizyonda, ohhh valla kadın kısmı yan gel yat Asuman. .
Sen geç evladım doğal yesin iyi beslensin ki iyi gelişsin iki lokma fazla yesin de, aman terlemesin üşümesin diye üstüne titre, en iyi sekilde yetissin psikolijisi tam olsun, sorduğu sorulara iyi cevaplar vereyim herşeyi dogru öğrensin diye hayatinda okuduğun ders kitaplarından fazla çocuk psikolojisi kitabı oku aynı zamanda bunların özetini kocaya geç ki o da nasıl davranacagini bilsin , cocugun babaya sorduğu sorular konusunda da babayı yönlendir , saatlerce kendi saçını taramadıgın kadar barbie saçı tara, çocuğun gelişimine uygun destekleyici kitaplar faaliyetler bul araştır, otur kitapcilarda yere saatlerce satır satır incele her dergiyi kitabı, sırf yarım saat az televizyon izlesin diye köpekten tut damata kadar her role bürün ama işte geç yat bide bütün gün evde boş boş. .
Bir gün gelir de kıymet bilinir mi dersiniz? Evlat gelir de karşına vayy benim fedakar anam, koca gelir de karşına vay benim fedakar karım cok emeğin var bizde bizim üstümüzde der mi ki?.. O zaman bu anne bu kadın kendini işe yarar hisseder mi ki? Ne dersiniz olur mu ki?..
O zaman gun gelir anne unutur yanlız başına geçirdiği zamanları, o zaman belki düşünüp üzülmez iki kolu da doluyken tek ayağının uzerinde durup tek ayağı ile puseti tutarken puset devrildiginde eğilip yerden almak icin 3. bir kolum neden yok yada biri olsaydı hic olmazsa şu puseti parmağının ucuyla tutsaydı diyerekten kapının eşiğinde ağladığı günleri. Kızı çok hareketli diye kapı dışarı çıkamadıgı çıktığı anda ilk oturdugu yerin yine eve döndüğünde olduğu anları düşününce çok güler belki anne o günlerine. .
Kadın değilseniz hele anne olmamışsaniz hele hele gercek anlamda hiç yanliz kalmadiysaniz bilemezsiniz ve anlayamazsınız..
Kızım büyüsün başarılı ve en önemlisi mutlu olsun. Vatanını sevsin ahlaki ve milli değerlerine sahip çıksın, tüm haksızlıkların karşısında dimdik durabilsin benim başka bir dilegim yok. Herşey canım kızım için ona canım feda..
O an keyif falan kalmıyor kardeşim valla taaa en ücra köşelere anasının gözüne kacıyor keyfim.. Hay diyorum kendi kendime aklından geçirmez olsaydın "vay be ne günler atlattım, bak valla duş alabiliyorum artık rahatça". Hee zaten bunu aklımdan geçirirken kızımın bebek olduğu babasının ben dustayken duşakabinin tepesinden kızımı bana baktırdıgı, banyodan çıkmam ile birlikte peşimden gelerek üzerimi giyinir giyinmez daha saçımı bile taramadan kızımı elime tutuşturduğu çaresiz zor günlerimi düşünerekten duş almaktaydım.. Bakıyorum hiç birşey degismemis degismiyor. . Çocuk büyüyor evet ama üstün çabalar ve kendinden verdigin ödünlerle.. Evet baba çalışıyor anne EVDE..Baba yoğun yorgun anne DİNLENIK..Baba İşe gidiyor yıpranıyor adamcağız, anne YATIYOR hep..Çocuk tüm gün okulda anne ohh kebap valla bütün gün YAYILIYOR.. Bütün gün yayılıyorsun a kadın o yüzden geceleri ve hafta sonları gıkın çıkmasın, sıkılsan da bunalsan da şşttt sus zaten çocuk hep okulda..
Ulan diyorum bazen valla biz kadınlar beleşe yaşıyoruz haa. Hayat bize güzel. Koca çalışıp getiriyor, çocuk okulda, müge Anlı -seda Sayan televizyonda, ohhh valla kadın kısmı yan gel yat Asuman. .
Sen geç evladım doğal yesin iyi beslensin ki iyi gelişsin iki lokma fazla yesin de, aman terlemesin üşümesin diye üstüne titre, en iyi sekilde yetissin psikolijisi tam olsun, sorduğu sorulara iyi cevaplar vereyim herşeyi dogru öğrensin diye hayatinda okuduğun ders kitaplarından fazla çocuk psikolojisi kitabı oku aynı zamanda bunların özetini kocaya geç ki o da nasıl davranacagini bilsin , cocugun babaya sorduğu sorular konusunda da babayı yönlendir , saatlerce kendi saçını taramadıgın kadar barbie saçı tara, çocuğun gelişimine uygun destekleyici kitaplar faaliyetler bul araştır, otur kitapcilarda yere saatlerce satır satır incele her dergiyi kitabı, sırf yarım saat az televizyon izlesin diye köpekten tut damata kadar her role bürün ama işte geç yat bide bütün gün evde boş boş. .
Bir gün gelir de kıymet bilinir mi dersiniz? Evlat gelir de karşına vayy benim fedakar anam, koca gelir de karşına vay benim fedakar karım cok emeğin var bizde bizim üstümüzde der mi ki?.. O zaman bu anne bu kadın kendini işe yarar hisseder mi ki? Ne dersiniz olur mu ki?..
O zaman gun gelir anne unutur yanlız başına geçirdiği zamanları, o zaman belki düşünüp üzülmez iki kolu da doluyken tek ayağının uzerinde durup tek ayağı ile puseti tutarken puset devrildiginde eğilip yerden almak icin 3. bir kolum neden yok yada biri olsaydı hic olmazsa şu puseti parmağının ucuyla tutsaydı diyerekten kapının eşiğinde ağladığı günleri. Kızı çok hareketli diye kapı dışarı çıkamadıgı çıktığı anda ilk oturdugu yerin yine eve döndüğünde olduğu anları düşününce çok güler belki anne o günlerine. .
Kadın değilseniz hele anne olmamışsaniz hele hele gercek anlamda hiç yanliz kalmadiysaniz bilemezsiniz ve anlayamazsınız..
Kızım büyüsün başarılı ve en önemlisi mutlu olsun. Vatanını sevsin ahlaki ve milli değerlerine sahip çıksın, tüm haksızlıkların karşısında dimdik durabilsin benim başka bir dilegim yok. Herşey canım kızım için ona canım feda..
26 Ekim 2013 Cumartesi
YENİ OKULUMUZDA İLK VELİ TOPLANTIMIZ
Bugün yeni okulumuzda ilk bireysel veli-öğretmen toplantısı vardı. Çok tedirgin bir şekilde hazırlanıp evden çıktık kızımla birlikte. Eşimin toplantısı olmasi nedeniyle kızımla birlikte gittik veli toplantısına. Napalım heryere birlikte gidiyoruz zaten diyerekten yola koyulduk. Aslında aklım Renkli Ada Anneler buluşmasında kaldı. Veli toplantısı dolayısıyla katılamadım maalesef :( Neyse alelacele okula vardık. Koşa koşa kızımın sınıfının bulunduğu kata indik. Sağolsun rehberlik ögretmenimiz kızımla ilgilenebilecegini söyledi ve kızımı rehberlik öğretmeninin yanına bırakıp kızımın öğretmenleri ile görüşmek icin ilk adımı attım içimde korku, tedirginlik ve kaygıyla elim ayağım titreyerekten..
İlk önce ikinci yabancı dil (ispanyolca) öğretmeni ile görüştük. Sınıfta ilk Eylül'ün adını öğrendim ben dedi. Gayet girişken, istekli ve sicak kanlı, ogrenmeye istekli olduğunu söyledi. "Sürekli ön planda ve her faaliyete katılıyor, hep yanımda yer alıyor çok yol katetti ve benimle ufak ufak konuşmaya başladı" dediğinde gerçekten derin bir nefes aldım. :)
Sonra sınıf öğretmeni ile görüşmek için kızımın sınıfına gittim. Ögretmenimiz şunları söyledi :
-Genellikle çok girişken, arkadaşları ile arası çok iyi ama bazen yanlız oynamayı tercih ediyor
-Genellikle tüm faaliyetlere katılıyor ama biraz hareketli, çok fazla oturmayı sevmiyor, çabuk sıkılıyor ama genelde gayretli.
-Sınırları zorlamaya her zaman hazır. Gözümün icine bakıyor tepkimi ölçüyor. Mesela yemek konusunda pazarlık halinde "bundan yemesem şu yemegi bitirsem" tarzında.
-Kendi özbakımı konusunda çok başarılı ve kendisi halledebiliyor herşeyi.
Sınırların sağlam çizilmesi gerektiğini, taviz vermemesini ve tutarlı davranması gerektiğini, zaman zaman istediği şeyler konusunda kızımın tekrar başa dönüp kuralları esnetmeye çalışabilecegini söyledim. (Öğretmene de taktik verdim ya daha ne diyebilirim ki kendime) :)
Sira ingilizce öğretmenine geldiğinde artık iyice rahatladığımı hissettim. En memnun ve övgüler yağdıran kişi ingilizce öğretmeniydi ve en çok bu görüşme hoşuma gitti :) Kızımın ders konusunda çok aktif olduğunu, sınıfın en küçük 2 öğrencisinden biri olduğu halde ingilizce konusunda en iyi birkaç öğrencisinden biri olduğunu söyledi. Sadece öğrenmekle kalmıyor cok guzel pratiğe geçirip uygulayabiliyor dedi. Sürekli bir hareket halinde ve hep pazarlık yaparak işlerini yaptırıp ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyormus :) Yemek sırasında ingilizce öğretmeninin yanina oturup sohbet ediyor ve sonra "hadi biraz sen yediriver yemegimi" diyormus. (Ee daha ne olsun kızım başının caresine bakmayı öğrenmiş) Uzun lafın kısası kızımdan çok memnunmus ingilizce öğretmeni ama cok kıpır kıpır olduğunu, sürekli elinin kolunun havada olduğunu da ayrıca belirtti tabiki :)
Satranç öğretmeni ise en istekli ve girişken ogrencilerden birisi olarak Eylül'ün adını not aldim dedi. Okulda izledikleri yolu, nasıl satranç ogrettiklerini ve bizim üzerimize dusen şeyleri anlatti. Zaten kizim sadece 1 kez satranç dersine girdi ve o gün sonunda bana tüm ayrıntıları ile anlattı. Bu iyiye ve cok istekli olduğuna dikkatini bu işe cok iyi verebildigine işaretmis. ( klasik Dehb özelliği işte dedim kendi kendime. Ilgisini çeken seylerde cok dikkatli fakat sevmediği şeylere karşı bir o kadar dikkatsiz ve ilgisiz)..
Müzik öğretmeni ile görüşürken daha doğrusu görüşmeye çalışırken kızım yanimdaydi. Adamla iki çift laf etmeye çalışıyoruz benimki daire şeklinde olan müzik atolyesinin pencerelerine tırmanıp oturdu. Kizim hayır inermisin ordan dedim ki öğretmen; "Eylül ama orası çok yüksek" dedi ki benimki "ee zaten yüksek olması gerek " dedi ve konuyu kapattı.:) müzik ogretmenimiz de uygulayacagi müfredattan bahsetti bizim yapmamız gerekenleri söyledi. Görüşmemiz çok uzun sürmedi zaten.
Sonra danışmadan rica ettik duraktan taksi çağırdılar bizim için. Taksi gelinceye kadar bahcede kosturduk, her öğretmene tek tek sarıldık ve taksiyle okuldan eve geldik. O kadar hafiflemis hissettim ki kendimi. Kızımın okuldaki durumu, öğretmenlerin memnuniyeti , kızımın okulunu sevmesi ve en önemlisi okulunda mutlu olması. Allahıma sonsuz şükürler olsun ki bu günleri gorebildik. İnşallah bundan sonra hersey çok daha iyi olur. Hersey canım kızım için ve her cocuk gibi o da herşeyin en iyisine layık. Iyiki varsın canım kızım. .
İlk önce ikinci yabancı dil (ispanyolca) öğretmeni ile görüştük. Sınıfta ilk Eylül'ün adını öğrendim ben dedi. Gayet girişken, istekli ve sicak kanlı, ogrenmeye istekli olduğunu söyledi. "Sürekli ön planda ve her faaliyete katılıyor, hep yanımda yer alıyor çok yol katetti ve benimle ufak ufak konuşmaya başladı" dediğinde gerçekten derin bir nefes aldım. :)
Sonra sınıf öğretmeni ile görüşmek için kızımın sınıfına gittim. Ögretmenimiz şunları söyledi :
-Genellikle çok girişken, arkadaşları ile arası çok iyi ama bazen yanlız oynamayı tercih ediyor
-Genellikle tüm faaliyetlere katılıyor ama biraz hareketli, çok fazla oturmayı sevmiyor, çabuk sıkılıyor ama genelde gayretli.
-Sınırları zorlamaya her zaman hazır. Gözümün icine bakıyor tepkimi ölçüyor. Mesela yemek konusunda pazarlık halinde "bundan yemesem şu yemegi bitirsem" tarzında.
-Kendi özbakımı konusunda çok başarılı ve kendisi halledebiliyor herşeyi.
Sınırların sağlam çizilmesi gerektiğini, taviz vermemesini ve tutarlı davranması gerektiğini, zaman zaman istediği şeyler konusunda kızımın tekrar başa dönüp kuralları esnetmeye çalışabilecegini söyledim. (Öğretmene de taktik verdim ya daha ne diyebilirim ki kendime) :)
Sira ingilizce öğretmenine geldiğinde artık iyice rahatladığımı hissettim. En memnun ve övgüler yağdıran kişi ingilizce öğretmeniydi ve en çok bu görüşme hoşuma gitti :) Kızımın ders konusunda çok aktif olduğunu, sınıfın en küçük 2 öğrencisinden biri olduğu halde ingilizce konusunda en iyi birkaç öğrencisinden biri olduğunu söyledi. Sadece öğrenmekle kalmıyor cok guzel pratiğe geçirip uygulayabiliyor dedi. Sürekli bir hareket halinde ve hep pazarlık yaparak işlerini yaptırıp ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyormus :) Yemek sırasında ingilizce öğretmeninin yanina oturup sohbet ediyor ve sonra "hadi biraz sen yediriver yemegimi" diyormus. (Ee daha ne olsun kızım başının caresine bakmayı öğrenmiş) Uzun lafın kısası kızımdan çok memnunmus ingilizce öğretmeni ama cok kıpır kıpır olduğunu, sürekli elinin kolunun havada olduğunu da ayrıca belirtti tabiki :)
Satranç öğretmeni ise en istekli ve girişken ogrencilerden birisi olarak Eylül'ün adını not aldim dedi. Okulda izledikleri yolu, nasıl satranç ogrettiklerini ve bizim üzerimize dusen şeyleri anlatti. Zaten kizim sadece 1 kez satranç dersine girdi ve o gün sonunda bana tüm ayrıntıları ile anlattı. Bu iyiye ve cok istekli olduğuna dikkatini bu işe cok iyi verebildigine işaretmis. ( klasik Dehb özelliği işte dedim kendi kendime. Ilgisini çeken seylerde cok dikkatli fakat sevmediği şeylere karşı bir o kadar dikkatsiz ve ilgisiz)..
Müzik öğretmeni ile görüşürken daha doğrusu görüşmeye çalışırken kızım yanimdaydi. Adamla iki çift laf etmeye çalışıyoruz benimki daire şeklinde olan müzik atolyesinin pencerelerine tırmanıp oturdu. Kizim hayır inermisin ordan dedim ki öğretmen; "Eylül ama orası çok yüksek" dedi ki benimki "ee zaten yüksek olması gerek " dedi ve konuyu kapattı.:) müzik ogretmenimiz de uygulayacagi müfredattan bahsetti bizim yapmamız gerekenleri söyledi. Görüşmemiz çok uzun sürmedi zaten.
Sonra danışmadan rica ettik duraktan taksi çağırdılar bizim için. Taksi gelinceye kadar bahcede kosturduk, her öğretmene tek tek sarıldık ve taksiyle okuldan eve geldik. O kadar hafiflemis hissettim ki kendimi. Kızımın okuldaki durumu, öğretmenlerin memnuniyeti , kızımın okulunu sevmesi ve en önemlisi okulunda mutlu olması. Allahıma sonsuz şükürler olsun ki bu günleri gorebildik. İnşallah bundan sonra hersey çok daha iyi olur. Hersey canım kızım için ve her cocuk gibi o da herşeyin en iyisine layık. Iyiki varsın canım kızım. .
8 Ekim 2013 Salı
RENKLİ ADA ANNELER BULUŞMASI
Biz anneler bulustuk.. Çeşit çeşit rengarenk çocukların anneleri olarak bir araya geldik.. En büyük ortak noktamiz en kiymetlilerimiz evlatlarimiz.. Genelimiz Özel gereksinimli çocuk anneleri olarak sadece bizlere destek için gelmiş olan normal gelişim gösteren çocuk anneleri de vardı aramızda. Bu kadar çok ortak noktamız varken konuşulacak o kadar çok şey vardı ki. 3 saatlik bir buluşma bitmedi bitirilemedi, sığmadı 3 saate anlatılmak istenenler, içe atılanlar, yürekte büyütülenler.. O kadar güzel o kadar yalındı ki herşey ve anlatılanlar o kadar içtendi. En önemlisi anlattıklarınızı gerçekten anladığını bildiğiniz kişiler var karşınızda ve yüreğinizi acıtan şeyleri duyduğunda gerçekten içinin tam da sizinki gibi acıdığını biliyorsunuz karşınızdakilerin. Bizdik ve bizbizeydik. Birimizin evladı hepimizin, birimizin problemi tümümüzün problemiydi. Çaba sarfetmek yoktu karşındakine bişeyleri anlatmak için ve sen anlatırken karşında dolan o gözler işte tam da aynı yüreğe aynı şeye sahip olduğumuzun işaretiydi.
Anlattı herkes yüreğinin en derinlerinde sakladıklarını ve gerçekten anlaşıldığını bilmenin verdiği bir güç vardı bu annelerin gözlerinde. O kadar rahatlatıcıydı ki o ortam eğer fırsatım olsaydı saatlerce hiçç rahatsız olmadan kalabilirdim orda. Hem yaşadıklarım bir bir su yüzüne çıkıp endişelerim tekrar sardı etrafımı hemde o endişelerim ve korkularımla , ilk defa ben korkmadan çok güçlü hissettim kendimi bir ortamda. Biz orda hepimiz aynı, hepimiz farklı ve hepimiz ortaktık ve biz hepimiz birbirimizdik. Kızım doğduğundan beri en çok duymak istediğim cümle "seni anlıyorum" du ve ben o ortamda herkesin beni anladığını biliyordum ve bu gerçekten pahabiçilemezdi.
Zaman geldi gözler doldu zaman geldi kendi derdimden utandım. Ama ben orda o kadar güçlü anneler gördüm ki, ben orda 10 kaplan gücünden daha kuvvetli anneler tanıdım. Ben orda pes etmeyen ben orda dimdik duran ben orda söz konusu evlat olunca bir kadının nasıl 10 kaplan gücünden daha güçlü olabilen anneler gördüm. Ben orda çok özel insanlar tanıdım ki iyiki de tanıdım. Kızım doğduğundan beri beni en çok zorlayan şeyin ne olduğu soruldu bana ve ben " yanlızlık" diye cevap verdim. Bu yolda beni en çok yanlızlık yıprattı ve zorladı ama artık biliyorum ki ben artık yanlız değilim. Artık güçlü kadınlar var benim yanımda ki bu kadınların hepi birer anne. Annelik bir kadını en güçlü kılan şey bence. Biz güçlüyüz ve şimdi birarada hep birlikte daha da güçlüyüz.
Meğer ne kadar çok ortak noktamız varmış ve aynı konulardan ne çok canımız yanmış. Dertlerimiz, kaygılarımız, korkularımız hep aynı. Bir kez daha gördüm ki bizi nelerin beklediği ve ileriki yıllarda yaşayabileceğimiz söz konusu problemler konusunda endişelerim gerçekten boşuna değilmiş. Çünkü aklıma gelen ve beni korkutan okul problemleri, öğretmenler konusundaki kaygılarım orda tanıştığım tüm anneler tarafından senelerdir yaşanıyormuş. Anlatılanlar konusunda o kadar şaşırdım ve üzüldüm ki, zaman geldi gözlerimiz doldu zaman geldi kelimenin gerçek anlamıyla ağzım açık kaldı anlatılanlar karşısında. Orada bir öğretmenin öğretmen olmayı elbette becerebileceğini fakat insan olmanın çok da kolay olmadığını birkez daha anladım. Anlatan annelerle birlikte benim de yüreğim yandı, ben de onlar gibi öfkelendim sanki bahsi geçen çocuk benim çocuğum gibi. ne farkeder ki zaten tüm çocuklar hepimizin değil mi? Her çocuğa yanmazmı bir ananın yüreği?...
O ortamdan ayrıldığımda tüm korkularım dertlerim ve yaşadıklarım yine su yüzeyine çıktı. Yine sarsıldım yine içim acıdı yine tekrar farkına varmanın verdiği ağırlıkla doldu yüreğim. Ama bu kez korkmadım, aksine kendimi çok güçlü hissettim. Çünkü artık yanlız olmadığımı biliyorum, çünkü yanımda benim gibi güçlü bir sürü annenin olduğunu biliyorum. Biz aynıyız, bir bütünüz ve birlikte çok daha fazla güçlüyüz. Ayda 2 kez bu buluşmaları tekrarlama düşüncesindeyiz. umarım herşey bundan sonra hep birlikte daha güzel, daha kolay aşılır şekilde olur. Evlatlarımız bizim en kıymetlilerimiz. Söz konusu evlat olduğunda biz çok daha güçlü kadınlarız, çünkü biz ANNEYİZ..
4 Ekim 2013 Cuma
GÜZEL ŞEYLER DE OLUYOR ELBETTE..
Bugün itibari ile yeni okulumuzda 3. haftamızı alnımızın akıyla tamamlamış bulunmaktayız. Öncelikle ailemize hayırlı uğurlu olsun demeyi bir görev bilmekteyim kendime. :) En son okul konusunda yazım 3 hafta önce oryantasyon dönemindeydi. Çok kara, hüzünlü ve tükenmişlik dolu bir yazıydı. Çünkü o 3 gün gerçekten kendimi son zamanlarda hiç hissetmediğim kadar çaresiz hissetmiştim. Şimdi üzerinden tam 3 hafta geçti ve çok şükür herşey yolunda. ( çookk şükür allahıma defalarca kez şükürler olsunn)
Bu hafta son iki gündür kızım biraz okul konusunda mızmızlanmaya başladı. " anneeaa okula gitmeyeyim ben evde kalayım" yada "beni senin götürüp almanı istiyorum, servise binmek istemiyorum" şeklinde sözler karşısında taviz vermedim elbette. Neyse dün yani perşembe günü okuldan geldi. Servisten aldım yine çene açık anlatıyor anlatıyor.. Yukarıya çıktık eve girer girmez bir ağlama tutturdu ki feryat figan. " acıktım, yoruldum, uykum var, canım sıkılıyorr!" şeklinde 10 dakikalık ağlama sonrası yemek yedirdim, sakız verdim, sohbet ettik ve biraz sakinledi ortalık. Öğretmenini aradım. Son 2 gündür biraz mutsuz geldiğini okula gitmek istemediğini söyledim. Öğretmeni okulda gayet mutlu ve uyumlu olduğunu söyledi. Konuştuk anlaştık cuma günü akşam okuldan kızımı benim almama karar verdik. Kızıma dedim seni okuldan ben alıcam diye ve havalara uçtu sevinçten. Gece oldu pijamalarımızı giydik ben mutfakta oyalanırken baktım kışlık montunu giymiş salonda dans ediyor. " kızım artık bu montunu giymek istermisin, yolda üşüyomusun ince montunla?" diye sordum ki benimki eteğindeki taşları dökmeye başladı. :) " anneeaa okulda çok üşüyorummm bugün sınıfa küçük petek getirdiler, biz bütün çocuklar titreyerek ısınmaya çalıştık minderlerle yer kaptık hemen peteğin önünde" dedi ve ben vuruldum beynimden. İşte okul soğukmuş hep titremişler üşümüşler. Hırkasını giymiş hala üşümüş. Telefon numarasını bildiğim birkaç veliyle görüştüm hemen. Onların çocukları da okulun soğuk olduğunu ve çok üşüdüklerini söylediler. Hemen ertesi gün yani bugün soluğu öğlen okulda aldım.
Cuma günleri öğleden sonra 3 te çıkıyor öğrenciler ama ben 1,5 ta gittim okula. Arayıp diğer velilere de okulun ısısı hakkında bilgi vermekle görevlendirildim çünkü. :) Okula girer girmez montumu çıkardım bakalım soğukmu ortam diye. Dayanamadım aşağıya indim yani anaokulu katına. Orda rehberlik öğretmeniyle karşılaştım. Ayak üzeri sohbet ettik. Meğer elektrik konusunda bir problem varmış bir önceki gün. O yüzden okulun içi biraz serinmiş ama sobalarla telafi etmeye çalışmışlar ki klimalar çalışıyordu ve çok sıcak olmasa da ılıktı en azından sınıflar. Zaten kızım "anne nolur kalın giydir" dediğinden kalın kıyafetler giydirdim bugün ki üşümemiş bugün öyle dedi. Neyse okulun çıkış saati geldi ve ben kızımı almak için aşağı indim. Tüm öğretmenlere görevlilere söylemiş annem beni almaya gelicek diye. Beni görünce havalar uçtu yine. Hemen boynuma atladı sonra gururla üzerini değiştirdi, dışarı ayakkabılarını giydi. Bir bardak su istedim bana sebilden koşup getirdi. Elimden tuttu tuvaletten sınıfına kadar hatta reviri bile büyük gururla gezdirdi bana.
Öğretmeni herşeyin çok güzel ve yolunda olduğunu söyledi. Rehberlik öğretmeni farkındalığının çok iyi olduğunu ve kızımın sohbetine bayıldığını anlattı. İngilizce öğretmeni yabancı dilinin çok iyi olduğunu ve çok memnun olduğunu söyledi. " anneee teacher bana Hello, how are you? come here please dedi. Ben ona iyiyim demedim merhaba demek istemedim ve canım yanına gitmek istemedi gitmedim" demişti birkaç hafta önce. Ama şimdi çok güzel sohbet ediyor ingilizce öğretmeniyle ki bu okula uyum sağlayıp orayı benimsediğinin önemli bir işareti. Tek tek herkesle vedalaştık sohbet ede ede okuldan ayrılıp ikea ya top havuzunda oynamaya gittik. Birlikte yemek yedik ve eve geldik.
İnsanın iyi şeyler duyması ne güzel şey. Bakıyorum kızımın yüzüne ve onun gülümseyen yüzünü görmek dünyalara bedel benim için. İyiliği için çabalamak emek vermek ve emeklerin karşılığını görebilmek gerçekten çok güzel. Canım kızım kıymetlim herşeyim. Asla büyük şeyler beklemiyorum senden ve çokk büyük beklentiler içinde değilim senin geleceğin konusunda. Benim için bizim için en önemlisi senin mutlu olman. Başarılı olman elbette önemli ama bir bilim adamı olmanı, çokk yükseklerde en tepelerde olmanı beklemiyorum senden. Sadece iyi bir insan ol, mutlu ol.. Ayrımcı olma insanları olduğu gibi ve sadece insan olduğu için sev. Haksızlıkların karşısında her daim dimdik dur. İçindeki merhameti ve sevgiyi asla kaybetme. Sen sen ol olduğun gibi ol kendin ol. Seni seviyorum. İYiki varsın iyiki sensin ve iyiki olduğun gibisin..
Bu hafta son iki gündür kızım biraz okul konusunda mızmızlanmaya başladı. " anneeaa okula gitmeyeyim ben evde kalayım" yada "beni senin götürüp almanı istiyorum, servise binmek istemiyorum" şeklinde sözler karşısında taviz vermedim elbette. Neyse dün yani perşembe günü okuldan geldi. Servisten aldım yine çene açık anlatıyor anlatıyor.. Yukarıya çıktık eve girer girmez bir ağlama tutturdu ki feryat figan. " acıktım, yoruldum, uykum var, canım sıkılıyorr!" şeklinde 10 dakikalık ağlama sonrası yemek yedirdim, sakız verdim, sohbet ettik ve biraz sakinledi ortalık. Öğretmenini aradım. Son 2 gündür biraz mutsuz geldiğini okula gitmek istemediğini söyledim. Öğretmeni okulda gayet mutlu ve uyumlu olduğunu söyledi. Konuştuk anlaştık cuma günü akşam okuldan kızımı benim almama karar verdik. Kızıma dedim seni okuldan ben alıcam diye ve havalara uçtu sevinçten. Gece oldu pijamalarımızı giydik ben mutfakta oyalanırken baktım kışlık montunu giymiş salonda dans ediyor. " kızım artık bu montunu giymek istermisin, yolda üşüyomusun ince montunla?" diye sordum ki benimki eteğindeki taşları dökmeye başladı. :) " anneeaa okulda çok üşüyorummm bugün sınıfa küçük petek getirdiler, biz bütün çocuklar titreyerek ısınmaya çalıştık minderlerle yer kaptık hemen peteğin önünde" dedi ve ben vuruldum beynimden. İşte okul soğukmuş hep titremişler üşümüşler. Hırkasını giymiş hala üşümüş. Telefon numarasını bildiğim birkaç veliyle görüştüm hemen. Onların çocukları da okulun soğuk olduğunu ve çok üşüdüklerini söylediler. Hemen ertesi gün yani bugün soluğu öğlen okulda aldım.
Cuma günleri öğleden sonra 3 te çıkıyor öğrenciler ama ben 1,5 ta gittim okula. Arayıp diğer velilere de okulun ısısı hakkında bilgi vermekle görevlendirildim çünkü. :) Okula girer girmez montumu çıkardım bakalım soğukmu ortam diye. Dayanamadım aşağıya indim yani anaokulu katına. Orda rehberlik öğretmeniyle karşılaştım. Ayak üzeri sohbet ettik. Meğer elektrik konusunda bir problem varmış bir önceki gün. O yüzden okulun içi biraz serinmiş ama sobalarla telafi etmeye çalışmışlar ki klimalar çalışıyordu ve çok sıcak olmasa da ılıktı en azından sınıflar. Zaten kızım "anne nolur kalın giydir" dediğinden kalın kıyafetler giydirdim bugün ki üşümemiş bugün öyle dedi. Neyse okulun çıkış saati geldi ve ben kızımı almak için aşağı indim. Tüm öğretmenlere görevlilere söylemiş annem beni almaya gelicek diye. Beni görünce havalar uçtu yine. Hemen boynuma atladı sonra gururla üzerini değiştirdi, dışarı ayakkabılarını giydi. Bir bardak su istedim bana sebilden koşup getirdi. Elimden tuttu tuvaletten sınıfına kadar hatta reviri bile büyük gururla gezdirdi bana.
Öğretmeni herşeyin çok güzel ve yolunda olduğunu söyledi. Rehberlik öğretmeni farkındalığının çok iyi olduğunu ve kızımın sohbetine bayıldığını anlattı. İngilizce öğretmeni yabancı dilinin çok iyi olduğunu ve çok memnun olduğunu söyledi. " anneee teacher bana Hello, how are you? come here please dedi. Ben ona iyiyim demedim merhaba demek istemedim ve canım yanına gitmek istemedi gitmedim" demişti birkaç hafta önce. Ama şimdi çok güzel sohbet ediyor ingilizce öğretmeniyle ki bu okula uyum sağlayıp orayı benimsediğinin önemli bir işareti. Tek tek herkesle vedalaştık sohbet ede ede okuldan ayrılıp ikea ya top havuzunda oynamaya gittik. Birlikte yemek yedik ve eve geldik.
İnsanın iyi şeyler duyması ne güzel şey. Bakıyorum kızımın yüzüne ve onun gülümseyen yüzünü görmek dünyalara bedel benim için. İyiliği için çabalamak emek vermek ve emeklerin karşılığını görebilmek gerçekten çok güzel. Canım kızım kıymetlim herşeyim. Asla büyük şeyler beklemiyorum senden ve çokk büyük beklentiler içinde değilim senin geleceğin konusunda. Benim için bizim için en önemlisi senin mutlu olman. Başarılı olman elbette önemli ama bir bilim adamı olmanı, çokk yükseklerde en tepelerde olmanı beklemiyorum senden. Sadece iyi bir insan ol, mutlu ol.. Ayrımcı olma insanları olduğu gibi ve sadece insan olduğu için sev. Haksızlıkların karşısında her daim dimdik dur. İçindeki merhameti ve sevgiyi asla kaybetme. Sen sen ol olduğun gibi ol kendin ol. Seni seviyorum. İYiki varsın iyiki sensin ve iyiki olduğun gibisin..
DEHB ile KAYGILAR-KORKULAR ve UMUT ETMEK üzerine..
Kaç kez geçtim bilgisayarın karşısına yada kaç kez aldim telefonumu elime bloğuma bişeyler yazayım dedim ama yazmadım. Epey kafam karışıktı ve yine biraz çaresiz hissediyordum kendimi. Hep kötü yada karamsar şeyler yazmak istemiyorum bloğuma. Her okuyan kişinin içi kararmasın istiyorum yada hep yakınma seklinde olmasın yazdıklarım. Belkide yakınan biri gibi görünmekten çekiniyorum bilemiyorum bilmiyorum işte..
Geçtiğimiz hafta içi İz Koçluk ve İnternet Anneleri nin katkılarıyla Bağdat Caddesi Zamane Kahvesi'de düzenlenen ve dünyada DEHB'li gençlere koçluk hareketini başlatan Amerikalı Koç Jodi Sleeper-Triplet ve DEHB Koçu Elgiz Helden sunumuyla gerçekleştirilen DEHB seminerine katıldım. Hersey gerçekten cok güzeldi ve seminere ilgi epeyce yoğundu. O kadar çok araştırma yapıp o kadar çok kitap okudum ki DEHB konusunda tamamıyla bilgi sahibi olduğumu hissediyorum. Genelde bildiğim daha önce okuduğum bilgilerdi anlatılanlar. Ama DEHB dolayısıyla biraraya toplanan kişiler arasında olmak ve o ortamın havasını solumak tarif edilemez bir duyguydu. Tüm anlatılanları büyük bir dikkatle dinledim. Konuşuldu sorular cevaplandırıldı. Konu DEHB olunca benim dinlememem imkansızdı zaten. Seminerde ailelerin yanısıra öğretmenlerin de olması çok hoşuma gitti. Çünkü biliyorum ki günümüzde öğretmenlerin bu konuda hiçbir bilgisi yok nerdeyse. Ama orda bişeyler icin cabalayan, Dehb konusinda kendi imkanlarınca bilgilenmeye çalışan öğretmenlerimizi görünce bir nebze su serpildi içime. Çok önemli bilgiler verildi ve çok önemli noktalara değinildi. Cesitli benzetmelerle konuya değinilmesi ayrıca güzeldi. "Bardaktan bosanırcasına yağan yağmurda silecekleri çalıştırmadan son hız araba kullanmak gibidir DEHB" dedi Elgiz hanım. Ne kadar da doğru bir benzetme gerçekten de...
Evet seminer cok güzel ve faydaliydi. Özellikle Jodi Sleeper-triplett 'in ağzından daha doğrusu yabanci birinin ağzından DEHB i dinlemek ayrıca cok ilginc ve güzeldi. Aileler ve Ogretmenler seminer sonunda akillarindaki sorulari sordular. Elgiz hanim ve Jodi Sleeper-Triplett sorulari yanıtladı. Soruların arasinda "biz tedavi oluyoruz, terapilere de gidiyoruz. Peki Dehb ne zaman biticek çocuğum ne zaman duzelicek?" Yada "Dehb i önlemek icin ne yapabiliriz?" Şeklinde sorular da vardı. O an bu sorular " önlemek icin yapilabilecek birsey yok ve Dehb belli bir zaman sonra geçebilecek bir bozukluk değil"seklinde cevaplandı. Umut etmek, birşeyler birgün bitecek ve herşey normal devam edecek diye düşünmek ne demek çok iyi bildiğim için birkez daha icimin acidigini hissettim o an. Aslında bildiğim farkinda olduğum hersey su yüzüne çıktı tekrar. Sarsılarak kendime geldim yada bir kez daha dank diye yerine oturdu düşüncelerim diyebilirim. Evet ben o seminere katıldım ve çok güzeldi herşey. Ama sanki tekrar birkez daha herseyin farkina vardim ve tekrar icinde bulunduğumuz durumu düşündüm. .
İster istemez endiselerim tekrar ortaya çıktı. Dehbli bir çocuğun ögretmeninin sınıfta öğrenciyle arasinda belli gizli sifreli hareketler sözler gelistirebilecegi ve böylelikle öğrencinin derse katılımının arttırılıp daha iyi başarı sağlanabilineceği söylendi. Düşündüm o an.. Öğretmenler ülkemizde bu konuda ne kadar bilgi ve eğitim sahibi ki, ve gercekten Dehbli bir çocuga isteyerek gönülden destek verecek, anlayışlı ve sabırlı davranarak yol gösterebilecek ögretmen sayisı ne kadar ki?.. Ve biliyorum ki Dehbli bir ögrenci ile ugrasmaktansa arka siralara tenha bir koseye gonderiyor öğretmenler ve her sene bir suru Dehbli öğrenci sırf ögretmen ve veli baskısı yuzunden okul degistiriyor. Aile zaten gerçekten zor ve çaresiz durumda. Her aile gibi çocuğu için en iyisini yapmaya çalışıyor. Ama düşünsenize elinde olmayan sebepler dolayısıyla çocuk dışlanıyor, sınıfın bir koşesinde kendi halinde körelip gidiyor yada okul okul dolaşıyor..
Cocuğunuzu özel okula vermek isteseniz özel okullar tamamen akademik basari pesinde olduğundan çocuğunuzu sınıf duzenini bozduğu yada başarı yüzdesini etkilediği gerekçesiyle almak istemiyor yada nice bin liralar vermeye sizin bütçeniz yetmiyor. Devlet okuluna verseniz ögretmen ne kadar ilgili bilgili ve anlayisli olur acaba ki ögretmen devlet okulunda tamamen şans meselesi bu cocuklar için. Ki kendi adıma söylüyorum 40 kişilik bir sınıfta sadece 1 öğretmenin bulunduğu sınıfta kızım ne yapar, ne kadar ilgilenir öğretmeni, ya kızım başını alıp gitse ögretmen hemen yokluğunu farkedermi, pencereye çıksa, merdivenlerden itilse, tuvalette büyük bir ogrenci sıkıştırsa ogretmen ne derece duruma hakim olabilir? Şeklinde bir sürü soruyu düşünmeden duramıyorum.. Zaten okul meselesi benim kafamda her zaman büyük soru işaretleri barındıran bir konu. Ki söz konusu evlat olunca ne basit geliyor ki insana hayatta. Allahım yardım etsin hepimize ve evlatlarımızı korusun inşallah.
Çok çabalıyorum, elimden gelenin en en enn iyisini yapmaya çalışıyorum. Her lafımı, her davranışımı söylemeden uygulamadan önce kırkbin kez tartıyorum. Herşeyin en güzeli en doğrusu için çabalıyorum. Araştırıyorum okuyorum gözlemliyorum paylaşıyorum.. Bazen yaşadıklarımı hissettiklerimi içime sığdıramıyor buraya yazıp paylaşıyorum. Bahsettiğim seminerin üzerinden 5 gün geçti ve ben bekledim yazmadım hemen içimden geçenleri ve aklıma takılanları. En başta dediğim gibi karamsar olmak istemiyorum ve kimseyi karamsarlığa düşürmek istemiyorrum. Evet bu bloğu yaşadıklarımı hissettiklerimi ve kafama takılanları herkesle paylaşmak için oluşturdum. Ama Dehb ile yaşamak öyle bişeyki bazen çok üstün çabalar sarfetmeniz gerekiyor olumlu düşünebilmek ve pozitif olabilmek için. Ve elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum bu konuda da. Yanlız değilsiniz, yanlız değiliz demek istiyorum Dehb konusunun içinde olan ve durumla yaşayan ailelere kişilere ve herkese.. Evet yanlız değiliz biz çok kişiyiz.. Okumaya araştırmaya sabretmeye ve dikkat etmeye devam...
Geçtiğimiz hafta içi İz Koçluk ve İnternet Anneleri nin katkılarıyla Bağdat Caddesi Zamane Kahvesi'de düzenlenen ve dünyada DEHB'li gençlere koçluk hareketini başlatan Amerikalı Koç Jodi Sleeper-Triplet ve DEHB Koçu Elgiz Helden sunumuyla gerçekleştirilen DEHB seminerine katıldım. Hersey gerçekten cok güzeldi ve seminere ilgi epeyce yoğundu. O kadar çok araştırma yapıp o kadar çok kitap okudum ki DEHB konusunda tamamıyla bilgi sahibi olduğumu hissediyorum. Genelde bildiğim daha önce okuduğum bilgilerdi anlatılanlar. Ama DEHB dolayısıyla biraraya toplanan kişiler arasında olmak ve o ortamın havasını solumak tarif edilemez bir duyguydu. Tüm anlatılanları büyük bir dikkatle dinledim. Konuşuldu sorular cevaplandırıldı. Konu DEHB olunca benim dinlememem imkansızdı zaten. Seminerde ailelerin yanısıra öğretmenlerin de olması çok hoşuma gitti. Çünkü biliyorum ki günümüzde öğretmenlerin bu konuda hiçbir bilgisi yok nerdeyse. Ama orda bişeyler icin cabalayan, Dehb konusinda kendi imkanlarınca bilgilenmeye çalışan öğretmenlerimizi görünce bir nebze su serpildi içime. Çok önemli bilgiler verildi ve çok önemli noktalara değinildi. Cesitli benzetmelerle konuya değinilmesi ayrıca güzeldi. "Bardaktan bosanırcasına yağan yağmurda silecekleri çalıştırmadan son hız araba kullanmak gibidir DEHB" dedi Elgiz hanım. Ne kadar da doğru bir benzetme gerçekten de...
Evet seminer cok güzel ve faydaliydi. Özellikle Jodi Sleeper-triplett 'in ağzından daha doğrusu yabanci birinin ağzından DEHB i dinlemek ayrıca cok ilginc ve güzeldi. Aileler ve Ogretmenler seminer sonunda akillarindaki sorulari sordular. Elgiz hanim ve Jodi Sleeper-Triplett sorulari yanıtladı. Soruların arasinda "biz tedavi oluyoruz, terapilere de gidiyoruz. Peki Dehb ne zaman biticek çocuğum ne zaman duzelicek?" Yada "Dehb i önlemek icin ne yapabiliriz?" Şeklinde sorular da vardı. O an bu sorular " önlemek icin yapilabilecek birsey yok ve Dehb belli bir zaman sonra geçebilecek bir bozukluk değil"seklinde cevaplandı. Umut etmek, birşeyler birgün bitecek ve herşey normal devam edecek diye düşünmek ne demek çok iyi bildiğim için birkez daha icimin acidigini hissettim o an. Aslında bildiğim farkinda olduğum hersey su yüzüne çıktı tekrar. Sarsılarak kendime geldim yada bir kez daha dank diye yerine oturdu düşüncelerim diyebilirim. Evet ben o seminere katıldım ve çok güzeldi herşey. Ama sanki tekrar birkez daha herseyin farkina vardim ve tekrar icinde bulunduğumuz durumu düşündüm. .
İster istemez endiselerim tekrar ortaya çıktı. Dehbli bir çocuğun ögretmeninin sınıfta öğrenciyle arasinda belli gizli sifreli hareketler sözler gelistirebilecegi ve böylelikle öğrencinin derse katılımının arttırılıp daha iyi başarı sağlanabilineceği söylendi. Düşündüm o an.. Öğretmenler ülkemizde bu konuda ne kadar bilgi ve eğitim sahibi ki, ve gercekten Dehbli bir çocuga isteyerek gönülden destek verecek, anlayışlı ve sabırlı davranarak yol gösterebilecek ögretmen sayisı ne kadar ki?.. Ve biliyorum ki Dehbli bir ögrenci ile ugrasmaktansa arka siralara tenha bir koseye gonderiyor öğretmenler ve her sene bir suru Dehbli öğrenci sırf ögretmen ve veli baskısı yuzunden okul degistiriyor. Aile zaten gerçekten zor ve çaresiz durumda. Her aile gibi çocuğu için en iyisini yapmaya çalışıyor. Ama düşünsenize elinde olmayan sebepler dolayısıyla çocuk dışlanıyor, sınıfın bir koşesinde kendi halinde körelip gidiyor yada okul okul dolaşıyor..
Cocuğunuzu özel okula vermek isteseniz özel okullar tamamen akademik basari pesinde olduğundan çocuğunuzu sınıf duzenini bozduğu yada başarı yüzdesini etkilediği gerekçesiyle almak istemiyor yada nice bin liralar vermeye sizin bütçeniz yetmiyor. Devlet okuluna verseniz ögretmen ne kadar ilgili bilgili ve anlayisli olur acaba ki ögretmen devlet okulunda tamamen şans meselesi bu cocuklar için. Ki kendi adıma söylüyorum 40 kişilik bir sınıfta sadece 1 öğretmenin bulunduğu sınıfta kızım ne yapar, ne kadar ilgilenir öğretmeni, ya kızım başını alıp gitse ögretmen hemen yokluğunu farkedermi, pencereye çıksa, merdivenlerden itilse, tuvalette büyük bir ogrenci sıkıştırsa ogretmen ne derece duruma hakim olabilir? Şeklinde bir sürü soruyu düşünmeden duramıyorum.. Zaten okul meselesi benim kafamda her zaman büyük soru işaretleri barındıran bir konu. Ki söz konusu evlat olunca ne basit geliyor ki insana hayatta. Allahım yardım etsin hepimize ve evlatlarımızı korusun inşallah.
Çok çabalıyorum, elimden gelenin en en enn iyisini yapmaya çalışıyorum. Her lafımı, her davranışımı söylemeden uygulamadan önce kırkbin kez tartıyorum. Herşeyin en güzeli en doğrusu için çabalıyorum. Araştırıyorum okuyorum gözlemliyorum paylaşıyorum.. Bazen yaşadıklarımı hissettiklerimi içime sığdıramıyor buraya yazıp paylaşıyorum. Bahsettiğim seminerin üzerinden 5 gün geçti ve ben bekledim yazmadım hemen içimden geçenleri ve aklıma takılanları. En başta dediğim gibi karamsar olmak istemiyorum ve kimseyi karamsarlığa düşürmek istemiyorrum. Evet bu bloğu yaşadıklarımı hissettiklerimi ve kafama takılanları herkesle paylaşmak için oluşturdum. Ama Dehb ile yaşamak öyle bişeyki bazen çok üstün çabalar sarfetmeniz gerekiyor olumlu düşünebilmek ve pozitif olabilmek için. Ve elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum bu konuda da. Yanlız değilsiniz, yanlız değiliz demek istiyorum Dehb konusunun içinde olan ve durumla yaşayan ailelere kişilere ve herkese.. Evet yanlız değiliz biz çok kişiyiz.. Okumaya araştırmaya sabretmeye ve dikkat etmeye devam...
20 Eylül 2013 Cuma
TÜM ÇOCUKLAR BİZİM, HEPİMİZİN..
Annemin bir çocukluk arkadaşı vardı ve çocukluk arkadaşının kızı.. Takma isimle yazmak istiyorum ben ve Mine diye bahsedicem annemin arkadaşının kızından. Mine engelliydi. Yürüyemiyor, kendi yemeğini yiyemiyor hatta doğru düzgün oturamıyordu. Annesi kucağında taşıyordu ilk zamanlar sonra bebek arabasıyla en son da tekerlekli sandalyeyle hatırlıyorum. Çocuktuk o zamanlar. Çok sık görüşmezdik mine ile ama görüştüğümüzde de samimiydik. Genellikle yazları yada bayram zamanları gelirlerdi dayılarının evine ve dayısı bizim komşumuzdu. Büyükler bir odada oturup sohbet ederken biz diğer odada takılırdık. Oyun oynar masallar anlatır eğlenirdik. Mine 1 yaş küçüktü benden. Biz koşar zıplar eğlenirdik o da sevinir çığlıklar atar gülüp eğlenirdi bizi görünce. Hiç acıyan gözlerle bakmadım ben ona ve benim için diğer arkadaşlarımdan hiçbir farkı olmadı hiçbir zaman. Aynı boyda aynı kilodaydık biz. Bazen onu koltukaltından tutar ayağa kaldırırdım gezdirirdim odanın içinde o ise bilinçsizce yere basar ayaklarını çırpar sevinç çığlıkları atardı. Hep neşeliydi sıcak kanlıydı ve sohbet ederdi bizimle. Annesinin annemlerle dertleştiğini duyardım bazen. "odaya kapanıp bağıra bağıra saatlerce ağlıyorum, bazen çok ağır geliyor" dediğini hatırlıyorum ki ilkokul çocuğuydum o zaman. Bir ara bacakları alçıya alındı Mine nin ve annesi bir ara engelliler okuluna işe girdi sırf kızını da oraya götürebilmek için... Çocuk aklı işte parça parça aklımda kalmış herşey. Annemler aralarında konuşurdu işte, benim kulağıma gelirdi kelimeler ama takılmazdım ne bileyim ben çocuktum işte o zamanlar.. Ben üniversite 1. sınıftayken Mine bir gece rahatsızlanmış acile götürmüşler ve ölmüş.. 18 yaşında ya vardı ya da yok.. Ama arkadaşımdı işte benim. Benimle koşabilmesinin ne önemi vardı ki yanımdaydı ya bişeyler paylaşıyorduk ya, daha ne olsun. Hiçbir zaman dışlamadım ve hiç farklı gelmedi o benim gözüme. O benim arkadaşımdı ve hep öyle kaldı..
Şimdi büyüdüm anne oldum.. Benim de bir evladım var canımın taa içi, yüreğimin bir parçası.. Okula başladı ve bu hafta itibari ile okullu oldu gerçek anlamda. Bu sene anaokulunda yani hazırlık sınıfında. Özene bezene aldık eşyalarını çantasını ayakkabılarını. Büyük sevinçle yolladık okula ve gururlandık kızımız okula başladı artık büyüdü diye. Ve sevinçle karşıladık okuldan her geldiği akşam onu apartmanın önünde. Evet biz mutluyuz kızımız da mutlu. Ama mutlu olmayan çocuklar var mutlu olamayan okula gidemeyen, okullu olamayan çocuklar.. Pencereden okula giden çocukları izleyen, okulda kabul görmeyen ve sırf farklı olduğu için okula alınmayan çocuklar. Sınıf arkadaşları tarafından dışlanıyor adeta kovuluyorlar bu çocuklar.. Anlayışsız öğretmenler var ülkemde özel gereksinimli çocuklarla uğraşmayı zaman kaybı gibi gören.. Ve veliler var engelli veya özel gereksinimli çocuklardan kendi çocuklarına birşeyler bulaşacağını sanan bilinçsiz veliler.. Engel nedir peki? Sadece bedensel bir eksiklik mi? Özel gereksinimli çocuklar mı engelli yoksa anlayışsız bilinçsiz veliler ve öğretmenler mi?.. Özel gereksinimli bir çocuğun tek istediği kabul görmek ama bu neden bu kadar zor anlamıyorum..
Bir insan düşünün hatta kadın yada erkek farketmez bu bahsettiğim kişinin yerine koyun kendinizi. Sevdiğiniz kişiyle tanışıyor ve evleniyorsunuz. Bir süre sonra bir bebek beklediğinizi öğreniyor ve mutlu oluyorsunuz. Hamileliğin belli bir döneminde bebekte birşeylerin ters gittiğini öğreniyorsunuz ve doktorunuz gebeliğin sonlandırılması konusunda ısrarcı fakat evlat bu kıyılırmı canına deyip hamileliği sonlandırmıyorsunuz ve özel gereksinimli bir bebek dünyaya getiriyorsunuz. Yada tamamen yolunda giden bir hamilelik sonrası bebeğiniz sorunsuz şekilde dünyaya geliyor. Fakat zamanla birşeylerin yolunda gitmediğini farkediyorsunuz ve çocuğunuza özel gereksinimli olduğu konusunda bir teşhis konuyor. Ne mi yapıyorsunuz ? hayır efendim o kalabalığın karşısına çıkıpta engellileri aşağılayan kendini bilmez densiz adamın dediği gibi ölsün diye gözünün içine bakmıyorsunuz, ondan utanmıyorsunuz yada dışarıya çıkmaktan falan çekinmiyorsunuz. Tam tersine öyle bir bağrınıza basıyorsunuz ki evladınızı sizin dünyanız oluyor ve tüm dünya o evladın etrafında dönüyor. Çok özel emekler harcıyorsunuz evladınız için ve zaman geliyor kendi hayatınızdan vazgeçip o evladı hayatınız yapıyorsunuz. Ve karşılığında koşulsuzca en saf duygularla seviliyorsunuz. Sizin kendi dünyanız var siz ve evladınızdan ibaret. Evet çok farklı ve zor şeyler yaşıyorsunuz. Zaman geliyor elbette çok ağır geliyor herşey, ee nihayetinde insansınız. Ama ne isyan etmeye ne sorgulamaya vaktiniz var çünkü zaman kaybetmeden her anı verimli şekilde değerlendirmelisiniz ki evladınızın gelişimine ilerlemesine bir katkınız olsun. Durup düşünmeye zaman yok hemen yola koyulmak gerek. Diğer çocuklara göre daha yavaş daha geç de olsa birşeylerin temellerini atıp ilmek ilmek dokuyarak örüyorsunuz evladınızın hayatının temellerini ve siz evladınızı hayata hazırlamak için üstün çabalar sarfetmek zorunda kalıyorsunuz. Evladınız kıymetliniz gözünüzün bebeği canınızın taa en içi.. O sizin dünyanız..
Sonra dışarıda, parkta, bahçede, alışveriş merkezinde.. Çocugunuz hakkında olumsuz eleştiriler alıyorsunuz, garipseniyorsunuz bir sürü olumsuz nasihatlar dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Çocuğunuzun okula başlama zamanı geldiğinde veliler sizin çocuğunuzu sınıfta istemiyorlar, arkadaşları adeta ondan kaçıyor, öğretmeni sırf uğraşamam gerekçesiyle çocuğunuzu istemiyor, özel gereksinimli olduğu için okul çocuğunuzu kabul etmiyor. Çocuğunuz çok yetenekli olduğu için yetenek sınavını geçip özel bir okula yeteneği dahilinde girmeye hak kazanıyor fakat özel gereksinimli olduğu için adı kazananlar listesinden siliniyor, eğitim hakkı elinden alınıyor. Çünkü aileler çocuklarına evde özel gereksinimli insanlara öcü gibi bakmayı öğretiyor. Asıl güzelliğin yürekte olduğunu ve bir insanı olduğu gibi, sırf insan olduğu için şartsız sevmeyi öğretmiyorlar. Böyle bir ailede yetişen çocuk ileriki hayatında kendi çocuklarına da aynen böyle öğretiyor. Çocuk ne yapsın annesi onu parkta karşılaştığı özel gereksinimli çocuktan hızla kaçırıyor, okuldaki özel arkadaşından uzak durması için tembihliyor. Aman ne mi lazım çocuğuna bulaşır tabiki bu durum.. Öğretmen özel çocukla ilgilenmeye üşeniyor, evet öğretmen olmuş üniversite okumuş ama vicdan sahibi olamadıktan, işinin ehli olamadıktan insan ayrımı yaptıktan sonra neye yarar.. Dimdik duramıyor velilerin karşısında ve kendini düşünerek çocuğu okuldan uzaklaştırmak istiyor... Çocuğunuz dışlanıyor, çocuğunuz kabul görmüyor, çocuğunuz aşağılanıyor, çocuğunuz yok sayılıyor.. Ne hissederdiniz? Hiç birşey olmamış gibi başınızı önünüze eğip evinize gidebilirmiydiniz. Çocuğunuzun hakları elinden alındığı için sesinizi çıkarmadan oturabilirmiydiniz. Çocuğunuzun o masum gözlerinin içine bakıp nasıl açıklardınız bu durumu?..
Özel gereksinimli bir çocugum yok ve ben hep şükrediyorum böyle olduğu için ve sürekli dua ediyorum rabbime bu çocukların ailelerine her yeni günde bir öncekinden daha fazla güç vermesi için. Hangimizin, hangimizin bir yakınının, çocugunun hayatı boyunca sağlıklı olabilme ihtimali var ki? Rabbim hepimize hepimizin evladına sağlık versin inşallah. Ama ne malum bir gün bir kaza geçirmeyeceğimiz yada ağır bir hastalık sonrası özel gereksinimli olmayacağımız. Hayatımızda neyin tam bir garantisi varki. Ve birilerini anlayabilmek için kendimizi karşımızdakinin yerine bir anlık bile olsa koyabilmek, onu anlamaya çalışmak neden bu kadar zor ki?.. Oysa o kadar özeller o kadar güzeller ki ve o kadar kocaman yürekleri var ki. Keşke herkes bilinçli olabilse, keşke herkes anlayışlı olabilse ve evlatlarına da koşulsuz sevmeyi öğretebilse.. Bu çocuklar ve ailelerinin tek istedikleri biraz olsun anlaşılabilmek, biraz olsun saygı ve hoşgörü. Bu kadr zor mu ya koşulsuz sevebilmek, bu kadar zor mu ki herkesi eşit ve olduğu gibi sevmek..
Lütfen lütfen biraz daha duyarlı olalım. Lütfen çocuklarımıza koşulsuz sevmeyi öğretelim ve öncelikle bizler koşulsuz sevelim. Bir anneyim ben. Evladım canımın canı, kıymetlim, dünyam benim. Sokaktaki yavru kediye yanıyor benim içim. Karşımda bir çocuk düşse kendi çocugum gibi acıyor içim. Annelik kutsaldır babalık da öyle. Tüm çocuklar anne kuzusu değilmi ve tüm çocuklar hepimizin değilmi. Nolur anlayışlı olalım biraz empati kuralım. Biraz anlayış, destek ve saygı ile çok iyi yere gelebilir tüm çocuklarımız. Bu çocuklar bizim, hepimizin..
Şimdi büyüdüm anne oldum.. Benim de bir evladım var canımın taa içi, yüreğimin bir parçası.. Okula başladı ve bu hafta itibari ile okullu oldu gerçek anlamda. Bu sene anaokulunda yani hazırlık sınıfında. Özene bezene aldık eşyalarını çantasını ayakkabılarını. Büyük sevinçle yolladık okula ve gururlandık kızımız okula başladı artık büyüdü diye. Ve sevinçle karşıladık okuldan her geldiği akşam onu apartmanın önünde. Evet biz mutluyuz kızımız da mutlu. Ama mutlu olmayan çocuklar var mutlu olamayan okula gidemeyen, okullu olamayan çocuklar.. Pencereden okula giden çocukları izleyen, okulda kabul görmeyen ve sırf farklı olduğu için okula alınmayan çocuklar. Sınıf arkadaşları tarafından dışlanıyor adeta kovuluyorlar bu çocuklar.. Anlayışsız öğretmenler var ülkemde özel gereksinimli çocuklarla uğraşmayı zaman kaybı gibi gören.. Ve veliler var engelli veya özel gereksinimli çocuklardan kendi çocuklarına birşeyler bulaşacağını sanan bilinçsiz veliler.. Engel nedir peki? Sadece bedensel bir eksiklik mi? Özel gereksinimli çocuklar mı engelli yoksa anlayışsız bilinçsiz veliler ve öğretmenler mi?.. Özel gereksinimli bir çocuğun tek istediği kabul görmek ama bu neden bu kadar zor anlamıyorum..
Bir insan düşünün hatta kadın yada erkek farketmez bu bahsettiğim kişinin yerine koyun kendinizi. Sevdiğiniz kişiyle tanışıyor ve evleniyorsunuz. Bir süre sonra bir bebek beklediğinizi öğreniyor ve mutlu oluyorsunuz. Hamileliğin belli bir döneminde bebekte birşeylerin ters gittiğini öğreniyorsunuz ve doktorunuz gebeliğin sonlandırılması konusunda ısrarcı fakat evlat bu kıyılırmı canına deyip hamileliği sonlandırmıyorsunuz ve özel gereksinimli bir bebek dünyaya getiriyorsunuz. Yada tamamen yolunda giden bir hamilelik sonrası bebeğiniz sorunsuz şekilde dünyaya geliyor. Fakat zamanla birşeylerin yolunda gitmediğini farkediyorsunuz ve çocuğunuza özel gereksinimli olduğu konusunda bir teşhis konuyor. Ne mi yapıyorsunuz ? hayır efendim o kalabalığın karşısına çıkıpta engellileri aşağılayan kendini bilmez densiz adamın dediği gibi ölsün diye gözünün içine bakmıyorsunuz, ondan utanmıyorsunuz yada dışarıya çıkmaktan falan çekinmiyorsunuz. Tam tersine öyle bir bağrınıza basıyorsunuz ki evladınızı sizin dünyanız oluyor ve tüm dünya o evladın etrafında dönüyor. Çok özel emekler harcıyorsunuz evladınız için ve zaman geliyor kendi hayatınızdan vazgeçip o evladı hayatınız yapıyorsunuz. Ve karşılığında koşulsuzca en saf duygularla seviliyorsunuz. Sizin kendi dünyanız var siz ve evladınızdan ibaret. Evet çok farklı ve zor şeyler yaşıyorsunuz. Zaman geliyor elbette çok ağır geliyor herşey, ee nihayetinde insansınız. Ama ne isyan etmeye ne sorgulamaya vaktiniz var çünkü zaman kaybetmeden her anı verimli şekilde değerlendirmelisiniz ki evladınızın gelişimine ilerlemesine bir katkınız olsun. Durup düşünmeye zaman yok hemen yola koyulmak gerek. Diğer çocuklara göre daha yavaş daha geç de olsa birşeylerin temellerini atıp ilmek ilmek dokuyarak örüyorsunuz evladınızın hayatının temellerini ve siz evladınızı hayata hazırlamak için üstün çabalar sarfetmek zorunda kalıyorsunuz. Evladınız kıymetliniz gözünüzün bebeği canınızın taa en içi.. O sizin dünyanız..
Sonra dışarıda, parkta, bahçede, alışveriş merkezinde.. Çocugunuz hakkında olumsuz eleştiriler alıyorsunuz, garipseniyorsunuz bir sürü olumsuz nasihatlar dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Çocuğunuzun okula başlama zamanı geldiğinde veliler sizin çocuğunuzu sınıfta istemiyorlar, arkadaşları adeta ondan kaçıyor, öğretmeni sırf uğraşamam gerekçesiyle çocuğunuzu istemiyor, özel gereksinimli olduğu için okul çocuğunuzu kabul etmiyor. Çocuğunuz çok yetenekli olduğu için yetenek sınavını geçip özel bir okula yeteneği dahilinde girmeye hak kazanıyor fakat özel gereksinimli olduğu için adı kazananlar listesinden siliniyor, eğitim hakkı elinden alınıyor. Çünkü aileler çocuklarına evde özel gereksinimli insanlara öcü gibi bakmayı öğretiyor. Asıl güzelliğin yürekte olduğunu ve bir insanı olduğu gibi, sırf insan olduğu için şartsız sevmeyi öğretmiyorlar. Böyle bir ailede yetişen çocuk ileriki hayatında kendi çocuklarına da aynen böyle öğretiyor. Çocuk ne yapsın annesi onu parkta karşılaştığı özel gereksinimli çocuktan hızla kaçırıyor, okuldaki özel arkadaşından uzak durması için tembihliyor. Aman ne mi lazım çocuğuna bulaşır tabiki bu durum.. Öğretmen özel çocukla ilgilenmeye üşeniyor, evet öğretmen olmuş üniversite okumuş ama vicdan sahibi olamadıktan, işinin ehli olamadıktan insan ayrımı yaptıktan sonra neye yarar.. Dimdik duramıyor velilerin karşısında ve kendini düşünerek çocuğu okuldan uzaklaştırmak istiyor... Çocuğunuz dışlanıyor, çocuğunuz kabul görmüyor, çocuğunuz aşağılanıyor, çocuğunuz yok sayılıyor.. Ne hissederdiniz? Hiç birşey olmamış gibi başınızı önünüze eğip evinize gidebilirmiydiniz. Çocuğunuzun hakları elinden alındığı için sesinizi çıkarmadan oturabilirmiydiniz. Çocuğunuzun o masum gözlerinin içine bakıp nasıl açıklardınız bu durumu?..
Özel gereksinimli bir çocugum yok ve ben hep şükrediyorum böyle olduğu için ve sürekli dua ediyorum rabbime bu çocukların ailelerine her yeni günde bir öncekinden daha fazla güç vermesi için. Hangimizin, hangimizin bir yakınının, çocugunun hayatı boyunca sağlıklı olabilme ihtimali var ki? Rabbim hepimize hepimizin evladına sağlık versin inşallah. Ama ne malum bir gün bir kaza geçirmeyeceğimiz yada ağır bir hastalık sonrası özel gereksinimli olmayacağımız. Hayatımızda neyin tam bir garantisi varki. Ve birilerini anlayabilmek için kendimizi karşımızdakinin yerine bir anlık bile olsa koyabilmek, onu anlamaya çalışmak neden bu kadar zor ki?.. Oysa o kadar özeller o kadar güzeller ki ve o kadar kocaman yürekleri var ki. Keşke herkes bilinçli olabilse, keşke herkes anlayışlı olabilse ve evlatlarına da koşulsuz sevmeyi öğretebilse.. Bu çocuklar ve ailelerinin tek istedikleri biraz olsun anlaşılabilmek, biraz olsun saygı ve hoşgörü. Bu kadr zor mu ya koşulsuz sevebilmek, bu kadar zor mu ki herkesi eşit ve olduğu gibi sevmek..
Lütfen lütfen biraz daha duyarlı olalım. Lütfen çocuklarımıza koşulsuz sevmeyi öğretelim ve öncelikle bizler koşulsuz sevelim. Bir anneyim ben. Evladım canımın canı, kıymetlim, dünyam benim. Sokaktaki yavru kediye yanıyor benim içim. Karşımda bir çocuk düşse kendi çocugum gibi acıyor içim. Annelik kutsaldır babalık da öyle. Tüm çocuklar anne kuzusu değilmi ve tüm çocuklar hepimizin değilmi. Nolur anlayışlı olalım biraz empati kuralım. Biraz anlayış, destek ve saygı ile çok iyi yere gelebilir tüm çocuklarımız. Bu çocuklar bizim, hepimizin..
YENİ OKUL, ANAOKULU, İLK HAFTAMIZ..
Günlerden cuma bugün. okulun ilk haftasını tamamlamak üzereyiz kızım 1 saat sonra okuldan gelmiş olur diye tahmin ediyorum. Gayet neşeli geliyor kızım okuldan ve ekstra enerjik. Servis telefonuma çagrı bırakınca aşağıya iniyorum ve kızımı karşılıyorum. Anlatacak o kadar çok şeyi oluyor ki ve elinde tüm gün benim için çizdiği resimlerle birlikte bıcır bıcır konuşarak iniyor servisten. Apartman girişinde bekliyoruz servis sokağın ilerisinden dönüş yapıp yanımızdan geçerken coşkuyla el sallıyoruz ve tüm servisteki öğrenciler ile servis ablamız el sallıyor bize. Fakat sabah çok erken gitmesi sebebiyle biraz tedirgin üzgün ve mutsuzuz :( Servis önce kızımı alıyor ve 6.30 tam olarak kızımın gidiş saati :( Henüz hava yeni aydınlanırken kızımı servise verip göndermek canımdan can kopartıyor sanki.. Kendimi suçlu hissediyorum ve vicdan azabı çekiyorum adeta..
Pazartesi sabahı telefonumun alarmı saat 06,00 da çaldı. Kızım da alarm sesine uyandı. "annecim hadi gel hazırlanalım okula gidiceksin ya bugün, bak servis gelicek birazdan" dediğimde yüzündeki ifadeyi hatırladıkça içim parçalanıyor hala :( " ama anneee daha gece yarısııı, gece okula gidilmez ki annee gece beni okula mı yolluycaksın? anne şaka demi gerçek değil demii" deyip dudağını büküp dolu gözlerle bana baktı ya o an kalbim gerçek anlamda sıkıştı ve boğuluyormuşum gibi hissettim. "kızım birazdan hava aydınlanıcak" dedim ve inşallah aydınlanır diye içimden dua ettim. 17 aylıktan beri kızım okul hayatının içinde. İlk anneli oyun grubu olarak başladık ve şimdi hazırlik sınıfında benim kuduruk neşem. Daha bir kez bile ayrılma konusunda sorun yaşamamıştık ama o sbah çok farklıydı ve ben ilk kez o sabah ağladım hüngür hüngür ve kızıma belli etmemeye çalışarak gizlice.. Allahım o kadar pis kötü bir duyguydu ki anlatamam. Sanki çoookk uzun bir yolculuğa uzun süre için gönderiyormuşum gibi hissettim okul çantasına yedek kıyafetlerini koyarken. :( Kızım servise bindi gitti ama sanki canım da kopup gitti. "Arkandan taksiyle gelicem annecim" diye söz verdim diye ki aslında yanında olmayı şiddetle istemem dolayısıyla düştüm yollara. İstanbul'un yoğun kalabalık trafiği dolayısıyla ve ilk okul gününün verdiği kalabalık dolayısıyla azcık zahmetli de olsa varabildim okula. Aslında 10 dakikalık okul mesafesi uzadıkça uzadı trafik dolayısıyla. Okula vardım daha yeni kahvaltılarını bitirmiş sınıfa gidiyorlardı. Beni görünce koşup boynuma atladı sevdim kokladım öptüm. Alahım ağlıycam noluyosunn heyyy dedim kendi kendime. Hoopp bir dur ablaaa noluyo sana ne ediyon böylee diye kendimi içten içe azarlayaraktan kızımı yere bıraktım. Öğretmenine merhaba dedim " sen sınıfına git ders başlıyor, ben bugünlük seni görmeye geldim ama sadece bugünlük" dedim ki beklenti içine girmesin ki hiç girmedi bu güne kadar. Diğer velilerle karşılaştım birlikte kahvaltı ettik, sohbet ettik. Eee anne olunca ortak nokta çok bayanlarda. Loğusalıktan girip okul hayatından çıkıp kaynaştık ve böylelikle saat 2 gibi okuldan kendimi kopartıp eve gelebildim. Saat 5 gibi eve geldi kızım gayet neşeli mutlu. Boya kalemi ve resim defteri hediye etmişler keyfine diyecek yoktu doğrusu. Anlattı uzun uzun okulu arkadaşlarını ve servisini." Ayy okul ve servis maceralarına bayıldım vallahi" diyerekten ruhunu okşadım ki her zaman istekli şekilde anlatsın bana diye. :)
Gece yatmamız saat 9 u buldu. Sohbet muhabbet uyku merasimi falan derken uyudu kızım. Sabah alarm çalınca tüm ışıkları açtım ufaktan cilve ve dürtmeyle uyandırmaya çalışıyorum ki geriniyor kıpırdanıyor gözünü açmıyor o uyanmadıkça ben kahroluyorum. :( Hem evdeyim çalışmıyorum hem sabahın karanlığında çocugumu okula gönderiyorum :( Zar zor uyandı ballı sütünü içirdim 2 tane haşlanmış bıldırcın yumurtasını yedirdim, giydirdim saçını taradım topladım servis bekliyoruz. Oturmuş koltuğa dayamış başını uykulu uykulu televizyon izliyor. Allahımm eriyorum bitiyorum kahroluyorum. :( servis geldi aşağıya indik servise bindi ve gitti. Yukarıya çıktım oturdum ama sanki içime de bir öküz oturdu. Deliricem. Tüm yaz okullar açılsa diye bekledim şimdi nasıl da pişmandım. :( Herşey kızımın iyiliği için. Okulun eğitimi süper, fiziki şartlar kızıma uygun, sınıf mevcudu az, öğretmenler deneyimli işinin ehli güler yüzlü, rehberlik öğretmeni süper ve donanımlı.. Ama sabahın köründe kızımı başımdan atar gibi hissediyorum vicdan azabından ölücem. :( Akşam servis geldi "sabah kaçta okula vardınız" diye sordum 8,20 dedi servis soförü. Allah tam 1,5 saati aşkın süre serviste kalmış kızım diye biraz daha içlendim. "sabah plan değişti yarın 6,30 da alıcaz" deyince servis soförü o an benim frenler boşaldı boşalacak.. Neyse yukarıya çıktık kızım oyuna daldı ben tabi napsam faydasız delirmeme az kalmış. Ogece eşim bir sunum için Ankara'ya gidicekti. Yemek sırasında kızıma açıkladım. " kızım baban bu gece yarısı Ankara'ya gidicek iş için ama yarın sen okuldan gelince dönücek" dedimki bir ağlamak bir yaygara anlatamam. "Babamm nolurr gitmee bırakma benii" diye bir aglama koparttı ki ben bir ağlamaya başlasam valla hiç kimse susturamayacak beni. "babası Ankara'nın elmoları meşhurmuş, sen gelirken elmo al kızıma bende marsupilami alayım dedim. Zar zor hanımı ikna ettik ağladı ağladı babasına sarılıp uyudu. Aldım telefonu elime diğer velilerle görüştüm saat kaçta çocuklarının gidip geldiğini öğrendim ve rekor bizde. Bizden daha erken giden yok okula. Ertesi gün okulla konuşmaya karar verdim daha doğrusu servis şirketiyle. Oturdum ağladım ağladım ağladım.. İçimdeki suçluluk duygusu beni öldürecek dedim eşime. Eşim gece 1 de gitti bende kızımın yanına yattım. Gece 1 kez uyanıp "babam Ankara'da mı annee" dedi evet dedim " tamam" dedi ve uyudu..
Sabah saat 6 da alarm çaldı. Işıkları yaktım severekten öperekten uyandırdım kızımı. Hazırlandık daha yumurtası agzındaydı servis çaldırdı saat 6,20 ve "anne kakam geldi" dedi. Servisi aradım "bekleyin kaka yapıyoruz" dedim. Servis bizim kaka keyfimizi bekledi. :) eee o kadar erken alıyorlarsa daha çookk beklerler bizim kakamızı dedim kendikendime. Neyse aşağı indik kızım bindi ve gitti. Bir saat kadar oyalandıktan sonra bir gün önceden telefonda konuştuğum sürücü kursuyla konuşmaya gittim. Özel direksiyon dersi alıcam, araba alıcaz ve kızımı ben götürücem okula. Ardından tüm Üsküdar'ı dolaşıp kızıma marsupilami oyuncağı bulup soluğu okulda aldım. Servis bürosuna gittim konuştum. Alttan alarak görevlinin suyuna giderekten derdimi anlattım. "Benim kızım serviste en küçük bari en son alınsın. Bakın bu sabah sabah erkenden kakası geldi ve servisi bu yüzden beklettik yani 8. sınıf öğrencisi benim kızımın kakasını bekledi. Sabah kaldıramıyorum, lütfen anlamaya çalışın küçücük çocuk daha hava karanlık anne diyerek mutsuz oluyor korkuyor bir çözüm bulun lütfen " dedim. Valla nezaketim karşısında ben bile şaşırdım. Napalım elimiz mahkum araba alana kadar servisle gitmeye mecbur kızım. Ilımlı yaklaştılar. Pazar günü bizi arayıp bilgi vereceklerini söylediler ki ben okuldan çıkarken servis şoförünü gördüm toplantıya gireceklerini söyledi. Akşam kızım gelince haftaya halolucagını söyledi servis soförümüz inşallah da öyle olur.
Kısacası bu hafta resmen ömrümden ömür gitti. Bittim tükendim mahvoldum. Ama çok güzel bir haber aldım. Bir arkadaşımın 18 aylık oğlunun ciddi sekilde uyku ve uyum problemleri vardı ve bu konuda benim olduğum gibi eşini ve diğer yakınlarını doktor konusunda ikna edemiyordu. Bir şekilde başardı ve ikna etti ve bugün bizim doktorumuzla randevuları vardı. Teşhis DEHB elbette. :( DEHB teşhisi konulduğuna sevinmedim elbette.. Sorunun ne olduğunu bildikleri ve işinin gerçekten ehli bir doktorla bu süreçte yol alacaklarına çok sevindim. Hem erken teşhis ile oğlumuzun daha çabuk rahatlayacağı için hem annenin artık ne ile savaştığını bildiği için çok mutluyum. Gönül isterdi ki sadece huysuz bir çocuk olsun. Ne bileyim 2 yaş sendromu olsun, diş dönemi, olsun gaz olsun geçsin bitsin. O kadar zor ki aslında. Allah yardımcısı olsun DEHB ile yaşayan herkesin..
Bizim doktor kontrolümüz de yarın öğlen. Dün kızımın öğretmeniyle konuşmak istedim genel durumunu sormak amaçlı ama toplantıda olduğu için ulaşamadım. Bu gün tekrar deniycem okulda da görüşemedim. Yarın doktorumuza bildirmem açısından önemli gerçekten. İçimde bir heyecan bir korku bir gerginlik var.. Saki kanım gereğinden hızlı akıyor midemde kelebekler uçuşuyor kalbim hızlı hızlı çarpıyor. Kontrolümüz zamanı hep aynı şeyi hissediyorum.. Umarım herşey çok güzel olur iyi olur.. Okula halen bilgi vermedik kızımın durumu hakkında. Yarın doktorumuzla tekrar konuşucam bu konuyu. Genelde okulda gayet uyumlu ve kurallara uyan bir çocuk. Hele hele 1 haftadır özel gereksinimli çocukların okullarda yaşadığı zorlukları duyup okudukça daha çok korku sarıyor içimi. Korkuyorum gerçekten ve aynı zamanda inanılmaz öfkeliyim bu duruma. Ve bu konuda en kısa zamanda bir yazı yazıcam çünkü içimde dönüp duran şeyleri açığa çıkartmam gerekli.. Öfkem içimde dönüp duruyor artık canımı yakıyor.. Allahım büyüksün yardım et..
Pazartesi sabahı telefonumun alarmı saat 06,00 da çaldı. Kızım da alarm sesine uyandı. "annecim hadi gel hazırlanalım okula gidiceksin ya bugün, bak servis gelicek birazdan" dediğimde yüzündeki ifadeyi hatırladıkça içim parçalanıyor hala :( " ama anneee daha gece yarısııı, gece okula gidilmez ki annee gece beni okula mı yolluycaksın? anne şaka demi gerçek değil demii" deyip dudağını büküp dolu gözlerle bana baktı ya o an kalbim gerçek anlamda sıkıştı ve boğuluyormuşum gibi hissettim. "kızım birazdan hava aydınlanıcak" dedim ve inşallah aydınlanır diye içimden dua ettim. 17 aylıktan beri kızım okul hayatının içinde. İlk anneli oyun grubu olarak başladık ve şimdi hazırlik sınıfında benim kuduruk neşem. Daha bir kez bile ayrılma konusunda sorun yaşamamıştık ama o sbah çok farklıydı ve ben ilk kez o sabah ağladım hüngür hüngür ve kızıma belli etmemeye çalışarak gizlice.. Allahım o kadar pis kötü bir duyguydu ki anlatamam. Sanki çoookk uzun bir yolculuğa uzun süre için gönderiyormuşum gibi hissettim okul çantasına yedek kıyafetlerini koyarken. :( Kızım servise bindi gitti ama sanki canım da kopup gitti. "Arkandan taksiyle gelicem annecim" diye söz verdim diye ki aslında yanında olmayı şiddetle istemem dolayısıyla düştüm yollara. İstanbul'un yoğun kalabalık trafiği dolayısıyla ve ilk okul gününün verdiği kalabalık dolayısıyla azcık zahmetli de olsa varabildim okula. Aslında 10 dakikalık okul mesafesi uzadıkça uzadı trafik dolayısıyla. Okula vardım daha yeni kahvaltılarını bitirmiş sınıfa gidiyorlardı. Beni görünce koşup boynuma atladı sevdim kokladım öptüm. Alahım ağlıycam noluyosunn heyyy dedim kendi kendime. Hoopp bir dur ablaaa noluyo sana ne ediyon böylee diye kendimi içten içe azarlayaraktan kızımı yere bıraktım. Öğretmenine merhaba dedim " sen sınıfına git ders başlıyor, ben bugünlük seni görmeye geldim ama sadece bugünlük" dedim ki beklenti içine girmesin ki hiç girmedi bu güne kadar. Diğer velilerle karşılaştım birlikte kahvaltı ettik, sohbet ettik. Eee anne olunca ortak nokta çok bayanlarda. Loğusalıktan girip okul hayatından çıkıp kaynaştık ve böylelikle saat 2 gibi okuldan kendimi kopartıp eve gelebildim. Saat 5 gibi eve geldi kızım gayet neşeli mutlu. Boya kalemi ve resim defteri hediye etmişler keyfine diyecek yoktu doğrusu. Anlattı uzun uzun okulu arkadaşlarını ve servisini." Ayy okul ve servis maceralarına bayıldım vallahi" diyerekten ruhunu okşadım ki her zaman istekli şekilde anlatsın bana diye. :)
Gece yatmamız saat 9 u buldu. Sohbet muhabbet uyku merasimi falan derken uyudu kızım. Sabah alarm çalınca tüm ışıkları açtım ufaktan cilve ve dürtmeyle uyandırmaya çalışıyorum ki geriniyor kıpırdanıyor gözünü açmıyor o uyanmadıkça ben kahroluyorum. :( Hem evdeyim çalışmıyorum hem sabahın karanlığında çocugumu okula gönderiyorum :( Zar zor uyandı ballı sütünü içirdim 2 tane haşlanmış bıldırcın yumurtasını yedirdim, giydirdim saçını taradım topladım servis bekliyoruz. Oturmuş koltuğa dayamış başını uykulu uykulu televizyon izliyor. Allahımm eriyorum bitiyorum kahroluyorum. :( servis geldi aşağıya indik servise bindi ve gitti. Yukarıya çıktım oturdum ama sanki içime de bir öküz oturdu. Deliricem. Tüm yaz okullar açılsa diye bekledim şimdi nasıl da pişmandım. :( Herşey kızımın iyiliği için. Okulun eğitimi süper, fiziki şartlar kızıma uygun, sınıf mevcudu az, öğretmenler deneyimli işinin ehli güler yüzlü, rehberlik öğretmeni süper ve donanımlı.. Ama sabahın köründe kızımı başımdan atar gibi hissediyorum vicdan azabından ölücem. :( Akşam servis geldi "sabah kaçta okula vardınız" diye sordum 8,20 dedi servis soförü. Allah tam 1,5 saati aşkın süre serviste kalmış kızım diye biraz daha içlendim. "sabah plan değişti yarın 6,30 da alıcaz" deyince servis soförü o an benim frenler boşaldı boşalacak.. Neyse yukarıya çıktık kızım oyuna daldı ben tabi napsam faydasız delirmeme az kalmış. Ogece eşim bir sunum için Ankara'ya gidicekti. Yemek sırasında kızıma açıkladım. " kızım baban bu gece yarısı Ankara'ya gidicek iş için ama yarın sen okuldan gelince dönücek" dedimki bir ağlamak bir yaygara anlatamam. "Babamm nolurr gitmee bırakma benii" diye bir aglama koparttı ki ben bir ağlamaya başlasam valla hiç kimse susturamayacak beni. "babası Ankara'nın elmoları meşhurmuş, sen gelirken elmo al kızıma bende marsupilami alayım dedim. Zar zor hanımı ikna ettik ağladı ağladı babasına sarılıp uyudu. Aldım telefonu elime diğer velilerle görüştüm saat kaçta çocuklarının gidip geldiğini öğrendim ve rekor bizde. Bizden daha erken giden yok okula. Ertesi gün okulla konuşmaya karar verdim daha doğrusu servis şirketiyle. Oturdum ağladım ağladım ağladım.. İçimdeki suçluluk duygusu beni öldürecek dedim eşime. Eşim gece 1 de gitti bende kızımın yanına yattım. Gece 1 kez uyanıp "babam Ankara'da mı annee" dedi evet dedim " tamam" dedi ve uyudu..
Sabah saat 6 da alarm çaldı. Işıkları yaktım severekten öperekten uyandırdım kızımı. Hazırlandık daha yumurtası agzındaydı servis çaldırdı saat 6,20 ve "anne kakam geldi" dedi. Servisi aradım "bekleyin kaka yapıyoruz" dedim. Servis bizim kaka keyfimizi bekledi. :) eee o kadar erken alıyorlarsa daha çookk beklerler bizim kakamızı dedim kendikendime. Neyse aşağı indik kızım bindi ve gitti. Bir saat kadar oyalandıktan sonra bir gün önceden telefonda konuştuğum sürücü kursuyla konuşmaya gittim. Özel direksiyon dersi alıcam, araba alıcaz ve kızımı ben götürücem okula. Ardından tüm Üsküdar'ı dolaşıp kızıma marsupilami oyuncağı bulup soluğu okulda aldım. Servis bürosuna gittim konuştum. Alttan alarak görevlinin suyuna giderekten derdimi anlattım. "Benim kızım serviste en küçük bari en son alınsın. Bakın bu sabah sabah erkenden kakası geldi ve servisi bu yüzden beklettik yani 8. sınıf öğrencisi benim kızımın kakasını bekledi. Sabah kaldıramıyorum, lütfen anlamaya çalışın küçücük çocuk daha hava karanlık anne diyerek mutsuz oluyor korkuyor bir çözüm bulun lütfen " dedim. Valla nezaketim karşısında ben bile şaşırdım. Napalım elimiz mahkum araba alana kadar servisle gitmeye mecbur kızım. Ilımlı yaklaştılar. Pazar günü bizi arayıp bilgi vereceklerini söylediler ki ben okuldan çıkarken servis şoförünü gördüm toplantıya gireceklerini söyledi. Akşam kızım gelince haftaya halolucagını söyledi servis soförümüz inşallah da öyle olur.
Kısacası bu hafta resmen ömrümden ömür gitti. Bittim tükendim mahvoldum. Ama çok güzel bir haber aldım. Bir arkadaşımın 18 aylık oğlunun ciddi sekilde uyku ve uyum problemleri vardı ve bu konuda benim olduğum gibi eşini ve diğer yakınlarını doktor konusunda ikna edemiyordu. Bir şekilde başardı ve ikna etti ve bugün bizim doktorumuzla randevuları vardı. Teşhis DEHB elbette. :( DEHB teşhisi konulduğuna sevinmedim elbette.. Sorunun ne olduğunu bildikleri ve işinin gerçekten ehli bir doktorla bu süreçte yol alacaklarına çok sevindim. Hem erken teşhis ile oğlumuzun daha çabuk rahatlayacağı için hem annenin artık ne ile savaştığını bildiği için çok mutluyum. Gönül isterdi ki sadece huysuz bir çocuk olsun. Ne bileyim 2 yaş sendromu olsun, diş dönemi, olsun gaz olsun geçsin bitsin. O kadar zor ki aslında. Allah yardımcısı olsun DEHB ile yaşayan herkesin..
Bizim doktor kontrolümüz de yarın öğlen. Dün kızımın öğretmeniyle konuşmak istedim genel durumunu sormak amaçlı ama toplantıda olduğu için ulaşamadım. Bu gün tekrar deniycem okulda da görüşemedim. Yarın doktorumuza bildirmem açısından önemli gerçekten. İçimde bir heyecan bir korku bir gerginlik var.. Saki kanım gereğinden hızlı akıyor midemde kelebekler uçuşuyor kalbim hızlı hızlı çarpıyor. Kontrolümüz zamanı hep aynı şeyi hissediyorum.. Umarım herşey çok güzel olur iyi olur.. Okula halen bilgi vermedik kızımın durumu hakkında. Yarın doktorumuzla tekrar konuşucam bu konuyu. Genelde okulda gayet uyumlu ve kurallara uyan bir çocuk. Hele hele 1 haftadır özel gereksinimli çocukların okullarda yaşadığı zorlukları duyup okudukça daha çok korku sarıyor içimi. Korkuyorum gerçekten ve aynı zamanda inanılmaz öfkeliyim bu duruma. Ve bu konuda en kısa zamanda bir yazı yazıcam çünkü içimde dönüp duran şeyleri açığa çıkartmam gerekli.. Öfkem içimde dönüp duruyor artık canımı yakıyor.. Allahım büyüksün yardım et..
12 Eylül 2013 Perşembe
BENİ TÜKETEN İLK 2 GÜN..
Yarın yazıcaktım bu yazıyı ben. En azından yarın yazarım birgün daha bekleyeyim de öyle yazayım dedim hele bir 3. günü göreyim de.. Yeni bir okula başladık biz yeni bir okulun 5 yaş sınıfında yani anasınıfına. Geçen seneki okulumuz el değiştirdiği için biz de okulumuzu değiştirdik. 3 günlük tanışma ve oryantasyon günümüz var. Çarşamba, perşembe ve cuma. Ama cumayı bekleyemedim ben.. Dayanamadım.. Ve işte yazıyorum.. Yazıyorum ki sesimi herkes duysun, sesimi herkes duysun ki rahatlayayım @ Aylin Anne nin de dediği gibi sesim yazılarım deryalara ulaşsın istiyorum..
Yazıyorum ben anlatıyorum bazen içim doluyor benim içimde hiç yer kalmıyor ve köşeye sıkışıp kalıyorum. 4,5 senelik annelik deneyimim okuduğum bir sürü kitaptaki bilgiler, yaptığım araştırmalar.. Uçuyor gidiyor, aklım duruyor ne tarafa dönsem çaresizim yorgunum.. Duruyorum sonra düşünüyorum evladının acısını yaşayan anneleri, evladı çaresiz hastalıklarla boğuşan ve eli kolu bağlı oturmak zorunda olan anneleri.. O kadar utanıyorum ki kendimden.. Ama diyorum "benim yaşadıklarım da bana zor".. Zor gerçekten hemde çok zor. Burnunun direğinin sızlaması nedir, içinin tükenmesi nedir gerçekten gerçek anlamda biliyorum ben. Bir anneyim ben de her anne gibi evladının iyiliğini isteyen , evladını koruyup kollayan, evladı söz konusu olduğunda panter olan.. Ama çoğu zaman fazla çaba istiyor benim anneliğim ve diyorum ki artık "zaman geliyor evladımı sadece büyütmüyorum ben onun sağlıklı şekilde hayatta kalabilmesi için çalışıyorum".. Çok özel çabalar sarfetmek zorundayım. Devamlı dikkat halinde olmak, bir dakika bile dalgınlık yaşamamak benim asli görevim adeta. DEHB denilen durum sanki bizim ailemizin bir üyesi, sanki bizim yaşam biçimimiz..
Dün yani çarşamba yeni okulumuza başladık oryantasyon adı altında. Yeni okul yeni umutlar yeni arkadaşlıklar yeni deneyimler.. Sabah taksiye atladık hoopp doğru okulumuza. Taksiden daha inmaden kızım oyun parkını gördü tabiki dururmu benden önce kapıyı açmaya başladı hemen atlayıp oyuna başlıycak. Neyse zar zor ikna ettim birlikte indik. İlk izlenim olucak ya öğretmenler, müdür ve müdür yardımcısı kapıda yüzlerinde gülümsemeyle 4 metre ileride bekliyorlar biz tırmanma parkuruna saldırdık tırmanıp inip tekrar tırmanıyoruz.. 10 dakika tırmanıştan sonra nihayet içeri geçebildik ki o da ne kocaman rengarenkk cıvıl cıvıl bir oyun alanı ki bir o kadar da kalabalık öğrenciler çığlık çığlığa oyun halinde. İşte o an ipler koptu.. Olan oldu ve kızım karıştı kalabalığa.. Zar zor ikna edip sınıfına götürdüm öğretmeniyle tanışıcaz ama kadının yanından geçtii gitti başka köşeye. Dedim dışarıya çıkayım orda bekleyeyim, nasılsa hiç ayrılma problemimiz olmadı kızım beni aramaz.. Evet tanıyorum evladımı aramadı beni.. Hiç kimseyi görmedi gözü. Koridorda hep aynı isim söylendi "EYLÜL".. Her seferinde ayrı kişi tarafından söylendi kızımın ismi ayrı bir öğretmen tarafından.. Ne sınıfta durdu ne oyun alanında. Bir hareket bir aksiyon.. Öğretmenlerin çabası, "çok hareketli galiba" diyen veliler.. En çok 2 beden eğitimi öğretmeni mutluydu o ortamda, ve beden eğitimi öğretmeni " oo çok özgüven sahibi ne güzell" dedi bana, "evettt öyledir kendileri, süper koşar ekstra atlar inanılmaz kaçar" dedim içimden tabi ve kibarca evet öyle sağolsun diyebildim. Bir ara baktım pastel boyaları almış eline benmki sınıfta herkese 1 er tane dağıtıyor. Karalama şeklinde resimi baştan savma yaptıktan sonra hemen hoopp koşmaya.. Bir ara serbest oyun oynuyorlardı. Kızım bir kız arkadaşıyla evcilik oynuyor yanındaki iki erkek öğrenci ise puzzle yapmakla meşguldü. velilerden biri " kızlara bak erkeklere bak kızlar ne güzel evcilik oynuyor" dedi ve " bizimkine farketmez bizim evde tamir aletlerimiz ve arabalarımız var" deyip gülümsedim ki kızım elinde tamir aletleriyle geldi, eline oyuncak civi ve cekici alıp duvara taaaakk taaakk! çakmaya başladı :) herkeste sempatik gülüşler. Ardından sınıf öğretmeni ödev olarak her ögrenciye 1 puzzle parcası verdi ve yarın okula getirmelerini istedi. Bizimki bitane seçti hoopp sonra her ögrenci seçimini yaparken gidip değiştirdi ve sonunda da enn küçük parçayı bulup seçmeyi başararak bir rekora daha imza attı ve tabiki puzzle parçasını da yarım saat sonra agzına attı.. Ardından okul kıyafetlerini almak için yukarıya çıktık odaya girdik ama kıyafetleri alabilmek ne mümkün. Benimki çantasını tutmuş sürükleyerek koridorda ilerliyor ardına bile bakmadan. Kıyafetleri bıraktım peşinden koştum sesleniyorum duyuyo aldırmıyor. İlk günden çıglıklarla kendimizi belli etmeyelim dedim ama ne mümkün. Zar zor kıyafetleri seçtik her odaya her sınıfa teeekk teek girerek danışmaya vardık taksi çağırttık taksıyı beklerken sınıf öğretmenimiz beden eğitimi öğretmenimiz ve müdür yardımcısını görüp yanına gittik. Benimki aldı eline dönen koltuğu ama ne döndürmek bide dönmüş diyo ki " ben dagıtmaya döndürmeye bayılırım".. Allahım dedim tamam ilk günden tanıdılar bizi. Neyse ki taksimiz geldi bindik alışveriş merkezine gezmeye ve alışverişe gittik. kızıma okulun ilk günü hediyesi olarak yeni uçaklar filminin uçağını, ahsap kucuk tren ve peluş tavşan aldık kızım adını hanimiş koydu. Ardından eve geldik bikaç saat oynadı ve uyudu kızım. Bari yarın erken gideyim yarım saat kadar ders öncesi oynasın oyun alanında dedim. Okulun ilk günü çok uyarıldı normaldir yarın herşey daha güzel olacak umuduyla yattım..
Bu güne sabahın 6 sında uyandık. kahvaltı oyun hazırlanma falan derken durağı aradık taksi yok.. Giydik ayakkabıları vurduk kendimizi yollara ve yolda taksi bulup bindik ve okula vardık.. Aman allahım ne varış hem de. Önce bahçedeki oyun alanına en zor taraftan halata tutunup cıkılan rampadan tırmandık kaydık sonra 4515022 kez tekrarladık ve içeri tarafa geçtik. Attı kendini alana bir tırmanma bir atlama bir yuvarlanma.. sıranın önüne geçip çocukları itip en başa geçmeler, oyuncakları hızlı hızlı sallayıp diğer çocukları savurmalar.. Öğretmen yalvarıyor hadi sınıfa ders başlıyor yokk bizimki " hayır oynamam gerek" diyor. Elinde Hanimiş (peluş tavşanı) bir o yana bir bu yana. İşin vahim tarafı tek elinde hanimiş i tutuyor ve tek elle tırmanıyor! " kızım ver bana tutayım sen rahat oyna"diyorum yokk vermiyor. Zor bela sınıfa gitti oyun hamuru oynuyorlar. Çay aldım şu ahşap köşeye bardağı koyup şeker atayım çayıma dedim. Bir yandan da aman bir çocuk gelip koşup çarpmasın yanar valla dıye düşünürken birde baktım oyuncagın içinde kızım yüzü bardağımın arkasında. Hemen tutup sınıfa götüreyim dedim ama yokk gitmiyor çok ısrarcı davranmak ta istemiyorum millet bize bakıyor tüm velilerin gözü üzerimizde. Öğretmeni aldı götürdü. Bir ara baktım bazı çocuklar geziniyor hayrett bizimki çıkmamış diye düşünecektim ki vazgeçtim o mavi ayakkabıları sonra kızımı gördüm.. Tuvalete gidicem dedi gittik. Öğretmeni hikaye dinliycez diye aldı götürdü. Bazı veliler kapının camından çocuklarına bakıyolar tam kapıya yaklaşıyorum vazgecıyorum " yapma bakıp bosuna moralini bozma" desemde dayanamadım baktım tüm çocuklar halka olmuş benimki ayrı boyutunda hanimiş i havaya atıp yakalayıp koşuyor. Sonra ders bitti çocukları oyun alanına saldılar. Aman allahım orda işte tamamen sigorta attı. Onun yüz ifadesini gözlerinin fıldır fıldır hareket peşinde kosarkenki halini DEHB ile yaşamayan bilemez gercekten. Tırmanıyor geri iniyor atlıyor koşuyor, bir ara baktım yanındaki çocuklara bakıp garip garip kükreme sesleri çıkarıyor ki o kadar uyarılmış ki artık orda değil. Veliler teker teker yanıma gelip " çok hareketli galiba, ayy evde napıyosunuz, allaahh nasıl başa çıkıyosunuz, demek bu yüzden bu kadar zayıfsınız" şeklinde gerek iltifat gerekse acıma duygularını belli ettiler sağolsunlar. :(
Elinden tuttum üst kata çıktık servis işini ayarlayıp hemen eve kaçıcaz. Ama çocugu tutamıyorum. Sürekli kaçıyor elini bırakmam için bir ara elimi ısırdı. Çaresizce ne yapacagımı şaşırdım. İşin ilginç yanı kızımın durumundan okula bahsetmedik hem doktorumuz hem önceki okuldaki öğretmenlerimiz ve okul müdürümüzle ortak karar alarak. Eğer aksi bir durum olursa size dönerler ve böylece ne kadar işlerinin ehli olduklarını görürüz dedi doktorumuz. Allahım çıldırıcam çocuğu tutamıyorum deli gibi kaçıyor koşuyor deliriyor kuduruyor. :( Elini tutuyorum ısırıyor bağırıyor yerlere yatıyor. Çocuga kızamıyorum kasıtlı yaptıgı bişey degil uyarmaya çalışıyorum duymuyor bile. O sırada eşim aradı kısaca elimi bıraktıgını beni ısırdığını zor durumda olduğumu söyledim ve kızınla konus dedim kulağına telefonu yapıştırdım. Neeerrdee hem kaçıyor hem yere yatıyor hem elimi ısırıyor. Eğer geçen seneki okuluzda olsaydık bizi tanıyorlar nasılsa die merdivene oturup böğüre böğüre aglardım. :( O an o kadar çaresizdim ki ne yapacağımı bilmeden bağıramadan, göze batmamaya çalışarak oracıkta tükendiğimi hissettim. :( Taksı çagırmalarını istedim durakta taksi yok :( yapay tırmanma duvarının olduğu bir bölüm var oraya gittik tırman buraya dedim. Tabi hemen sevinçten havalara uçtu çocuk.. Tırmandı tırmandıı... Böylece kendime sakinleşebilmek için zaman tanımış oldum. Biraz sakinleştikten sonra bahçede boş bir taksi gördüm içinden inen kişiye seslendim bekletmesini söyledim. Sagolsun yardımcı oldu beyfendi ve taksiye bindik. Ama hala çok gergindim. Aklıma arkadasım geldi aradım müsait olduğunu öğrenince onlara gittik.
Arkadaşımla çocuklarımızı yaşıt hatta gecen sene aynı sınıftalardı ki biz ailece de görüşüyoruz.. Onlar oynarkern bizde biraz lafladık. O kadar derine atıyorum ki artık anlatmak için yüzeye çıkarmakta zorlanıyorum kaygı ve üzüntülerimi. Yaklaşık 5 saat orda kaldık birlikte parka gitmek için evden çıktık. Apartmandan çıkmamızla beraber kızım elimden bir fırladı sokaktan caddeye doğru ilerledi ki koşuyorum yetişebilmek için peşinden ama nerdeyse caddeye vardı varacak. Allah tarafından bir arkadaşın sokagın başından geldiğini gördüm "durdurrr!" diye seslendim. Benimki arkadası görünce geri kactı elimi tuttu. Sonra eczaneye ugramam gerektiği için arkadaşım çocukları alıp parka geçti ben eczaneye uğradım, işimi halledip parka gittim ki ne göreyim benimki arkadaşın yanında bankta oturuyor. Yanlarına gittim noldu neden oynamıyosun dedim ve öğrendim ki arkadaşım kızıma ceza vermiş. Arkadaşımın kızı salıncağa binmiş bizimki kaydırağa. Arkadaşım arkasını bişr dönmüş ki bizimki kaçıyor gözden kaybolmak üzere. O sırada kendi kızı salıncaktan düşmüş yerde ağlıyormuş. Benimkine seslenmiş benimki arkasını dönmüş bakmış ama aldırmadan koşmya devam edince nasılsa benimki yerde aglıyo o kaçıyo deyip benimkinin peşine düşmüş kendi çocuguna bakmadan. :( Yanlarına gittiğimde birinin morararn ensesine bakarken birine nasihat veriyordu. Çantamda her zaman taşıdığım su kadar işime yarayan morluk ve ödem önleyici kremi çıkardım arkadasım kızının ensesine sürdü. Ama doğal olarak çok korkmuş arkadasım ki onun çocuğu tamamen benimkinin tersi çok dikkatli ve tedbirli. İşte orda bir kez daha içimin ennn derinlerine bıçak saplandığını hissedip biraz daha içimin tükendiği noktaya geldim. Sonra oynamaya başladılar bizimki dönen kaydıragın kayma kısmından tırmanıp en üstünden yana sarkıyor ki arkadaşımın gözlerindeki o korkuyu görünce hadi kalkalım dedim. Az ileriden ayrıldık..
Yolda giderken elimi bırakmak isteyen beni çekeleyen evladın yanında düşüncelere daldım. Tükenmiştim evet acaba Meryem Uzerlinin tükenmişlik sendromu da bunun gibi bişeymiydi gibisinden saçma salak düşüncelerle yolda yürümeye devam ettik. Sonra aklıma geçen haberlerde sanırım Rusya da idi, markette yere düşen çocugunu ayağıyla iten kadın geldi. Acaba dedim o kadın benim gibi zor şeyler yaşıyor da sinirinin kurbanı mı oldu ki anneyi herkes suçluyor acaba annenin büyük problemi mi vardı diye düşünürken buldum kendimi. Hadii manyamaaa iyice dedim kendi kendime. Evimizin dik yokuş aşagı sokağından kızım son gaz aşağıya koşarken ağlayarak böğüre böğüre taklalar atarak o yokuştan aşağı inmek istedim kızımın düşüp yüzünü gözünü yaralayacağı ihtimalini düşünürken.. :(
Merdivenleri cıkarken elimi tutmak istemedi " bari kıyıya tutunarak çık" dedim kollarını birbirine bağlayıp ablalar gibi çıkıcam deyip dengesizce sallana sallana yüreğim böbreğim ağzımda yukarıya çıktık. O ahlaksız ablaları bir bulsam kızıma örnek olan o hayali ablaları valla müebbet bile yesem ellerimle boğacam o ablaları.. Eve girdik sakinleşmem gerekiyor ama nasıl evlat paçamda. Ve istemeye istemeye televizyonu açtım karşısına çocuğu oturttum. Televizyon benim yüksek tepki verdiğimdeki gibi fazla zarar vermez herhalde 1 saatte diye düşündüm. Ve telefonu elime alıp facebook tan özelden @ Aylin Anne ye yazdım glayarak gözyaşları içinde ekranı görmeye çalışarak ve hıçkırmamak için dudaklarımı ısırararak.. Yazdım çünkü anlaşılmak istedim ve onun beni anlayabildiğini biliyorum. Ve biz DEHB li çocuk ve tüm özel çocuk annelerinin "anlıyorum seni" lafını duymaya o kadar çok ihtiyacımız var ki.. Bizim gerçekten anlaşılmaya ihtiyacımız var. Aylin Anne" yazın ve ben yayınlayayım deryalara duyuralım sesinizi" deyince,işte yazdım..
Eve babamız gelince aldı kızımı karşısına konuştu anlattı anlattı.. Bense gözlerim dolu dolu ara sıra lafa karışaraktan anlataraktan dinledim eşimin kızımla konuşmasını. Uzunn uzun dinledi kızım hiçç sesini çıkartmadan ve ağladı. Geldi önce bana sarıldı sonra babasına.. İçim eridi.. Evladım bilerek isteyerek yapmıyor bunları biliyorum. Ama bazen ben de tükeniyorum. İnsanım yani nihayetinde. Rabbimden sabır diliyorum her gün artan bir sabır versin rabbim bana..
Canım kızım herşeyim herşeyimiz kıymetlimiz. Sana canım feda. Umarım senin için en doğrusunu en iyisini yapabilirim her zaman. Sen iyi ol saglıklı ol mutlu ol tüm çabam bunun için. Seni çok seviyoruz iyiki bizim kızımızsın iyiki olduğun gibisin..
Yazıyorum ben anlatıyorum bazen içim doluyor benim içimde hiç yer kalmıyor ve köşeye sıkışıp kalıyorum. 4,5 senelik annelik deneyimim okuduğum bir sürü kitaptaki bilgiler, yaptığım araştırmalar.. Uçuyor gidiyor, aklım duruyor ne tarafa dönsem çaresizim yorgunum.. Duruyorum sonra düşünüyorum evladının acısını yaşayan anneleri, evladı çaresiz hastalıklarla boğuşan ve eli kolu bağlı oturmak zorunda olan anneleri.. O kadar utanıyorum ki kendimden.. Ama diyorum "benim yaşadıklarım da bana zor".. Zor gerçekten hemde çok zor. Burnunun direğinin sızlaması nedir, içinin tükenmesi nedir gerçekten gerçek anlamda biliyorum ben. Bir anneyim ben de her anne gibi evladının iyiliğini isteyen , evladını koruyup kollayan, evladı söz konusu olduğunda panter olan.. Ama çoğu zaman fazla çaba istiyor benim anneliğim ve diyorum ki artık "zaman geliyor evladımı sadece büyütmüyorum ben onun sağlıklı şekilde hayatta kalabilmesi için çalışıyorum".. Çok özel çabalar sarfetmek zorundayım. Devamlı dikkat halinde olmak, bir dakika bile dalgınlık yaşamamak benim asli görevim adeta. DEHB denilen durum sanki bizim ailemizin bir üyesi, sanki bizim yaşam biçimimiz..
Dün yani çarşamba yeni okulumuza başladık oryantasyon adı altında. Yeni okul yeni umutlar yeni arkadaşlıklar yeni deneyimler.. Sabah taksiye atladık hoopp doğru okulumuza. Taksiden daha inmaden kızım oyun parkını gördü tabiki dururmu benden önce kapıyı açmaya başladı hemen atlayıp oyuna başlıycak. Neyse zar zor ikna ettim birlikte indik. İlk izlenim olucak ya öğretmenler, müdür ve müdür yardımcısı kapıda yüzlerinde gülümsemeyle 4 metre ileride bekliyorlar biz tırmanma parkuruna saldırdık tırmanıp inip tekrar tırmanıyoruz.. 10 dakika tırmanıştan sonra nihayet içeri geçebildik ki o da ne kocaman rengarenkk cıvıl cıvıl bir oyun alanı ki bir o kadar da kalabalık öğrenciler çığlık çığlığa oyun halinde. İşte o an ipler koptu.. Olan oldu ve kızım karıştı kalabalığa.. Zar zor ikna edip sınıfına götürdüm öğretmeniyle tanışıcaz ama kadının yanından geçtii gitti başka köşeye. Dedim dışarıya çıkayım orda bekleyeyim, nasılsa hiç ayrılma problemimiz olmadı kızım beni aramaz.. Evet tanıyorum evladımı aramadı beni.. Hiç kimseyi görmedi gözü. Koridorda hep aynı isim söylendi "EYLÜL".. Her seferinde ayrı kişi tarafından söylendi kızımın ismi ayrı bir öğretmen tarafından.. Ne sınıfta durdu ne oyun alanında. Bir hareket bir aksiyon.. Öğretmenlerin çabası, "çok hareketli galiba" diyen veliler.. En çok 2 beden eğitimi öğretmeni mutluydu o ortamda, ve beden eğitimi öğretmeni " oo çok özgüven sahibi ne güzell" dedi bana, "evettt öyledir kendileri, süper koşar ekstra atlar inanılmaz kaçar" dedim içimden tabi ve kibarca evet öyle sağolsun diyebildim. Bir ara baktım pastel boyaları almış eline benmki sınıfta herkese 1 er tane dağıtıyor. Karalama şeklinde resimi baştan savma yaptıktan sonra hemen hoopp koşmaya.. Bir ara serbest oyun oynuyorlardı. Kızım bir kız arkadaşıyla evcilik oynuyor yanındaki iki erkek öğrenci ise puzzle yapmakla meşguldü. velilerden biri " kızlara bak erkeklere bak kızlar ne güzel evcilik oynuyor" dedi ve " bizimkine farketmez bizim evde tamir aletlerimiz ve arabalarımız var" deyip gülümsedim ki kızım elinde tamir aletleriyle geldi, eline oyuncak civi ve cekici alıp duvara taaaakk taaakk! çakmaya başladı :) herkeste sempatik gülüşler. Ardından sınıf öğretmeni ödev olarak her ögrenciye 1 puzzle parcası verdi ve yarın okula getirmelerini istedi. Bizimki bitane seçti hoopp sonra her ögrenci seçimini yaparken gidip değiştirdi ve sonunda da enn küçük parçayı bulup seçmeyi başararak bir rekora daha imza attı ve tabiki puzzle parçasını da yarım saat sonra agzına attı.. Ardından okul kıyafetlerini almak için yukarıya çıktık odaya girdik ama kıyafetleri alabilmek ne mümkün. Benimki çantasını tutmuş sürükleyerek koridorda ilerliyor ardına bile bakmadan. Kıyafetleri bıraktım peşinden koştum sesleniyorum duyuyo aldırmıyor. İlk günden çıglıklarla kendimizi belli etmeyelim dedim ama ne mümkün. Zar zor kıyafetleri seçtik her odaya her sınıfa teeekk teek girerek danışmaya vardık taksi çağırttık taksıyı beklerken sınıf öğretmenimiz beden eğitimi öğretmenimiz ve müdür yardımcısını görüp yanına gittik. Benimki aldı eline dönen koltuğu ama ne döndürmek bide dönmüş diyo ki " ben dagıtmaya döndürmeye bayılırım".. Allahım dedim tamam ilk günden tanıdılar bizi. Neyse ki taksimiz geldi bindik alışveriş merkezine gezmeye ve alışverişe gittik. kızıma okulun ilk günü hediyesi olarak yeni uçaklar filminin uçağını, ahsap kucuk tren ve peluş tavşan aldık kızım adını hanimiş koydu. Ardından eve geldik bikaç saat oynadı ve uyudu kızım. Bari yarın erken gideyim yarım saat kadar ders öncesi oynasın oyun alanında dedim. Okulun ilk günü çok uyarıldı normaldir yarın herşey daha güzel olacak umuduyla yattım..
Bu güne sabahın 6 sında uyandık. kahvaltı oyun hazırlanma falan derken durağı aradık taksi yok.. Giydik ayakkabıları vurduk kendimizi yollara ve yolda taksi bulup bindik ve okula vardık.. Aman allahım ne varış hem de. Önce bahçedeki oyun alanına en zor taraftan halata tutunup cıkılan rampadan tırmandık kaydık sonra 4515022 kez tekrarladık ve içeri tarafa geçtik. Attı kendini alana bir tırmanma bir atlama bir yuvarlanma.. sıranın önüne geçip çocukları itip en başa geçmeler, oyuncakları hızlı hızlı sallayıp diğer çocukları savurmalar.. Öğretmen yalvarıyor hadi sınıfa ders başlıyor yokk bizimki " hayır oynamam gerek" diyor. Elinde Hanimiş (peluş tavşanı) bir o yana bir bu yana. İşin vahim tarafı tek elinde hanimiş i tutuyor ve tek elle tırmanıyor! " kızım ver bana tutayım sen rahat oyna"diyorum yokk vermiyor. Zor bela sınıfa gitti oyun hamuru oynuyorlar. Çay aldım şu ahşap köşeye bardağı koyup şeker atayım çayıma dedim. Bir yandan da aman bir çocuk gelip koşup çarpmasın yanar valla dıye düşünürken birde baktım oyuncagın içinde kızım yüzü bardağımın arkasında. Hemen tutup sınıfa götüreyim dedim ama yokk gitmiyor çok ısrarcı davranmak ta istemiyorum millet bize bakıyor tüm velilerin gözü üzerimizde. Öğretmeni aldı götürdü. Bir ara baktım bazı çocuklar geziniyor hayrett bizimki çıkmamış diye düşünecektim ki vazgeçtim o mavi ayakkabıları sonra kızımı gördüm.. Tuvalete gidicem dedi gittik. Öğretmeni hikaye dinliycez diye aldı götürdü. Bazı veliler kapının camından çocuklarına bakıyolar tam kapıya yaklaşıyorum vazgecıyorum " yapma bakıp bosuna moralini bozma" desemde dayanamadım baktım tüm çocuklar halka olmuş benimki ayrı boyutunda hanimiş i havaya atıp yakalayıp koşuyor. Sonra ders bitti çocukları oyun alanına saldılar. Aman allahım orda işte tamamen sigorta attı. Onun yüz ifadesini gözlerinin fıldır fıldır hareket peşinde kosarkenki halini DEHB ile yaşamayan bilemez gercekten. Tırmanıyor geri iniyor atlıyor koşuyor, bir ara baktım yanındaki çocuklara bakıp garip garip kükreme sesleri çıkarıyor ki o kadar uyarılmış ki artık orda değil. Veliler teker teker yanıma gelip " çok hareketli galiba, ayy evde napıyosunuz, allaahh nasıl başa çıkıyosunuz, demek bu yüzden bu kadar zayıfsınız" şeklinde gerek iltifat gerekse acıma duygularını belli ettiler sağolsunlar. :(
Elinden tuttum üst kata çıktık servis işini ayarlayıp hemen eve kaçıcaz. Ama çocugu tutamıyorum. Sürekli kaçıyor elini bırakmam için bir ara elimi ısırdı. Çaresizce ne yapacagımı şaşırdım. İşin ilginç yanı kızımın durumundan okula bahsetmedik hem doktorumuz hem önceki okuldaki öğretmenlerimiz ve okul müdürümüzle ortak karar alarak. Eğer aksi bir durum olursa size dönerler ve böylece ne kadar işlerinin ehli olduklarını görürüz dedi doktorumuz. Allahım çıldırıcam çocuğu tutamıyorum deli gibi kaçıyor koşuyor deliriyor kuduruyor. :( Elini tutuyorum ısırıyor bağırıyor yerlere yatıyor. Çocuga kızamıyorum kasıtlı yaptıgı bişey degil uyarmaya çalışıyorum duymuyor bile. O sırada eşim aradı kısaca elimi bıraktıgını beni ısırdığını zor durumda olduğumu söyledim ve kızınla konus dedim kulağına telefonu yapıştırdım. Neeerrdee hem kaçıyor hem yere yatıyor hem elimi ısırıyor. Eğer geçen seneki okuluzda olsaydık bizi tanıyorlar nasılsa die merdivene oturup böğüre böğüre aglardım. :( O an o kadar çaresizdim ki ne yapacağımı bilmeden bağıramadan, göze batmamaya çalışarak oracıkta tükendiğimi hissettim. :( Taksı çagırmalarını istedim durakta taksi yok :( yapay tırmanma duvarının olduğu bir bölüm var oraya gittik tırman buraya dedim. Tabi hemen sevinçten havalara uçtu çocuk.. Tırmandı tırmandıı... Böylece kendime sakinleşebilmek için zaman tanımış oldum. Biraz sakinleştikten sonra bahçede boş bir taksi gördüm içinden inen kişiye seslendim bekletmesini söyledim. Sagolsun yardımcı oldu beyfendi ve taksiye bindik. Ama hala çok gergindim. Aklıma arkadasım geldi aradım müsait olduğunu öğrenince onlara gittik.
Arkadaşımla çocuklarımızı yaşıt hatta gecen sene aynı sınıftalardı ki biz ailece de görüşüyoruz.. Onlar oynarkern bizde biraz lafladık. O kadar derine atıyorum ki artık anlatmak için yüzeye çıkarmakta zorlanıyorum kaygı ve üzüntülerimi. Yaklaşık 5 saat orda kaldık birlikte parka gitmek için evden çıktık. Apartmandan çıkmamızla beraber kızım elimden bir fırladı sokaktan caddeye doğru ilerledi ki koşuyorum yetişebilmek için peşinden ama nerdeyse caddeye vardı varacak. Allah tarafından bir arkadaşın sokagın başından geldiğini gördüm "durdurrr!" diye seslendim. Benimki arkadası görünce geri kactı elimi tuttu. Sonra eczaneye ugramam gerektiği için arkadaşım çocukları alıp parka geçti ben eczaneye uğradım, işimi halledip parka gittim ki ne göreyim benimki arkadaşın yanında bankta oturuyor. Yanlarına gittim noldu neden oynamıyosun dedim ve öğrendim ki arkadaşım kızıma ceza vermiş. Arkadaşımın kızı salıncağa binmiş bizimki kaydırağa. Arkadaşım arkasını bişr dönmüş ki bizimki kaçıyor gözden kaybolmak üzere. O sırada kendi kızı salıncaktan düşmüş yerde ağlıyormuş. Benimkine seslenmiş benimki arkasını dönmüş bakmış ama aldırmadan koşmya devam edince nasılsa benimki yerde aglıyo o kaçıyo deyip benimkinin peşine düşmüş kendi çocuguna bakmadan. :( Yanlarına gittiğimde birinin morararn ensesine bakarken birine nasihat veriyordu. Çantamda her zaman taşıdığım su kadar işime yarayan morluk ve ödem önleyici kremi çıkardım arkadasım kızının ensesine sürdü. Ama doğal olarak çok korkmuş arkadasım ki onun çocuğu tamamen benimkinin tersi çok dikkatli ve tedbirli. İşte orda bir kez daha içimin ennn derinlerine bıçak saplandığını hissedip biraz daha içimin tükendiği noktaya geldim. Sonra oynamaya başladılar bizimki dönen kaydıragın kayma kısmından tırmanıp en üstünden yana sarkıyor ki arkadaşımın gözlerindeki o korkuyu görünce hadi kalkalım dedim. Az ileriden ayrıldık..
Yolda giderken elimi bırakmak isteyen beni çekeleyen evladın yanında düşüncelere daldım. Tükenmiştim evet acaba Meryem Uzerlinin tükenmişlik sendromu da bunun gibi bişeymiydi gibisinden saçma salak düşüncelerle yolda yürümeye devam ettik. Sonra aklıma geçen haberlerde sanırım Rusya da idi, markette yere düşen çocugunu ayağıyla iten kadın geldi. Acaba dedim o kadın benim gibi zor şeyler yaşıyor da sinirinin kurbanı mı oldu ki anneyi herkes suçluyor acaba annenin büyük problemi mi vardı diye düşünürken buldum kendimi. Hadii manyamaaa iyice dedim kendi kendime. Evimizin dik yokuş aşagı sokağından kızım son gaz aşağıya koşarken ağlayarak böğüre böğüre taklalar atarak o yokuştan aşağı inmek istedim kızımın düşüp yüzünü gözünü yaralayacağı ihtimalini düşünürken.. :(
Merdivenleri cıkarken elimi tutmak istemedi " bari kıyıya tutunarak çık" dedim kollarını birbirine bağlayıp ablalar gibi çıkıcam deyip dengesizce sallana sallana yüreğim böbreğim ağzımda yukarıya çıktık. O ahlaksız ablaları bir bulsam kızıma örnek olan o hayali ablaları valla müebbet bile yesem ellerimle boğacam o ablaları.. Eve girdik sakinleşmem gerekiyor ama nasıl evlat paçamda. Ve istemeye istemeye televizyonu açtım karşısına çocuğu oturttum. Televizyon benim yüksek tepki verdiğimdeki gibi fazla zarar vermez herhalde 1 saatte diye düşündüm. Ve telefonu elime alıp facebook tan özelden @ Aylin Anne ye yazdım glayarak gözyaşları içinde ekranı görmeye çalışarak ve hıçkırmamak için dudaklarımı ısırararak.. Yazdım çünkü anlaşılmak istedim ve onun beni anlayabildiğini biliyorum. Ve biz DEHB li çocuk ve tüm özel çocuk annelerinin "anlıyorum seni" lafını duymaya o kadar çok ihtiyacımız var ki.. Bizim gerçekten anlaşılmaya ihtiyacımız var. Aylin Anne" yazın ve ben yayınlayayım deryalara duyuralım sesinizi" deyince,işte yazdım..
Eve babamız gelince aldı kızımı karşısına konuştu anlattı anlattı.. Bense gözlerim dolu dolu ara sıra lafa karışaraktan anlataraktan dinledim eşimin kızımla konuşmasını. Uzunn uzun dinledi kızım hiçç sesini çıkartmadan ve ağladı. Geldi önce bana sarıldı sonra babasına.. İçim eridi.. Evladım bilerek isteyerek yapmıyor bunları biliyorum. Ama bazen ben de tükeniyorum. İnsanım yani nihayetinde. Rabbimden sabır diliyorum her gün artan bir sabır versin rabbim bana..
Canım kızım herşeyim herşeyimiz kıymetlimiz. Sana canım feda. Umarım senin için en doğrusunu en iyisini yapabilirim her zaman. Sen iyi ol saglıklı ol mutlu ol tüm çabam bunun için. Seni çok seviyoruz iyiki bizim kızımızsın iyiki olduğun gibisin..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)